Erdoğan annesi ölünce değişti!
Abone olYazar Perihan Mağden başbakan Erdoğan'ın annesinin ölümünden bu yana psikolojisinin bozulduğunu söyledi.
İNTERNETHABER - Ünlü yazar Perihan
Mağden, Erdoğan hakkındaki psiko-analizi ile çok
konuşulacak.
Gezi Parkı olaylarına hem eleştiri hem
destek getiren yazar Perihan Mağden Erdoğan'ın artık kendisini
hayal kırıklığına uğrattığını söyledi.
Taraf'tan Tuğba Tekerek'e konuşan Perihan
Mağden Erdoğan'ın bir ana kuzusu olduğunu ve annesi öldükten sonra
her hafta mezarına giderek onunla konuştuğunu söyleyerek
psikolojisinin bozulduğunu ima etti.
İşte Mağden'in Erdoğan yorumları;
ERDOĞAN BENİ ENDİŞELENDİRİYOR
Recep Tayyip Erdoğan’ın şehirle ilgili tasavvurlarının artık bütün
şehri bir ahtapot gibi kaplar hale gelmesi beni inanılmaz
endişelendiriyordu. Ben kışlaya bile razıyım. Çok daha büyük
korkularım var şehre dair...Mesela üçüncü köprü; gerçekten şehrin
ciğerlerinin katledilmesi demek. Kanal İstanbul dediğim anda, bak,
tüylerim diken diken oluyor. Benim için bunlar çok daha büyük
tehlikeler. Bu kadar eski, değerli, dünyanın en güzel şehrine bir
çizik atacağım gibi bir şey bu projeler; kadının yüzüne bir çizik
atacağım. Ben İstanbul’u hep güzelliğini asla bozamayacağın bir
kadın, mermer bir heykel olarak düşünürüm. O Kasımpaşalılık’ta bir
jilet atma arzusunu görüyorum. Erdoğan’ın bu gemlenemez arzuları
Gezi’de, başından tutulursa zapturapt altına alınırsa bu çok çok
olumlu bir şey olacak diye düşünüyorum.
GEZİ PARKI Hiç gitmedim, gitmeyi de düşünmüyorum.Bu Gezi’yle ilgili değil, insanların karşısına çıkmama politikasının bir uzantısı. Ben imza günü de yapmıyorum. Ve açıkçası Gezi’ye gitmek için kendimi çok çok yaşlı buldum. Bu bambaşka bir kuşağın işi ve o kuşağın işi olarak kalmalı. Benim yaşımdaki bir çok insan buna çok heyecanla atıldılar ama bu insanlar son 20 yılda Türkiye siyaset adına taş üstüne taş koymadılar. Sadece kariyerlerini sağlamlaştırmakla, zenginleşmekle meşguldüler. Şimdi birdenbire hooop diye Gezi’nin üstüne atlamalarını, türedi ve yapmacık olarak telakki ediyorum. Ama böyle unsurların olması ve benim bu unsurlara kıl olmam Gezi olaylarına kıl olmam neticesini yaratmıyor. NEFRET EDERİM Orada çok temiz bir atardamar var ama bunun dışında çok ciddi Ergenekon damarı da var. Mesela üç beş çocuğun gece 12’de, kalkıp Murat Belge’yi tartaklaması çok çirkin bir şey. Bir de ben Kemalizm’den, militarizmden darbecilerden, ulusalcılardan o kadar nefret eden biriyim ki, onlarla aynı meydanda durmaya tahammülüm yok. Gezi’de bütün bunlar bir araya geldi. Bu çok kutsandı da benim için o kadar mutlandırıcı bir şey değil bu. |
ERDOĞAN ANA KUZUSU
Recep Tayyip Erdoğan hasta olduğunu anladığı zaman, neredeyse aynı
ay içinde annesini kaybetti. Erdoğan, mama’s boy, tam anlamıyla
annesinin kuzusu... Annesine aşırı derecede düşkün bir çocuk ve
haftada bir mezara gidip annesiyle konuşuyormuş. Ben Erdoğan’ın o
zamandan itibaren ölümlülüğü sorguladığını ve bunun psikolojisinde
bir shift yarattığını düşünüyorum. Ondan önce de dünyanın en
başkalarına saygılı, uyumlu ve toleranslı insanı değildi ama
annesinin ölümüyle birlikte şöyle bir Erdoğan çıktı: Dünyaya
özellikle İstanbul’a bir damga vurmak, bir iz bırakmak istiyor.
"ANNEEE BAK OĞLUNUN CAMİSİNE"
DİYECEK
Çamlıca’ya dev bir cami dikildiği gün, tabii bunlar çok
psikanalitik yorumlar, sanki gökyüzüne bakıp “Anneee, bak oğlunun
camisine” diyecek. Kışla da öyle. Belki Taksim’de en büyük hayali
bir camidir. Sanki gökyüzündeki anneye, onun inanışına göre
cennetteki anneye, İstanbul’dan çok büyük, çok grandiyöz işaretler
yollamaya çalışıyor. “Oğlunu görüyor musun anneciğim, bak bunu da
yaptım” deme gibi bir psikoloji içine girdiğini düşünüyorum.
SULTANLARA HAS ARZUSU
VAR
Sultanlara has çok büyük ve çok kalıcı değişiklikler yapma arzusu
var. Ama bizim rızamızı sormuyor ve “Aldığım oy bana yeter
kardeşim” diyor.
Bir yandan da hakikaten totaliter bir liderle karşı karşıya
değiliz. Bu nedenle eleştirilerin şirazesinden çıkması
Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğan’ın Esed’den farkı yok”
demesi benim adalet anlayışımı rencide ediyor. Bu adam, bizim
seçtiğimiz bir başbakan. Fakat görev tanımının sınırlarını giderek
giderek giderek esnetmeye ve bütün Türkiye’yi kendi iktidar bahçesi
olarak görmeye başladı. On yıl önceki Başbakan bambaşka bir adamdı.
Sonuç olarak hep Sezar’ın hakkını Sezar’e vermek lazım, biz on
yılda onu çok destekleyen yazılar yazdık.
İKTİDAR ZEHİRLENMESİNE
UĞRADI
Bence o zaman çok daha temkinli bir adamken, şimdi karakterinin
bütün gemlerini boşalttı.
Hem on yıl önce bir nevi kendini tutuyordu. Hem de on yılda
insanlar değişir. Ve iktidar çok zehirleyici birşeydir. Herkesin
bir kullanım süresi vardır. On yıldan sonra iktidar zehirlenmesine
herkes uğrar, feriştahı olsa, Freud’un denetiminde bir insan olsa
yine uğrar. Bir de dediğim gibi anne ölümü, kendisinin ciddi bir
hastalık geçirmesi, giderek iktidarını pekiştirmesi ve kanıksaması,
bütün bunlar nedeniyle hem kişiliğini gem altında tutmaktan
vazgeçti hem de kişiliği değişti.
ERDOĞAN BENİM İÇİN
DÜŞKIRIKLIĞI
Benim kalbim çok kırık. Yıllar evvel yazmıştım “Erdoğan’ın
demokrat olma ihtimalini sevmiştim” diye. Şimdi bu
ihtimalin ne kadar boş olduğunu bana kanıtlamış oldu. Büyük bir düş
kırıklığı içindeyim. Ama ben Türkiye siyasetinde kalp kırıklığına
da alıştım, nasır bağladım...
ERDOĞAN BENİ EŞEKTEN DÜŞMÜŞE
ÇEVİRİYOR
(...) Hakikaten yiğidi öldür hakkını ver, ki biz Erdoğan’ı
öldürmedik de sürekli hakkını verdik. Askeri vesayetin
geriletilmesi konusunda, ifade özgürlüğümüzün azıcık da olsa
artması konusunda bu adama müteşekkirim ama barış meselesini masaya
koyduğu ve önemli adımlar attığı -bugün dağlardan çekiliyor
Kürtler- için ona inanılmaz minnettar olduğum bir noktada beni
gafil avladı. Ve Gezi olaylarıyla beni inanılmaz bir düş
kırıklığına uğrattı. Adama müteşekkirliğimin tavana yaptığı
bir noktada beni eşekten düşmüş karpuza döndürdü. Erdoğan beni
zaten 2-3 ayda bir eşekten düşmüş karpuza döndürüyor. Bu
bir pattern haline geldi.