Erdoğan ANAP'ı neden reddetti?
Abone olBarış Yarkadaş, yaklaşan AKP Kongresi öncesi, Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiği dönemeçleri yazdı.
İnternethaber Yazarı Barış Yarkadaş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiği dikenli yolu yazıyor. Dizinin ikinci bölümünde, Tayyip Erdoğan'ın siyasi düşüncelerinin şekillendiği dönemi okuyacaksınız.
TAYYİP YOLUNU ÇİZİYOR ...
2
Genç yaşta Fenerbahçe’nin teklifini reddetmek zorunda kalan Erdoğan, rotasını çizmeye karar verdi. Siyasete girecek ve fikirlerini yaymaya çalışacaktı. Tayyip zaten futbol oynarken, bir yandan da kendini geliştiriyordu.
Yıllar içinde Necip Fazıl’ın düşüncelerini daha iyi öğrenmişti. Ancak Necip Fazıl’ın öğretilerini yaşama geçirmek çok zordu. Çünkü Necip Fazıl İslam dünyasının birliğini savunuyor, bunu Büyük Doğu Fikriyatı olarak formüle ediyordu. Erdoğan’ın da benimsediği bu fikirler, marjinal bir çevreyle sınırlı kaldığından etki alanı da dardı. Ancak Erdoğan çaresiz değildi: Fikirlerini ifade edebileceği alanlardan biri de Milli Görüş olarak siyasi arenadaki yerini alıyordu.
Necmettin Erbakan’ın siyasi areneya çıkarttığı siyasal islam, gençlik içinde de örgütlenmeye çalışıyordu. İmam Hatip Lisesi tabanına dayanan gençlik örgütüne hergün yeni katılımlar oluyor, siyasal islamcılar kendilerini daha rahat ifade edebildikleri MSP’ye büyük ilgi gösteriyordu. Bu kişilerden biri de Recep Tayyip Erdoğan’dı. Erdoğan, oturduğu bölge olan Kasımpaşa’daki örgütlenmeye katıldı. Bir süre sonra da MSP Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanı oldu. Konuşmasına, oturup kalkmasına daha bir dikkat eder oldu.
Sık sık konuşma provası yapıyor, bu konuşmalara, “Kalpleri müstakbel ve büyük bir İslami fethin heyecanıyla çarpan aziz kardeşlerim!” diye başlıyordu. Bu sözler toplantılarda da ifade ediliyor, gençlik içinde rüzgar estiriliyordu.
DAHA BÜYÜK GÖREVLER
Tayyip Erdoğan’ın partideki karizmasını fark eden yöneticiler, onu daha büyük görevlere hazırlamaya başladı. 1976 yılında partinin gençlik örgütü “Akıncılar” içinde çıkan bir tartışmayı da Erdoğan bitirdi. Radikal islamcılar ve ılımlılar arasında çıkan ve sonu belki de ayrılıkla bitecek olan tartışmada kilit rolü Erdoğan üstlendi. Erdoğan yahptığı görüşmelerle tüm kesimleri ikna etti. Bu yerinin daha da sağlamlaşmasını beraberinde getirdi.
İslamcı gençliğin önderlerinden biri olan Tayyip arkadaşları arasında “Mücahit Erdoğan” olarak anılmaya başlandı. “İmam Beckenbaur” artık “Mücahit Erdoğan”dı. Mücahit denilmesine sebep olan sözler ise, "Gençliğimiz ilahi davaya ulaşmak için dikenli yollara taliptir. Cihat takatın son noktasına kadardır. Haçlı zihniyeti modernize edilmiş şekilde karşımızdadır. Sizler bu müstakbel fetih hareketi için gerektiğinde birer Mehmetçik değil misiniz?"
Erdoğan kendisine “Mücahit” denilmeye başlanmasının ardından, bunun hakkını verebilmek için tarikat girmesinin şart olduğunu biliyordu. İlk arayışları da böyle başladı. Çünkü “mücahit” tüm yaşamını mücadele için verir, ona göre yaşardı. İslamı kendine referans kabul eden bakış açısı, “nefis terbiyesi” için tarikatın eğitiminden geçmeliydi. O dönem öne çıkan iki cemaat vardı: Nakşibendiliğin, Fatih’teki İsmail Ağa ve İskender Paşa Dergahları.
TARİKATLARLA İLK BAĞI KURUYOR
İsmail Ağa’nın tabanı eğitimsiz, alt sınıflara dayanıyordu. Çarşaf, şalvar, cüppe ve sakal zorunluydu. İskender Paşa’da ise bu zorunluluk yoktu. Taban eğitimli kişilerden oluşuyordu.
Erdoğan’ın tercihi İskender Paşa’dan yana oldu. Cemaatin dergahına gidip gelmeye, Mehmed Zait Kotku’nun sohbetlerine katılmaya başladı. Erdoğan bu sohbetlerden o kadar etkilenmişti ki; 20 Kasım 1979’da MSP İstanbul İl Gençlik Komisyonu Başkanı olduğu halde, “Hicri Yılbaşı”nı kutlamak amacıyla bir tebrik kartı bastırdı. Kartın üzerine de “Hicret’e hazır mıyız?” diye yazdırdı.
Yıllar geçiyor, MSP büyüyordu. Takvim yaprakları 1977 yılını gösterdiğinde MSP Süleyman Demirel öncülüğünde kurulan “Milliyetçi Cephe” hükümetinde yer alıyordu. MHP’nin de olduğu koalisyon hükümeti, iktidarda olmanın sağladığı olanaklarla örgütlenmenin önünü açıyordu. Partiler kitle örgütleriyle sıkı bağlar kuruyor, toplantılar düzenliyordu. MSP’nin düzenledeği bu toplantılardan birine İdealist Kadınlar Derneği’nin üyeleri de katıldı.
“Milli Şahlanış Gecesi” adı verilen toplantıya katılan kadınlar, Erbakan’ı dinlemek için salondaki yerini aldı. Tüm gözler kürsüye çıkacak olan Erbakan’a odaklandı. Ancak kürsüye Erbakan’dan önce bir başka isim çıktı: Recep Tayyip Erdoğan.
Erdoğan’ın kitleleri etkileme gücünü bilen partililer bu tür toplantılarda, Erdoğan’ı kürsüye çıkartıyor, okuduğu şiirlerle salonun havasını değiştiriyordu.
ŞİİRDEN KALBE GİDEN YOL
İşte bu toplantıda da aynısı yaşandı. Erdoğan okuduğu birkaç şiirle, salonda alkış fırtınası yarattı. Tüm salon ayağa kalktı ve Erdoğan’ı dakikalarca alkışladı. Tempoya ayak uyduranlardan biri de Erdoğan’ın kürsüye ilk çıktığı andan itibaren ondan gözlerini ayıramadığı Emine Hanım’dı. Emine Hanım’ın bakışları Tayyip’in de ilgisini çekmiş, buna kayıtsız kalmamıştı.
Toplantının bitmesinin ardından, Erdoğan’ın ilk işi göz göze geldiği kadının kim olduğunu öğrenmek oldu. Bir yakını aracılığıyla, ilgisini ifade etti. Emine Hanım, “Ben de onu beğeniyorum” dedi. Emine Hanım, yıllar sonra bir gazeteciye, yaşadıklarını şöyle anlatacaktı: “O beni beğendi, ben de onu beğendim. Birbirimize yıldırım aşkıyla tutulduk. Ancak Tayyip Bey’le flört dahi etmeden evlendik. Beraber baş başa çıkmadık hiç. Yani sizin anlayacağınız anlamda flört etmedik.
Sadece bir kere dışarıda buluştuk. Ama yalnız değildik. Yanımızda benim ve onun ailesinden kişiler vardı. Birbirimizi gördüğümüz o günden 6 ay sonra Tayyip, ailesini beni istemeye gönderdi. Söz kestik."
Ancak Erdoğan bu sözleri tekzip edercesine, “Görücü usulüyle evlendik. 16 yıldır evliyim ve hiç aşık olmadım” dedi.
Recep Tayyip Erdoğan, bir süre sonra Emine Hanımla evlendi. Evlilikleri üçüncü yılına girdiğinde, Türkiye 12 Eylül 1980 darbesiyle karşı karşıya kaldı. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren liderliğindeki bir grup asker yönetime el koydu. Bir süre sonra da tüm siyasi partileri kapattı. Erdoğan’ın Gençlik Komisyonu Başkanı olduğu Milli Selamet Partisi de bu rüzgardan payını aldı. Partiyi kapatan askeri yönetim, liderinin siyaset yapmasını da yasakladı. Erbakan diğer liderler gibi bir süre sonra da cezaevine girdi.
12 EYLÜL ŞOK ETTİ
Bir anda partisiz, lidersiz kalan MSP’liler uzun yıllar siyasi arenada kendini ifade edemedi.
MSP’lilerin birçoğu 12 Eylül’ün ortaya çıkartığı ANAP’a yöneldi. ANAP Genel Başkanı Turgut Özal, “dört eğilim”i birleştireceğini söyleyerek, MSP’lileri de partisine katılmaya çağırdı.
Olumlu yanıt verenlerin yanında, Recep Tayyip Erdoğan gibi, “ANAP’a katılmayı küfür” olarak kabul edenler de vardı. ANAP kurulduğu 1983 yılında Recep Tayyip Erdoğan’a da gitti. Ancak Erdoğan’ın tavrı netti: “Benim liderim var”
Erdoğan, Erbakan’a gönülden bağlıydı. Siyasi yasaklı olmasına rağmen, onun çevresinden ayrılmadı. 1983 yılında kurulma hazırlığı içinde olan Refah Partisi’nin çalışmalarında perde arkasında olan Necmettin Erbakan, Kahraman Emmioğlu’nu İstanbul İl Başkanı olarak görevlendirdi.
Tabanıyla bağı kopan “Milli Görüş”çüler, dokuz kişiyi daha ikna ederek, İstanbul İl Başkanlığı’nı kurdu. Beyoğlu İlçesi’ni iyi tanıyan Recep Tayyip Erdoğan da buranın ilçe başkanı oldu. Eski arkadaşlarını çevresine toplayan Erdoğan, örgütlenme çalışmalarına hız verdi.
Refah Partisi, Erdoğan’ın da kurmayları arasında olduğu ilk yıllarını zorlu geçirdi. Geleneğin birçok temsilcisi, bu yıllar içinde partiden uzaklaşmış olduğundan, birçok bölgeye açılmakta zorlanıldı. Bu şartlar içinde kongreye giden RP İstanbul Örgütü, 1985 yılında İl başkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı seçti. Erdoğan İstanbul İl Başkanlığı görevini iki yıl yürüttü. 1987 seçimlerinde İstanbul’da milletvekili adayı oldu. Ancak seçimleri kaybetti ve milletvekili olamadı.
YORULMAYAN POLİTİKACI
Ancak Erdoğan yılmadı. Yine parti içindeki mücadelesini sürdürdü. 1989 seçimlerinde bu kez Beyoğlu Belediye Başkanı olarak hizmete devam etti. Partililere yaptığı konuşmada, “Meyhanelere de, diskoya da, hatta genelevlere de gitmeli ve çalışma yapmalıyız” dedi.
Erdoğan’ın bu sözleri medyada geniş yer buldu.
Medyanın bir anda tüm gözleri üzerine çevirttiği Erdoğan, bu fırsatı iyi kullandı. Gerçekleştirdiği icraatler basında geniş yer buldu. Erdoğan, bu yıllar içinde milletvekili olabilmek için yeniden girişimde bulundu. 1991 genel seçimlerinde tercihli oy sistemi yüzünden milletvekilliğini arkadaşı Mustafa Baş’a kaptırdı.
Parti Erdoğan’ın çabalarını göz ardı etmeyerek, 1994 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olarak gösterdi. Erdoğan’ın aday olmasında en büyük pay, hiç kuşkusuz partinin genel başkanı Necmettin Erbakan’ındı. Erbakan, kendisinden sonra yerine gelmesini düşündüğü isim olarak Tayyip Erdoğan’ın üstünde duruyordu. Uzun yılara dayalı bir dostluk ve dava arkadaşlığı, hocanın Tayyip’te karar kılmasında etkili bir rol oynadı.
Erbakan, partililere de Tayyip’e tam destek vermeleri için çağrıda bulundu. Erbakan’a karşı çıkan bazı partililer ise, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde Tayyip’in hiçbir şansının olmayacağını öne sürdü. Partililer iki kez milletvekilliği seçimini kaybetmiş bir isme, kimsenin oy vermeyeceğini iddia etti. Ancak bu sözler Erbakan’ı ikna etmedi.
YARIN: TÜM GÖZLER ONDA