Erdoğan Baykal'a cevap verdi
Abone olBaşbakan Erdoğan, 2005 Mali Yılı Bütçesi üzerindeki eleştirileri Hükümet adına cevapladı. Erdoğan konuşmasında slogan değil siyaset ürettiklerini savundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, artık tek hedefe kilitlenmiş, tek
yürek olmuş, birlik ve beraberliğini aleme ilan etmiş, özgüven
sorunu yaşamayan bir Türkiye istediklerini belirterek, ''Bu büyük
ülkeye teşekkür borcumuzu, minnet borcumuzu ödemek için öncelikle
medeni bir uzlaşma diline ve geleneğine ihtiyacımız var'' dedi.
Erdoğan, TBMM Genel Kurulu'nda 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
üzerindeki eleştirileri Hükümet adına cevapladı. Sözlerine ''Güney
Asya'da meydana gelen elim deprem faciasında hayatlarını kaybeden
kardeş ülkelere başsağlığı diliyorum'' diyerek başlayan Erdoğan,
''Bu acıyı iyi bilen bir milletin fertleri olarak diliyoruz ki
Allah hiçbir ülkeye böyle acılar yaşatmasın'' dedi. Yüce Meclis'in
iradesini en iyi şekilde temsil etmek, Türkiye'nin önünü açmak için
her bir milletvekilinin önemli katkılarda bulunduğunu kaydeden
Erdoğan, şunları söyledi: ''Sağ olun, var olun. 2005 yılı bütçesi
şimdiden ülkemize hayırlı olsun. Allah mahcup etmesin ve
kolaylıklar versin. Bu arada eleştirileriyle, uyarılarıyla bize yol
gösteren bütün arkadaşlarıma, muhalefet partilerimizin saygıdeğer
sözcülerine özellikle teşekkür ediyorum. Yol ve ufuk gösterici
eleştirilere, itiraz ve uyarılara özellikle teşekkür borcumuz var,
çünkü iktidarıyla, muhalefetiyle bizler bu ülkenin hizmetindeyiz.
Bu büyük ülkeye teşekkür borcumuzu, minnet borcumuzu ödemek için
öncelikle medeni bir uzlaşma diline ve geleneğine ihtiyacımız var.
Diyalog, uzlaşma, mutabakat, müzakere kültürünü siyasetimizin temel
üslubu haline getirmek, bunu kalıcı kılmak zorundayız. Zira bu
eksiklik Türkiye'mize uzun yıllar, telafisi zor, çok büyük kayıplar
yaşatmıştır. Uzlaşma, tartışma, eleştiri, uyarı, mutabakat arayışı,
müzakere alışkanlığı herkesin aynı şeyi düşünmesi değil, aynı
doğruyu araması, aynı hedefe yönelmesi ile mümkündür. 3 Kasım 2002
seçimlerinden sonra ülkemizin demokratik kültürüne kazandırdığımız
bu seviyeli diyalog zemini, bu uzlaşma kültürü, bugünden gelecek
nesillere iftiharla bırakacağımız en önemli kazanım olacaktır.
İnanıyorum ki hepimiz, demokrasi kültürünü özenle koruyacağız. Bu
özeni, bu dikkati Türk siyasetinin geleneği haline getireceğiz.
Zira, uzlaşma, diyalog, birlikte düşünme milletimizi ötedenberi
millet kılan en temel değerlerimizden biridir. Son iki yıla büyük
başarılar sığdırdık ama en büyük başarılarımızdan biri bu dönemde
kavganın yerini aklın, çatışmanın yerini diyaloğun almasıdır.''
AKIL VE SAĞDUYU Başbakan Erdoğan, millet iradesinin temsil edildiği
TBMM'de aklın ve sağduyunun hakimiyetini sağlayan milletvekillerine
özellikle teşekkür ederek, bundan sonra da, bu büyük başarıyı
kalıcı hale getirmenin en büyük arzuları olduğunu söyledi.
Konuşmasının, bütçe esaslı olmakla birlikte, hem ''Büyük Türkiye
Fotoğrafının'' tamamını görebilmek, bu vesileyle fotoğrafın
bütününü birlikte paylaşabilmek için, hem de kendilerine yöneltilen
sorulara cevap mahiyetinde olmak üzere uzunca bir özeti olacağını
anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Sözlerime, demokrasi
kültürünü, hoşgörü, uzlaşma ve diyalog zemininin temsilcisi ve
sembolü olan TBMM'ne teşekkürle başladım. Zira bunun esas olduğunu,
'başardık' dediğimiz başarılarımızın sırrının burada olduğunu
düşünüyorum. 'Millet öncelikli siyasetimiz' ile biz, yani bu yüce
Meclis, iki yılda sadece anlamsız kavgalara son vermekle kalmadık,
Türkiye'nin büyüme iradesini, Türkiye'nin aklını harekete geçirdik.
Türkiye, yıllardır söylenen ama sadece söylemekle kalınan sorun
alanlarında devrim niteliğinde reformlar yaptı. Bir hukuk ve adalet
ülkesi olmak için attığımız bütün adımlar sadece burada değil,
bütün dünyada yankılar uyandırdı, karşılık buldu. Bizim
siyasetimizle birlikte sadece eski siyaset, eski siyasi aktörler
devre dışı kalmadı, eski üsluplar da devre dışı kaldı. Artık halkın
vicdanında yara açan talihsiz beyanlar, halkı kamplara bölen yanlış
işler, küçük menfaatler için yapılan büyük tahrikler siyasi birer
metot olmaktan çıktı. İşte biz, bunun için siyaset üretiyoruz,
slogan üretmiyoruz. Bunun için, 'ben yaptım oldu' demiyoruz, her
işimizde kılı kırk yarıyoruz. Bunun için, 'siyaset ya da yönetim
millete yaslanmalı, milletin rızasını almalı, milletin rızasının
hilafına adım atmamalı' diyoruz. İşte bu yüzden demekle, söylemekle
yetinmiyoruz, sözlerimizin arkasında duruyoruz.'' MİLLETİN HANESİ
Bütün başarılarılarını milletin hanesine kaydettiklerini belirten
Erdoğan, ''Bize düşen şerefiye payı, bize düşen onur ise bu ülkeye
hizmet etmek, bu ülke çocuklarının yüzünü güldürmektir. Bu şeref,
bu onur bize yeter'' diye konuştu. Erdoğan, kendilerine düşen
görevin, her tür ayrımcılığı kaldırmak, adaleti halktan
esirgememek, ülkeyi baştan başa kalkındırmak, Türkiye'yi ''muasır
medeniyet'' hedefine taşımak olduğunu ifade ederek, bu hedefin
kendilerinin millete ''ahdi'' olduğunu söyledi. Halkın yüreğindeki
ukdeler tam olarak çözülünceye kadar çaba harcayacaklarını kaydeden
Erdoğan, demokrasi, hukuk, adalet ve kalkınma hedeflerinden asla
şaşmayacaklarını belirtti. Yasama ve yürütme olarak demokrasi
yolunda devasa adımlar attıklarını, ''sessiz devrimler''
gerçekleştirdiklerini, Türkiye'nin dünya ile köprülerini
kurduklarını anlatan Erdoğan, bunlarla yetinmediklerini ve daha
yapacak çok işleri bulunduğunu söyledi. ''DAHA YAPILACAK ÇOK İŞ
VAR'' Erdoğan, Cumhuriyet'in ve demokrasinin beşiği olan TBMM'de
milletvekillerinin Türkiye'ye, yeniden büyük itibar kazandırdığını
ifade ederek, şöyle konuştu: ''Yetmez... Daha yapılacak çok iş var.
Halkımızın henüz çözülmemiş ukdeleri var. Bunları da bu çatı
altında çözeceğiz. Bu çatı, bu kurum; kurumlardan bir kurum,
herhangi bir kurum değildir. TBMM'nin gücü ve itibarı milletimizin
gücü ve itibarıdır. Meclisin saygınlığı siyasetin, hukukun,
demokrasinin, milletin saygınlığıdır. Zira bu Meclis, her şey bir
yana 'istiklalimizin', 'egemenliğimizin' en büyük sembolüdür. 3
Kasım 2002'ye kadar çözüm üretemeyen siyasetçilerin elinde itibarı,
güvenilirliği yara alan bu büyük çatıya itibarını iade ettiğiniz
için ülkem adına, halkım adına siz saygıdeğer milletvekillerine ne
kadar teşekkür etsem azdır. Bu Meclis ki yürütme ve yargının da yol
güzergahını belirleyen millet iradesinin temsilcisi olarak toplumun
bütün fertlerinin hak ve hukukunu korumak için anayasa dahil bütün
temel metinleri hazırlayan, devlet toplum bütünleşmesini sağlayan,
milletin kalbinin attığı, en üst iradeyi temsil eden bir Meclistir.
İşte bu Meclis, bu en üst irade, çıkardığı yasalarla,
gerçekleştirdiği ak devrimlerle hem siyasete, hem ülkemize
kaybetmek üzere olduğu itibarı yeniden kazandırdı. Bunu sizler
yaptınız. Bu Meclis demokrasi ve hukuk yolunda kararlı iradesini
ortaya koymasaydı 17 Aralık ya da önümüzdeki 3 Ekim tarihi
olmayacaktı. Yeri gelmişken belirteyim ki 3 Kasım 2002 takvim
yapraklarında günlerden bir gün olmadığı gibi, 3 Ekim 2005 tarihi
de günlerden bir gün olmayacaktır.'' ''İŞTE KAYNAK İŞTE TÜRKİYE''
Başbakan Erdoğan, AK Parti hükümetinin 2003 yılı bütçesini
hazırladığında en çok sorulan sorulardan birinin, ''Kaynak
nerede?'' diye sorulduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''O zaman demiştik ki kaynak AK Parti'dir, kaynak Türkiye'dir. İşte
kaynak, işte Türkiye... İşte sorun çözme melekelerini yitirmiş bir
Türkiye'den AK Parti iktidarının beyaz reformlarına, ak, sessiz
devrimlerine... İşte, refahın ön şartı demokrasidir, ak siyasettir.
İddiamızın bu ülkeye kazandırdıkları ortadadır. Hatırlarsanız, 2004
yılı bütçemizi hazırlarken demiştik ki: Adalet milli bir meseledir,
hukuk devleti milli bir meseledir, sosyal barışın korunması milli
bir meseledir. Millet ile devletimizin aynı yöne bakması en büyük
milli meseledir. İşte milli meselelerimize ne kadar sahip
çıktığımızın, işte sözlerimizin arkasında ne kadar durduğumuzun
ispatı... Şimdi yeni bir başlangıç yapıyoruz. Yeniden kolları
sıvıyoruz. Önümüzde bütün meselelerimizi hal yoluna koymanın yanı
sıra AB sürecini itinayla yönetmek gibi bir sorumluluğumuz var.
İnanıyorum ki siz saygıdeğer milletvekilleri bugüne kadar olduğu
gibi hiçbir özveriden kaçınmayacaksınız. Artık tek hedefe
kilitlenmiş, tek yürek olmuş, birlik ve beraberliğini aleme ilan
etmiş, özgüven sorunu yaşamayan bir Türkiye istiyoruz. Falanca
meselesi, filanca meselesi olan, meselelerini konuşmayan, her
zeminde mahcup edilmek istenen, zaafları istismar edilen, zaaf
alanları üzerinde siyaset yapılan, millet bilinci yara alan,
halkının aidiyet duygusu zedelenen bir ülke değil, bütün
meselelerini sağlam bir irade ile çözmeyi tek meselesi haline
getiren, tek yürek haline gelmiş bir Türkiye... Allah'ın izniyle ve
yardımıyla bu birliğin, bu büyük gücün doğurduğu kuvveti daha çok
harekete geçireceğiz. Eğer biz kardeşlik hukukumuzu zedelemezsek,
şımarmazsak, kibirlenmezsek, istikametimizi şaşırmazsak
önceliklerimizi, varoluş gayemizi unutmazsak... Eğer biz, yoksulu
gözetirsek, alınteri dökersek, sosyal yaraları kapatırsak, gayret
edersek başarmış olacağız. Hiç ama hiç unutmayalım ki esas
başarımız da varoluş gayemize, zeminimize, Türkiye ve dünya
tasavvurumuza bağlı kalmak, bu bağı güçlendirmek olacaktır.'' KÜÇÜK
MENFAATLER Erdoğan, siyaset felsefelerinin, siyaset zeminlerinin,
mefkurelerinin 'sonuna kadar, son nefese kadar sorumluluk''
olduğunu ifade ederek, ''bunun için küçük menfaatlerin esiri
olmayacağız, büyük ideallerimizi küçük hesaplara feda etmeyeceğiz''
dedi. Devlet millet birlikteliğinin ne kadar büyük bir servet ve
sermaye olduğunu, ne kadar büyük bir hazine olduğunu AK Parti
iktidarının iki yılında herkese gösterdiğini kaydeden Erdoğan,
''halka güvendik ve halk bize güvendi'' diye konuştu. Halka rağmen
siyaset izlemediklerini, attıkları her adımda toplumsal mutabakatı
esas alıdıklarını belirten Erdoğan, ülke fotoğrafının tamamına
baktıklarını, dünyadaki bütün adımları, hareketleri dikkatle
izlediklerini söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bu bakışın,
buna göre ülkeyi yönetmenin sonucunu, sadece iki yıllık sonucunu
açıklıyorum: Evet, artık Türkiye küresel bir güç olma yolundadır.
Çünkü artık Türkiye, dünya ile eşit şartlarda konuşuyor. Ekonomiye
bakın, dış politikaya bakın, toplumsal dokunun sağlamlaşmasına
bakın, toplumun değişen gündemine bakın, umutların yeşermesine
bakın, göreceksiniz bütün alanlara bu siyasetin nasıl yansıdığını.
Devalüasyonlu günleri hatırlayın, dalgalanan dövizleri hatırlayın,
moratoryum endişelerini hatırlayın, Türkiye'nin iç ve dış
borçlarının bir günde katlandığı günleri hatırlayın. Hatırlayın
dedim ama, dilerseniz hatırlamayın, unutalım o günleri. Zira az
kaldı. O günlerde ne oluyordu, siyaset ne kadar yamalıydı, kurumlar
ne kadar yaralıydı, yolsuzluk ne kadar sıradanlaşmıştı. Her gün
yeni bir skandal patlak veriyordu. Siyaset her gün itibar
kaybediyordu. İşte Türkiye'ye defalarca kalp sektesi yaşatan o
ekonomik krizler siyasi krizlerin sonucuydu. Bugünkü ekonomik
başarı da bugünkü siyasi güven ortamının eseridir. Kaldı ki bu
siyasi istikrar ortamına göre bu ekonomik başarımızı da yeterli
görmüyoruz. Bugünleri de geride bırakacağız. Evet, AK Parti
iktidarında Türkiye'nin kalbi saat gibi işliyor. Ne dolar, ne döviz
dalgalanıyor ne de siyaset çalkalanıyor. Çünkü, AK Parti
iktidarında ritim bozuklukları, siyasi kan uyuşmazlıkları yok.
Halktan gelen taleplere en duyarlı parti, en duyarlı kadrolar
işbaşındadır. Artık güven ortamındayız, artık toplumun hiçbir
kesimi diğerlerini samimiyet testinden geçirmiyor. Unutmayalım ki
biz millet olma sürecimizi bin yıl önce tamamladık. Binlerce yıllık
devlet geleneğimiz var. Biz, şu senin milli hassasiyetin, şu da
benim milli hassasiyetim diye bir şey kabul etmiyoruz. Bu ülke, bu
millet, bu vatan, bu toprak, bu bayrak, bu özgürlük, bu istiklal
bizim, hepimizin... Hepimiz yürekten hissediyoruz bu aidiyeti, daha
çok hissedecek, daha çok seveceğiz ülkemizi. Vatandaşlık bilincine
halel getiren bütün mayınlı alanları temizleyeceğiz. Bu süreçte,
Türkiye'nin iddialarını gerçekleştirmeliyiz. Bu aziz milletin
tarihinde yeni bir dönem başlıyor. Buradan aydınlarımıza, bilim
adamlarımıza, bu ülkenin ufkunu açmaya katkı sağlayacak herkese
sesleniyorum: Önümüzdeki süreci derinlemesine analiz edelim. Dikkat
buyurun, Avrupa Birliği müktesebatı bin yıllık medeniyetimizin,
müktesebatımızın unsurlarından biri olacaktır. Bu yeni döneme tam
bir hazırlık içinde olmalıyız. Özgürlükler, insan hakları, hukukun
üstünlüğü, demokrasinin en geniş manada kavranması hepimizin
elimizi taşın altına koymamıza bağlıdır. Bunlar lütuf değildir,
haktır.'' BÖLGESEL AĞIRLIK Erdoğan, bugün dünya genelinde yaşanan
gelişmelerin, Türkiye'nin bölgesel ağırlığının giderek artırdığına
işaret etttiğini belirterek, Hükümet olarak tarihin bu döneminde
bölgeye ve insanlığa karşı sorumluluklarının arttığını kaydetti.
Türkiye'nin milli menfaatlerine, tarihi sorumluluklarına ve sahip
olduğu engin birikime uygun yeni bir diplomatik perspektif
geliştirme konusunda hassasiyet gösterdiklerini ifade eden Erdoğan,
''Türkiye'nin büyüklüğüne, milletimizin sahip olduğu büyük birikime
yakışan ve tarihi sorumluluklarımıza sahip çıkan bir aktif barış
stratejisi geliştirdik'' dedi. Başbakan Erdoğan, bugün Türkiye'nin,
bulunduğu hemen her uluslararası zeminde kendi menfaatlerini en gür
şekilde savunan, problemlerinin üstüne cesaretle gidebilen ve
inisiyatif alabilen diplomatik duruşa sahip olduğunu belirterek, bu
duruşu göremeyenlerin, dünya medyasını daha yakından izlemelerini
önerdi.