'Erdoğan ayakta kalmak için nereye basıyor?'
Abone olMümtazer Türköne bugünkü yazısında, 14 Aralık operasyonuna ilişkin kaleme aldığı eleştiri yazısında 'Erdoğan ayakta durabilmek için nereye basıyor' sorusunu yöneltti.
İNTERNETHABER.COM
Gündeme bomba gibi düşen 14 Aralık
operasyonuyla ilgili Zaman gazetesi yazarlarının tepkisi çığ gibi
büyüyor. Gazetenin yazarlarından Mümtazer Türköne, bugün,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı da dahil ettiği operasyon
yazısında, 'Erdoğan ayakta durabilmek için nereye basıyor' sorusunu
yönelterek oldukça sert ifadelere yer
verdi.
Türkön, Cemaat yayın grubuna yapılan operasyonun temelsiz olduğunu,
Erdoğan'ın ve AK Parti hükümetinin cemaate yönelik tavrının
'akılsızca' olduğunu ifade ederek çok sert açıklamalara imza
attı.
"HUKUKSUZLUĞUN DOĞRUDUĞU AKILSIZLIĞA BİR
ÖRNEK"
Türköne, Cemaat ve hükümet arasındaki kavganın, hükümetten
kaynaklanan bir 'üslupsuzluk'la ilerlediğini ifade ettiği yazısında
"Erdoğan’ın Hizmet Hareketi ile hesabını “Tahşiye davası” üzerinden
görmesi, işte bu hukuksuzluğun doğurduğu akılsızlığa bir örnek"
dedi.
"UMARIM İLERİDE AYNAYA BAKIP NEDAMET
GETİRİRLER..."
14 Aralık operasyonunun 'Erdoğan'ın kin ve nefretle
ilerlettiği bir intikam operasyonu' olduğunu söyleyen
Türköne, "gözaltında, neyle suçlandığını bile bilmeyen gazeteciler"
olarak ifade ettiği Dumanlı ve Karaca'ya 'kelimeleri mermi gibi
doldurup kalem yerine makineli tüfekle ateş edenler' olarak ifade
ettiği Hükümet için, 'ileride aynaya bakıp nedamet getirirler'
umudu taşıdığını ifade etti.
İşte Türköne'nin o yazısında çarpıcı satırlar:
Öncelikle, doğrudan 12 yıllık AK Parti iktidarının kendisi, radikal-selefî şiddetin önünde, ideolojik bir set oluşturdu. Müslümanların demokratik yoldan devlet iktidarını ele geçirme yollarının açık olması, radikal eğilimleri bastırdı. Asıl bariyeri ise Türkiye’nin bin yıllık, devlet dışında kuvvetli geleneklere sahip sivil İslâm tecrübesi inşa etti. Bugün Erdoğan’ın yok etmeye azimli göründüğü Hizmet Hareketi, bu geleneğin en popüler ve en çok desteğe sahip olan parçası; üstelik savaş biat etmeyen bütün cemaatleri hedef alıyor. Türkiye’de cemaatler sivil yardımlaşma ve dayanışma kanallarını kullanarak insanların sosyal ihtiyaçlarını karşılıyor ve aynı zamanda şiddet eğilimlerine karşı panzehir sunuyorlar.
"ERDOĞAN BÜTÜN MEŞRUİYETİNİ CEPHEYE
SÜRÜP HARCAYARAK ÖLÜMÜNE BİR SAVAŞ SÜRDÜRÜYOR"
Şimdi karşımızda tuhaf mı tuhaf bir durum var. İslamcılığa sığınan
Erdoğan, kendisini var eden demokrasiyi ve hukuku yok ederek bütün
cemaatlere karşı, üstelik varını-yoğunu, yani biriktirdiği bütün
meşruiyetini cepheye sürüp harcayarak ölümüne bir savaş yürütüyor.
Erdoğan’ın, kutuplaştırıp toplumun yarısını kendisine düşman
ederek, geri kalan yarısının desteğini alarak iktidarını sürdürme
stratejisi, özünde İslamcı bir ideolojik tercihe dayanıyor. Siyasal
İslâmcılığın hiçbir zaman eşit vatandaşlardan meydana gelen bir
siyasî düzen tasavvuru olmadı; bu durumda Müslüman olsun-olmasın,
biat etmeyenlerin doldurulacağı yamalı bir torba her zaman
ellerinin altındaydı. Nitekim otokrasiye geçiş, bu torbanın içine
Gezi eylemleri ile liberallerin doldurulması ile hızlandı.
Cemaatler susturulunca geride ne kalacak? Soru
kinayeli bir soru değil. Cevabı ise açık: Bizim dışımızdaki koskoca
dünya kalacak.
"AKILSIZLIK"
“AB’ye girme derdimiz yok” lafı, Erdoğan’ın sıkıntılı reelpolitiği
ile sığındığı İslamcılık kalesinin uyumu hakkında bir fikir
veriyor. Erdoğan’ın iddia ettiği “Devletin bütün
hücrelerine sızmış, faili meçhullerden Balyoz ve Ergenekon
davalarına kadar her işi kotarmış koskocaman Paralel Yapı’ya”,
neden “Tahşiye davası” gibi “İslâmcı” bir davadan ve her an
toplumun önünde olan basını hedef alarak operasyon
çekilir?
Cevap: Akılsızlıktan. Dosya sağlam değil, konunun muhataralı olduğu, dava münderecatı ile ilgili basında yer alan haberlerden anlaşılıyor. Bediüzzaman’ın “müspet hareketi”ni değil, Cihad teorisyeni Abdullah Azzam’ın şiddet çağrılarını seslendirenlerin üzerine çıkarak “inlere girmek” basit bir tesadüf mü? Erdoğan ayakta durabilmek için nereye basıyor? Ne kadarının farkında? Taktik hesaplara dalan “oh olsuncular” veya “yesinler biribiriniciler” ne kadarını anlayabiliyorlar?