Erdoğan Arınç ve Babacan TİB fezlekesinde!
Abone olAnkara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen 'Devlet büyüklerinin telefonlarının usulsüz dinlendiği iddialarına ilişkin düzenlenen fezleke'de Cumhurbaşkanı Erdoğan müşteki, Arınç ve Babacan ise mağdur olarak yer aldı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen 'Devlet
görevlilerinin kriptolu ve normal telefonlarının usulsüz dinlendiği
iddialarına ilişkin düzenlenen TİB fezlekesi'nde müşteki olarak
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eski Adalet Bakanı Sadullah
Ergin yer aldı. Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç ve Ali Babacan
fezlekede mağdur olarak yer buldu.
Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığının, devlet büyüklerinin kriptolu ve normal telefonlarının usulsüz dinlendiği iddialarına ilişkin, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) görevlisi 28 kişi hakkında yürüttüğü soruşturmaya ilişkin fezleke Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. Fezlekede, "müştekiler" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin olarak gösterildi.
İŞTE SUÇLAMALAR
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç ve Ali
Babacan, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, eski Anayasa
Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, eski bakanlar Erdoğan Bayraktar,
Binali Yıldırım, Recep Akdağ, Zafer Çağlayan, Efkan Ala ve İdris
Naim Şahin, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ve MİT
Müsteşarı Hakan Fidan'ın da arasında bulunduğu bazı kişilerin
"mağdur" olarak yer aldığı fezlekede, şüphelilere "suç işlemek
amacıyla örgüt kurmak", "yönetmek ve üye olmak", "haberleşmenin
gizliliğini ihlal", "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak"
ile "siyasal ve askeri casusluk" suçlamaları yöneltildi.
FEZLEKEDE NELER YER ALDI?
Fezlekede, kriptolu telefonların yazılımını yapan ve IMEI
numaralarını bilen şüphelilerin, "kamuoyunda 17-25 Aralık olayları
olarak bilinen, 17-25 Aralık 2013'ten önce ve yine Mart 2014'te
yapılan mahalli seçimler öncesinde, devletin güvenliği veya iç ve
dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken bilgileri
temin ederek, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin görevini yapmasını
kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek maksadıyla devletin
idari, askeri ve yargı teşkilatında görev yapan üst düzey
yöneticilerin konuşmalarını hukuka aykırı olarak kayda alıp, daha
sonra montajlamak suretiyle görsel ve internet medyasında
yayımlamak için örgüt kurdukları" ifade edildi.
"SUÇLARIN HİYERARŞİK BİR ÖRGÜT YAPISI OLMADAN
İŞLENMESİNİN MÜMKÜN OLMAYACAĞI ANLAŞILMIŞTIR"
"Örgütün liderinin şüphelilerden eski TİB Başkan Vekili Osman Nihat
Şen, yöneticilerinin ise İlhan Elieyioğlu, Adil Biçer, Barış
Yaslan, Bülent Kocagürbüz, Ferhat Saraç ve Hasan Palaz olduğu"
savunulan fezlekede, diğer şüphelilerin ise örgüt üyesi olduğu
kaydedildi. Fezlekede, "Böylece, bütün şüphelilerin hiyerarşik bir
yapı içinde eylem ve fikir birliği halinde hareket etmeye karar
vererek, terör örgütü kurdukları, söz konusu suçların hiyerarşik
bir örgüt yapısı olmadan, bireysel olarak işlenmesinin mümkün
olmayacağı anlaşılmıştır" denildi.
"DEVLET OTORİTESİNİ ZAAFA UĞRATMAK..."
Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki örgütlerin silahlı olması
zorunluluğunun aranmadığı ifade edilen fezlekede, Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin bir kararında, "Cumhuriyetin varlığını tehlikeye
düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele
geçirmek amacıyla kurulmuş silahsız terör örgütü niteliğindeki
Hizbut Tahrir örgütüne üye olmak suçundan" bir sanığın
cezalandırılmasına karar verdiği nakledildi ve "Böylelikle, terör
örgütünün silahsız da olabileceği anlaşılmaktadır. Bununla
birlikte, telefonların dinlenilmesi, kayda alınması ve
montajlanarak kullanılması baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya
tehdit anlamına gelmektedir" değerlendirmesinde bulunuldu.
"HÜKÜMET ÜZERİNDE BASKI KURARAK..."
"Cebir" kavramının ise manevi cebri de kapsadığı kaydedilen
fezlekede, devletin üst düzey yetkilileri ile hükümet üyelerini
dinlemek suretiyle devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları
bakımından gizli kalması gereken bilgilerin elde edilmesi,
açıklanması veya bu kayıtların montajlanarak kullanılması suretiyle
hükümet üzerinde baskı kurarak, görevini kısmen veya tamamen
yapmasını engellemeye teşebbüs edildiği için suçun yasal
unsurlarının gerçekleştiği öne sürüldü.