Erbilin kurbanı ilk kez konuştu!
Abone olMehmet Ali Erbil'in donunu indirdiği Hilmi Türe, o günü unutamıyor..
Güner Ümit 1990'ların
Mehmet Ali Erbil'i idi.
Türk halkı ilk defa bu derece şov içerikli bir program görüyordu.
İnanılmaz bir seyirci kitlesi oluşmuştu. Ümitte de laf cambazlığı
vardı, zaman zaman yanındaki "hostes kızlara" sözle veya
hareketleriyle çeşitli imalarda bulunuyordu. Ta ki, Aleviler
hakkındaki o saçma iftira dolu sözleri sarf edene kadar. Tepkiler
üzerine Ümitin defterini dürdü ve toplum vicdanında mahkum
edildi.
Röportaj: Murat Erol
Kaynak: www.anadolugenclik.com.tr
Bu olaydan birkaç yıl sonra, Mehmet Ali Erbil çıktı ortaya. Şov programındaki tarzı, Erbil'in hayatının adeta tüm alanlarına yansımaya başladı. Düşük seviyeli seri üretim ürünü esprilerine dizi ve sinema filmlerinde ve diğer her tür televizyon programlarında da görmeye başladık.
Erbil, zaman geçtikçe sınır çizgilerinde gezmeye ve oralara alışmaya başladı. Zeka ve ahlakın bu hassas çizgileri Erbil'i frenleyemez oldu. Olan geçen ay oldu ve Erbil yapabileceği en kötü şeyi yaptı. Üstelik bunu, aylardır programına çıkardığı gariban bir özürlüyü, adeta tüm milletin gözü önünde aşağılayarak yaptı.
Erbil aylarca çevresine topladığı bir grup kimi özürlü kimi ise görünüm itibarıyla farklı gençlere aylarca söylemedik söz bırakmadı. Ama kendisi bu gençleri "sosyalleştiriyor", bir "özgüven" veriyordu. Nasıl bir mantıktır ki bu, stüdyoda koyun kırkar gibi bir insanı yatırıp koyun ile aynı şekilde işleme tabi tutarak özgüven kazandırdığını . Yine bu nasıl bir sosyalleşmedir ki, çırılçıplak soyundurulan bir özürlü, stüdyoda küvet içinde yıkanıyor?
Aslında, millet olarak bu tarz
programlara tepki ve tavrımızı çoktan ortaya
koymalıydık.
Nobel alacaktı
Erbilin son olayının kurbanı Hilmi Türe ile geçen yıl Ankaranın Kazan ilçesinde tanışmıştık. Dört ay bir iş vesilesi ile bulunduğum ilçede, Hilmi ile defalarca görüştük. Kafası çalışan, zeki ve belki şaşıracaksınız ama son derece inançlı bir insan vardı karşımda. O sıralar iş problemi yaşıyordu, kendisiyle bir söyleşi yaptım; hem zekiliği ile ilgimi çekmişti hem de bir şekilde iş konusunu gündeme taşımayı düşünmüştüm. Ama söyleşi metni ilçeden ayrılmamla öylece kaldı. Sonra güz aylarında televizyonda görünce o halde, üzülmedim desem yalan olur; ama kızamadım, çünkü 37 yaşındaydı ve işe çok ihtiyacı vardı.
Erbil'in programını Hilmi için zaman zaman izlemeye başladım. Ama izledikçe oradaki gençlerin haline daha çok üzüldüm. Elimdeki metni bir şekilde yayınlayıp, özürlülere yapılan bu haksız ve yakışıksız muamelelere son verilmesi gereğini tartışmalıydım. Önemli bir konuydu çünkü. Önemli olan bir konu da Hilminin idealleri ve dünya görüşü itibariyle aslında Erbil ile yan yana gelmesi mümkün olmayan bir insan olmasıydı. Kapalı bir kasaba kültüründe kendine bir dünya kurmuş bu zeki insan Nobeli almaktan bahsediyordu. Evet, evet Nobel.
Hilmi Nobeli alacak kadar idealistti
ama Erbilin ellerinde medya değirmeninde harcandı. İşsizdi,
"özürlüydü" ve belki de mecbur kalarak, gururu incinerek Erbille
yan yana bulundu. Sözü fazla uzatmadan geçen yıl temmuz ayında
Hilmi Türe ile yapmış olduğum uzun konuşmanın bir kısmını
dikkatinize sunmak istiyorum:
(Konuşma yazı yazmak bahsinden açıldı)
- İçeriye girmeye
hazırlanıyorum.
- Nereye?
- Bu zamanda yazar olup içeriye girmeyen yok. Yani ben de medrese-i
Yusufiyeye bir gireyim bakalım neymiş kerameti oranın.
- Abi bu arada eğitim durumu
nedir?
- AÖF terk.
- Niye?
- Bilirsiniz köydeki imkanları. Kıbrısta Basın Yayını kazandım
oraya da gidemedim.
- İş güç var mı? Ailenin geçim kaynağı
nedir?
- Bizimkiler köydeler, ne yapsınlar otogaleri işletecek halleri yok
ya, çiftçiler.
- Abi sendeki bu hale hastalık mı diyoruz,
nedir, biraz açıklar mısın?
- Gittiğim bir doktor var. Diyor ki hiperaktif enerjiyi vücut atmak
istiyor ama atamıyor. Bu yüzden bu hareketler oluyor. Tik işte.
- Abi hangi kanallar seni reyting rekoru
kırmak için davet etti?
- Show Tvde Reha Muhtar zamanında çağırdı gittim. Sonra TGRT, Kanal
7, Kanal D. Bizim bölgenin televizyonları.
- Yazı çizi işleri
diyordun?
- Kitap yazmayı düşünüyorum. Birinci kitabım sosyal konularla
ilgili. Futbol, sigara gibi konuları yazacağım. İkinci kitabım çok
beğendiğim yazıların toplamı olacak.
Benim şiirlerimi çaldılar!
- Şiir?
- Benim şiirlerimi çaldılar!
- Nasıl yani...?
- Üstad Necip Fazıl, Mehmet Akif, Yunus Emre benim yazacaklarımı
yazdılar ve bana yazacak şiir bırakmadılar.
- Anladım. Hangi tarz şiirleri
seviyorsun?
- Ben şiirde ses ve söz uyumunu önemserim. Ama artık şiir değil
yazılara yoğunlaştım. Yazdığım yazılar ses getirecek. İddialıyım
bunda.
(Bu arada başlıyoruz Osmanlıdan, Cumhuriyetten, derin devletten
konuşmaya. İlginç şeyler söylüyor. Mantıklı. 28 Şubat kararlarını
eleştiriyor. Ayrıntılarına giriyor. Bir takım olayları yorumluyor.
"Kalabalığa uymayalım" derken özgüveni yerinde. Namazını
aksatmıyormuş. Namazın sağlığa faydasından bahsederken "bak ben
beton gibiyim" diyor.)
- Ne okursun, kimleri seversin
abi?
- Yavuz Bahadıroğlunu çok seviyorum. Fazla kitap yok, eldekilerle
idare ediyorum. Rastladığım zaman Sızıntı ve Altınoluk dergilerini
okurum. Yüz kadar kitabım var.
- Yakın zaman önce sana bilgisayar hediye
edildi?
- Yazarlık hayatımın miladı desem... yazılarımı bilgisayarımla
yazacağım. Daha kolay olur değil mi?
- Bilmem nasıl kullanacağına
bağlı?
- Ya, bakarım onun da çaresine.
- Yazarlıkta hedefin nedir
abi?
- Benim yazarlıktan maddi bir beklentim yok. Ama bazı değerleri
paylaşmak istiyorum, Türkiyede okumaya yazmaya ilgi yok. Kültür
Bakanımıza sesleniyorum, bana imkan versinler Nobeli bile alırım.
Temennimi gerçekleştirsinler kafi. Şimdi ben iş güç derken tükenip
gideceğim. Ben bir yazar adayıyım. Orhan Pamuktan önce alırım
Nobeli. Memleket için istiyorum, şu iş problemim de hallolursa var
ya, bu memlekete getiririm Nobeli.
- E Orhan Pamuk gibi konuşmaya başlarsın
artık?
- Orhan Pamuka bir takım gerçekleri bilmeden konuşuyor. Ben Nobele
aday olduğumda, bu memlekete ihanete zorlanırsam ödülü bile
reddederim. Kimse benden şahsiyetime, düşünceme aykırı şeyler
beklemesin.
- İş?
- İş yok tabii. Ben istiyorum ki bir kütüphaneye gireyim yeter. Hem
okur hem yazarım. Özürlülerin elinden tutulmalı. Bugüne kadar
özürlülerin elini bırakın parmağından bile tutulmadı.
- Abi sınavlar...
- Sene 99'da memurluk sınavını kazandım ama atamam olmadı. Her
teşebbüsüm boşa çıktı. Özellikle AKP'ye kırgınım bu konuda.
- Son olarak ne söylemek
istersin.
- İş problemimin çözülmesini istiyorum. Kitap istiyorum. Nobeli
istiyorum...
(Konuşma sonunda Hilminin hareketliliği algımı darmadağın etti. Birkaç saatte ancak kendime geldim) Olaydan sonraya Hilmiyi ev telefonundan aradım ama ulaşamadım ama aldığım haberlere göre Kazanda geziniyormuş.
Biri attı, diğeri kaptı