Erdoğan AB elçilerine yemek verdi
Abone olBaşbakan Erdoğan, AB üyesi ülkelerin büyükelçilerine Başbakanlık Resmi Konutu'nda yemek verdi. Erdoğan müzakerelerin 2005 yılında başlamasını istedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 17 Aralık'ta müzakerelerin
açılması için net ve somut bir tarih üzerinde uzlaşılması
gerektiğini belirterek, ''Bunun koşulsuz olması ve ikinci bir karar
ya da değerlendirmeye mahal vermemesi bizim için esastır.
Beklentimiz, müzakerelerin fiili başlangıcının 2005 yılının ötesine
sarkmamasıdır'' dedi. Erdoğan, AB üyesi ülkelerin büyükelçilerine
Başbakanlık Resmi Konutu'nda yemek verdi. BÜYÜKELÇİLERE BAYRAKLI
MESAJ Konut'un bahçesinde bulunan bayrak direğine AB bayrağının
çekilmesi, Türk ve AB bayraklarının bir arada dalgalanması dikkat
çekti. Bu arada AB bayrağını görüntülemeye çalışan foto muhabirleri
ile kameremanlar da Konut'un önünde ilginç görüntüler oluşturdular.
Başbakan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, 41 yıllık maziye sahip
Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine yönelik kararın alınmasının
arifesinde gelenekselleşen bu yemekte bir arada bulunmaktan duyduğu
memnuniyeti dile getirdi. Türkiye'nin adaylığının tescil edildiği
Helsinki Zirvesi'nden bu yana, Türkiye'nin reform sürecinde
kaydettiği ilerlemenin yakından bilindiğini dile getiren Erdoğan,
tamamlanması gereken öncelikler konusunda üye ülkeler ile daima
yakın bir diyalog içerisinde olduklarını söyledi. Erdoğan,
sözlerini şöyle sürdürdü: ''Sizler bize öncelik vermemiz gereken
hususları anlattınız. Biz o alanlarda neler yaptığımızı ve
yapacağımızı sizlere izah ettik. Reform sürecine devam etme
konusundaki kararlılığımızı sözde bırakmadık, bizzat gösterdik.
AB'den ayrıcalıklı muamele değil, sadece ve sadece eşit ve
hakkaniyetli muamele beklediğimizi her fırsatta ispat ettik.
Nihayetinde, Kopenhag Zirvesi'nde kararlaştırıldığı üzere, komisyon
tarafından hazırlanan rapor da ülkemizin siyasi kriterleri
yeterince yerine getirdiğini tespitle, müzakerelerin açılmasını
önerdi. Artık, 17 Aralık günü her iki taraf için de ortak
geleceğimizi yaşanabilir ve müzakere sürecini sürdürülebilir
kılacak bir karara varılmasına çok önem veriyoruz. Bu nedenle geri
sayımın başladığı bugün, bu masanın etrafında cereyan edecek görüş
alışverişini son derece hayati görüyorum.'' KARAR ANI Başbakan
Erdoğan, Kopenhag Zirvesi'nde hazırlanan raporun yayınlanmasından
bugüne kadar geçen sürede gerek kendisi, gerekse Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ile diğer yetkililerin
karşıtlarıyla yaptıkları temaslarda 17 Aralık zirvesinde alınacak
karara ilişkin beklenti ve öncelikleri AB üyesi ülkelerin Ankara
büyükelçileriyle paylaştıklarını anlattı. Bunu yaparken,
görüşlerini kamuoyu önünde değil, mümkün olduğu kadar resmi düzeyde
dile getirmeyi tercih ettiklerini belirten Erdoğan, bu meyanda
Türkiye'nin üye olarak AB'ye getirebileceği katkıların gerek AB
içinde, gerek üye ülkelerin kamuoylarında ayrıntılı biçimde ele
alındığını söyledi. Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bu çerçevede, AB
üyeliğimizin sonuçsuz bırakılmamasının, siyasi ve stratejik
açılardan taşıdığı önemi vurguladık. Günümüzde, dinler ve kültürler
arasında çatışma yaratmaya çalışanlar karşısında dışlayıcı değil,
kapsayıcı olmanın daha da büyük bir zaruret haline geldiğine
dikkati çektik. Türkiye'nin potansiyelinin ve üyeliğimizin
gerçekleşeceği tarihe kadar bunun nasıl daha da büyüyeceğinin
altını çizdik. AB'yi, kesinlikle Türkiye'ye mali kaynak aktaracak
bir araç olarak değil, Cumhuriyetimize damgasını vuran, modernleşme
ve çağdaşlaşma hedefinin bir amacı olarak gördüğümüzü konuştuk,
tartıştık. Özetle, Türkiye olarak, söylenebileceklerin tamamını
söyledik, yapılabilecekleri yaptık. Bu açıdan gönül rahatlığı
içindeyiz. Söylediklerimiz, genelde kendisine dost kulaklar buldu
ki bunun için müteşekkiriz. Artık sözün biteceği ve sonucun önem
arz edeceği o karar anına çok yaklaşmış durumdayız. Bugün, 17
Aralık zirvesinin, bir olumsuzlukla sonuçlanmaması için Türkiye'nin
her zamankinden de iyi dinlenmesi ve anlaşılması zamanıdır.
Sizlerle paylaşacağım hususları, bu anlayışla, başkentlerine
aktaracağınızdan şüphe duymuyorum.'' ''TARAMA SÜRECİNİN
ZAMANLAMASI'' Başbakan Erdoğan, 17 Aralık Zirvesi'nin başkanlık
sonuçlarında Türkiye için hayati ve öncelikli konular bulunduğunu
ifade ederek, bunların bir bölümünün Hollanda dönem başkanlığı
tarafından açıklanan ilk taslaklarda ele alınan hususlara ilişkin
olduğunu belirtti. Geri kalanın ise şimdiye kadar kaleme alınmamış
en üst düzeyde sonuçlandırılmak üzere devlet ve hükümet
başkanlarına bırakıldığını vurgulayan Erdoğan, ''herhangi bir
öncelik sıralaması gözetmeden eşit derecede önemli olduklarının
altını çizdiği'' hususları şöyle sıraladı: ''17 Aralık'ta
müzakerelerin açılması için net ve somut bir tarih üzerinde
uzlaşılmalıdır. Bunun koşulsuz olması ve ikinci bir karar ya da
değerlendirmeye mahal vermemesi bizim için esastır. Biz,
müzakerelerin resmen başlatılacağı tarihin 2005'in ilk yarısı
içinde tespit edilebileceğini düşünüyoruz. Böyle bir takvim, geçmiş
uygulamalarla uyumludur. Keza, eski Genişleme Komiseri Günter
Verheugen başta olmak üzere üst düzeyli AB yetkilileri 2002
Kopenhag Zirve sonuçlarındaki 'gecikmeksizin' ifadesini 3 ila 6 ay
şeklinde yorumlamışlardır. Her hal ve karda beklentimiz,
müzakerelerin fiili başlangıcının -tekrar vurgulamak istiyorum
fiili başlangıcının- 2005 yılının ötesine sarkmamasıdır.
Müzakerelere başlama tarihine bağlı olarak tarama sürecinin
zamanlaması da ülkemize vakit kaybettirmeyecek bir şekilde
planlanmalıdır.'' ''HEDEF YOLUN BAŞINDA BELİRLENMİŞ'' Başbakan
Erdoğan, üzerinde durulması gereken bir diğer hususun ise
müzakerelerin nihai hedefi ile ilgili olduğunu vurguladı. 1963
Ankara Anlaşması'ndan başlamak üzere, Türkiye ile AB arasındaki
hiçbir belgede, hatta AB'nin Türkiye'ye ilişkin olarak aldığı tek
taraflı kararlarda üyelik dışında bir seçenek bulunmadığını ifade
eden Erdoğan, bu durumun 1999 Helsinki ve 2002 Kopenhag
zirvelerinin sonuçları bakımından da varit olduğunu ve bu durumun
müteakip zirvelerde de yinelendiğine dikkati çekti. Erdoğan,
''Yani, hedef, yolun en başında belirlenmiş, ondan sonra ise
müteaddit defalar teyit edilmiştir. Bu hedef şimdi de hiçbir
değişik yoruma mahal vermeyecek biçimde açıklıkla ortaya
konulmalıdır'' diye konuştu. Türkiye'nin, müzakereye başladığı anda
bunun başarılı biçimde sonuçlanmasının öncelikle Türkiye'nin
göstereceği performansa bağlı olacağını da bildiklerini belirten
Erdoğan, Türkiye'nin müzakereler süresince bu performansı en
başarılı biçimde sağlayacağı konusunda en ufuk bir tereddüt
taşımadığını bildirdi. Erdoğan, şöyle devam etti: ''Vurgulamak
istediğim nokta, müzakerelere başlanırken, nihai hedefin üyelik
olduğunun açıklıkla ortaya konulması gereğidir. Müzakerelerin son
derece zorlu geçeceği alanlar olacaktır. Burada ilerleme kaydettme
şevkimizi ancak müzakerelerin nihai hedefi konusunda zihnimizde en
ufak bir soru işareti olmazsa koruyabiliriz. Aksine bir durumun
sadece müzakere sürecinde önemli yükümlülükler üstlenecek ve
bunları yerine getirmek durumunda olacak siyaset ve bürokrasi için
değil, kamuoyumuz için de yaratabileceği düş kırıklığını
takdirlerinize bırakıyorum.'' Erdoğan, 17 Aralık'ta verilecek
kararın bazı yönleriyle AB ülkeleri bakımından güçlükler
içerebileceğini ifade ederek, ''Biz de AB'ye verdiğimiz taahhütler
doğrultusunda hareket ederken pek çok güçlükle karşılaştık. Ama
yılmadık'' dedi. Erdoğan, AB Komisyonu tarafından kullanılan ''açık
uçlu'' tanımlamasının, bahsettiği kaygıları yeterince dikkate
almadığını düşündüğünü kaydetti. ''Açık uçluluğun'' müzakerelerin
sadece sonucu değil, hedefi bakımından da tehlikeli bir belirsizlik
taşıdığını belirten Erdoğan, ''1997 Lüksemburg Zirve sonuçları,
'müzakerelere başlanması bunların hepsinin başarıyla ve aynı anda
tamamlanacağı anlamını taşımaz' diyerek çok daha isabetli bir ifade
kullanmıştı. Bunun değerlendirilmesini bekliyoruz'' diye konuştu.
Erdoğan, diğer bir hususun da hem komisyon tavsiyesinde hem de
dönem başkanlarının taslaklarında yer alan 'daimi korunma tedbiri''
ifadesi olduğunu, dönem başkanlığının ikinci taslağının, buna bir
de derogasyonları eklediğini kaydetti. Başbakan Erdoğan, şöyle
konuştu: ''Bir kez daha altını çizerek vurgulamak istiyorum.
Ülkelerimizin belirli konulardaki hassasiyetlerini biliyoruz.
Türkiye olarak diğer aday ülkeler gibi biz de bazı alanlarda geçiş
dönemi tedbirlerine ihtiyaç duyacağız. Bunların hepsini zamanı
geldiğinde esnek bir yaklaşımla ele almaya da hazırız. Ama
öngörülebilecek tüm geçiş dönemi tedbirleri, sadece Türkiye ve AB
arasındaki entegrasyon bütünüyle sağlanıncaya kadar ihtiyaç duyulan
süre için konu edilebilir. Nasıl entegrasyonun sağlanması sürecinin
daimi olması düşünülemezse korunma tedbirleri de daimi olarak elde
tutulamaz.'' Kişilerin serbest dolaşımı için AB kurucu
antlaşmalarında öngörülen kısıtlamaların gerekçesinin sadece kamu
sağlığı, kamu güvenliği ve kamu politikalarıyla sınırlı olduğunun
bilindiğini belirten Erdoğan, ''Önerilen bu kısıtlama ise ekonomik
kaygılarından kaynaklanmaktadır ve dolayısıyla kurucu antlaşmalara
uygunluğu da büyük ölçüde tartışmalıdır'' dedi. Erdoğan,
derogasyonlar konusunda ise Komisyon'un geçmiş müzakerelerde son
derece sıkı davrandığını ve bu tür kalıcı istisnalara hiç bir
surette cevaz verilmeyeceğini bildirdiğini anlatarak, ''Bunun şimdi
Türkiye için öne sürülmesini kabullenmekte güçlük çektiğimizi
belirtmeliyim. Yinelemek istiyorum, koruma tedbirlerini, geçiş
dönemi önlemlerini zamanı geldiğinde ele almaya açığız. Ama
bunların daimi niteliği hem hukuki hem siyasi açıdan tartışma
yaratacak niteliktedir'' diye konuştu. ''KOPENHAG KRİTERLERİ ÖN
ŞARTTIR'' Başbakan Erdoğan, bir diğer konunun da ''aday ülke ile AB
arasında ahdi yükümlülükler olması durumunda'' bazı müzakere
başlıklarının görüşmeye açılması için önceden performans kriterleri
belirlenmesi ile ilgili olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
''Müzakerelere başlanması için Kopenhag Siyasi Kriterleri yegane ön
şarttır. Şimdi getirilen düzenleme ise ilave ön şartlar yaratır
niteliktedir. Bir müzakere faslını geçici olarak kapatabilmek için
zaten o başlık altındaki tüm önceliklerin yerine getirilmesi
gerekecektir. Burada belirlenecek performans kriterleri, adayın
öncelikleri yerine getirmesini en etkin biçimde izlenmesini
sağlayacak ve teminat altına alacaktır. Ama konunun görüşmeye
açılması için güçlük yaratılmamalıdır. Üstelik müzakerelerin askıya
alınması gibi ciddi bir karar için nitelikli çoğunluk aranırken,
performans kriterlerinin oybirliğiyle kararlaştırılması
öngörülmektedir. Müzakere başlıklarını kapatırken oybirliği
istenmesi anlaşılır ve makuldür. Ama görüşmeye başlamak için de
performans kriteri istenir ve bir de oybirliği aranırsa, bu
müzakere sürecini gereksiz ve usandırıcı bir biçimde uzatacaktır.''
KIBRIS Erdoğan, ''Hakkında rekor sayıda değişiklik önergesi
verilmiş bir Avrupa Parlamentosu Raporu'na zirve kararında yer
verilmesinin de bugüne kadarki uygulamalardan farklı bir yaklaşım
olacağına ve bunu arzu etmediğimizi vurgulamak istiyorum'' diye
konuştu. Kıbrıs konusuna da değinen Erdoğan, şunları kaydetti: ''4
Aralık'ta KKTC Hükümeti ile yapılan istişareler sonucunda, BM Genel
Sekreteri'nin iyi niyet misyonu çerçevesinde Kıbrıs sorununa
kapsamlı çözüm bulunması yönünde Türk tarafının taşıdığı kararlılık
vurgulanmıştır. 'Tanıma' konusunun nihai çözüm kapsamında
değerlendirileceği açıklanmıştır ve bu yönde çaba gösterme irademiz
teyit olunmuştur. 2 Ekim 2004'te yaptığımız düzenlemeyle Gümrük
Birliği rejiminin tüm AB ülkelerine teşmil edilmesi sağlanmıştır.
Bu düzenleme 1 Mayıs 2004'ten geçerli olacak şekilde
uygulanmaktadır. Öte yandan AB, Kıbrıs Türkleri'nin tecridinin
giderilmesi yönünde geçtiğimiz Nisan ayında 15'ler düzeyinde aldığı
kararı, 25'ler düzeyinde hayata geçirmeyi başaramamıştır. Kapsamlı
çözümden yana irade sergilemiş olan Kıbrıs Türkleri
cezalandırılmaya devam edilmektedir. Buna rağmen Türkiye, Kıbrıs
konusunda mevcut aşama itibariyle gösterebileceği siyasi sorumluluk
ve esnekliğin azamisini göstermiştir. 17 Aralık zirvesi bağlamında
hafızalarımızı tazelemekte bu bakımdan büyük yarar görüyorum.''
Başbakan Erdoğan, 17 Aralık'ta verilecek kararın bazı yönleriyle AB
ülkeleri bakımından güçlükler içerebileceğini ifade ederek, şöyle
konuştu: ''Biz de AB'ye verdiğimiz taahhütler doğrultusunda hareket
ederken pek çok güçlükle karşılaştık. Ama yılmadık. İnsanoğlu
korkularına esir olursa, istekleri için göze alabileceğinden çok
daha fazlasını gözden çıkarabileceğini unutmadık. Ülkem adına, her
alanda AB standartlarına erişmekte kararlı olduğumuz konusunda bir
kez daha teminat veriyorum. Buna gücümüz vardır, AB'nin de bu yolda
bizimle birlikte ilerlemeye arzulu olduğuna inanıyorum.''