Erbil, Leyla Umar'la dertleşti
Abone olAnnem, ona en çok ihtiyacım olan günlerde beni yalnızlığa itti. Babamın ise beni kucakladığını hatırlamıyorum.
Mehmet Ali Erbil'le ilk defa hastanedeki odasında tanıştık,
incecik vücudu yatağının ortasında daha da küçük gözüküyordu. Ona
uzaktan tarifi imkânsız bir sevgim ve ilgim vardı. Bir çok kişinin
"aşırı" bulduğu neşesini ve şakalarını izlerken nedense kendi
çocukluğum ve gençliğimi hatırlıyordum. Dün onu gerçek kişiliği ile
tanıyınca bu hislerimde hiç yanılmadığımı anladım. Nitekim yaşam
öyküsünü dinlerken yüzünde gördüğüm hüznü seyircilerine belli
etmemek için ne büyük fedakârlıklara katlandığını derinden
hissettim. Mehmet Ali Erbil'le buluşmamı sağlayan "sevdiği kişinin
gerçek dostu" olan Türker İnanoğlu: "Mehmet Ali o kadar iyi
kalplidir ki, Çarkıfelek'te yarışanların maddi durumuna bakarak, ne
yapar yapar onlara kazandırır. Ona ben yaptığı işler karşılığında
ücretini aylık olarak öderim. Mehmet Ali de şimdi yaşı ilerlemiş 10
kadar Karagöz kukla ustasını her ay maaşa bağlamıştır." İki
kızından not: babamızı öpmeyin Mehmet Ali'nin iki kızına olan
sevgisi basında izlediğimizin kat kat üstünde. "Kızlarımla hâlâ
aynı yatakta uyurum" derken küçük kızının yazıp başucuna astığı
kâğıdı gösteriyor: "Lütfen babamı öpmeyin..." Aynı emri veren
Hataylı doktoru Jan Klod Kayuka: "Bu dördüncü krizi de atlattı ama
bundan sonra hoşgörülü davranmayacağını. Aslında yatakta çok uysal
ve iyi bir hasta; ama iyileşince tüm enerjisini harcıyor" diyor.
Evim bile yok çıkıp otele gideceğim! Uslu uslu doktorunu dinleyen
M. Ali sözü hemen değiştiriyor; kahkaha atarak: "Biliyor musunuz"
diyor, "Cihangir muhtarı olan bir hanım iki kere, o sırada
ziyaretime gelen iki eşimle beni çarşafın altına sokup kurşun
döktü. Bir dahaki kurşuna sizi de bekleriz." Ve sonra onu sevenlere
benim aracılığımla şu teşekkür mesajını iletti. "Azrail bana 'Seni
bu sefer yurtdışında, sevenlerinin haberi olmadan yakaladım' derken
24 saat içinde herkesin haberi olduğunu hesaba katmadı. Dualar,
fakslar, mektuplar, aklınızın alamayacağı sevgi mesajlarının
Roma'ya ulaşması her insana nasip olmayan çok önemli bir moral gücü
oldu benim için. Eskiden rolümü oynarken, çok ünlü olduktan sonra
ölüm döşeğimde komaya girdiğimi ve hayranlarımın arkamda yürüdüğünü
hayal ederdim. Bunu aynen Roma'da yaşadım; o anda ölümden başka
hiçbir şey düşünmedim ama, hayret edersiniz hiç korkmadım. O kadar
acı çekiyordum ki, korkmayı bırakın, sadece bulacağım huzuru
düşünüyordum." Erbil'in özel yaşamında biraz daha dikkatli ve
itinalı yaşayıp yaşamayacağını bilmiyorum. Ama bu sefer Türker
İnanoğlu'nun 14 Nisan'da vizyona girecek "Ömerçip" adlı filminin
çekimini bitirdikten sonra kendine çeki düzen vermeye
hazırlandığını söylüyor. Beğendiği bir eser olursa özlediği
tiyatroda da oynamak istiyor: "14 yaşımda en iyi tiyatro oyuncu
ödülü alan biri için sahneden uzak kalmak beni gerçekten üzüyor"
diyor. Hastaneden çıkınca nereye gideceğini soruyorum. "Evim yok
ki... Arkadaşlarımın otelinde kalacağım." Özel yaşamında da
evliliğim bitirme aşamasında olduğunu söylerken; "Ben bir
kabahatliysem o iki kabahatli; benimle evlenmeseydi keşke... diyor.
Hele Roma'da kaçamak yapma söylentilerine çok kızdığı belli: "Asla
böyle birşey yoktu." Kumarbazlığın babasından miras kaldığını
söyleyen Mehmet Ali: "Kumar bizde genetik ama yazılanlar kadar ne
kazandırıyor ne de o kadar kaybettiriyor" ve hemen ilave ediyor:
"Şu anda evim yok ama çocuklarıma bırakacağım evlerim var.
Ticaretten anlamıyorum. Bundan sonra beni yoracak işler de almamaya
niyetliyim. Kıbrıs'a 3-4 haftada bir gidince çok iyi para
kazanıyorum. Onu bırakmayacağım, işimi seviyorum ama kendimi sevmem
gerektiğinin farkına vardım." Yüzündeki mutluluk maskesini
kaldırmaya karar verince; "Mehmet Ali", diyorum "ben sizin özel
yaşamınızı, çocukluğunuzu hiç bilmiyorum. Mutlu bir ailede mi
büyüdünüz?" Annemle onun hatırı için görüşürüm Sanki kalbindeki bir
düğmeye basılmış gibi hafifçe yatağında doğruldu: "Dört beş yaşında
iken annemle babam ayrıldı. Yeniköy'de oturuyorduk, iki kardeş
Sarıyer'deki dede evine gönderildik. O dönemi çok iyi hatırlıyorum.
Annem bir doktorla evlendi ve üvey babamın bizi ezmesine ses
çıkarmadı. O davranış bende çok derin yaralar bıraktı. Benden 18
yaş büyük olan annem tam sevgiye, anneye ihtiyacım olan dönemlerde,
bizi yalnızlığa itti. Babamı ara sıra görürdüm ama bana bir kere
sarıldığını hatırlamıyorum. Annemle çok seyrek görüşürüz, hastaneye
ilk krizimde gelmişti; hatırı için görüşürüz. O kadar katı ve
acımasız değilim. Maalesef olamıyorum..." Mehmet Ali'ye sarılıp
öperken bundan sonra sık sık görüşeceğimizi hissettim. O da bu
hissimi paylaşmış olmalı ki, özel telefon numarasını verdi. Bir
hafta sonra İtalyan Başkonsolosu Luciano Pezzotti ile elçilikte
makarna yemek üzere sözleştik. Kaynak: Vatan Haber : Leyla UMAR
Fotoğraf : Dilek ESKİ