Erbakan, yasaklarla yaşadı
Abone olMilli Görüş hareketini yayan Necmettin Erbakan, siyasi hayatı boyunca yasak üstüne yasakla karşı karşıya kaldı. Erbakan'ın partisi tam 4 kez isim değiştirdi.
35 yıl önce Erbakan’ın liderliğinde, Milli Nizam Partisi adıyla siyaset sahnesine giren Milli Görüş süreci kapatılmaların ardından 4 kez isim değiştirerek Saadet Partisi’ne kadar uzandı
YAZI dizimizin bu bölümünde, Saadet Partisi’ni incelemeye çalışacağız. Amacımız, Saadet Partisi’ni, köklerinde bulunan ve siyasi mirasını üstlendiği ‘Milli Görüş’ çizgisi içindeki serüveniyle irdelemek. Yâni, Saadet Partisi’nin siyasi çizgisini, Milli Nizam’dan günümüze akıp gelen 35 yıllık tarihsel süreçte mercek altına almaya çalışacağız. Tabii ki, Milli Görüş’ün lideri Necmettin Erbakan’la birlikte...
1950’lilerde DP, 60’lı yıllarda ise AP içinde örgütlenen İslâmcı siyasi akım, bağımsız bir güç olarak ilk kez, Milli Nizam Partisi’nin (MNP) çatısı altında ortaya çıktı. 1969 seçimlerinde Konya’dan bağımsız milletvekili seçilerek aktif siyasete atılan Prof. Dr. Necmettin Erbakan,1970 yılının başında MNP’yi kurdu. AP’den kopardığı iki milletvekilini de yanına alan Erbakan, partisini TBMM’de üç milletvekiliyle temsil etti. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana ilk kez, İslamcı siyasi çizgiye sahip bir parti Meclis’e giriyordu.
Kur’an nizamı, devlet nizamı
MNP’nin amblemi işaret parmağı kalkık sol yumruktu. Cumhuriyet rejimi altında on yıllar boyu muhafazakâr-sağ partilerin kanatları altında örgütlenen siyasal İslâmcılar’ı temsil eden bir partinin varlığı egemen güçleri rahatsız ediyordu. Partinin adında geçen ‘Nizam’ sözcüğü ile “Kur’an nizamına göre yaşamak” ilkesi arasında parallelik kurulduğuna ilişkin iddialar, yerleşik devlet bürokrasisi içinde dillendiriliyordu.
Erbakan’ın, ‘Enflasyon Canavarı’nın cenin halinde olduğu dönemde faizin haram olduğuna ilişkin söylevleri, İslâmcı taban tarafından benimseniyordu. Serbest liberal düzene karşı ‘Milli Nizam’ı savunan Erbakan, Türk siyasi literatürüne ‘Ağır Sanayi Hamlesi’ söylemini de bu dönemde armağan etti. Yalnızca savunduğu ‘Hak düzeni’ ile değil, öngördüğü kapalı bir ekonomi anlayışıyla Türk siyasetinde yeni bir politik çizgiyi kuramsallaştırıyordu. Sonrasında Milli Görüş çizgisini de siyasette kurumsallaştıracaktı.
12 Mart sürecinde ilk yasak
Türk siyaseti 1971 yılında sıkıntılı ve gergin günler yaşıyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki sol cuntacı bir grup, Milli Demokratik Devrimi savunarak, tek partili rejim özlemine girmişti. TSK, o yıllarda kendi içinde gruplaşmıştı. Madanoğlu çizgisi etrafındaki ‘solcu subaylar’ ihtilal yapmayı planlarken, dönemin Genelkurmay komuta kademesi hem içe, hem dışa yöneldi. Bazı subaylar tasfiye edilirken, Başbakan Süleyman Demirel’e de 12 Mart’ta muhtıra verildi. Ordu, ‘balans ayarı’ ve iç temizlik yapmıştı. Muhtıradan bir hafta önce de MNP hakkında kapatma davası açıldı. Gerekçe açıktı; ‘Laikliğe aykırı çalışmalar yürütmek...’
MNP’ye kilidi askerler vurdu
Anayasa Mahkemesi, iki buçuk ay gibi kısa bir zamanda karar vererek, MNP’nin kapısına kilit vurdu. Milli Görüş durdurulmuştu. Fakat, kimseye siyaset yapma yasağı getirilmemişti. İddia odur ki, askerler o dönemde MNP’nin kapatılması için devreye girmişlerdir. MNP’nin kapatılması, aslında Erbakan ile askerler arasında uzun yıllar sürecek çatışmanın ilk raunduydu.
Erbakan, partinin kapatılmasından sonra bir süre İsviçre’ye gitti. Ancak, Milli Görüş kadroları boş durmuyordu. Süleyman Arif Emre’nin liderliğinde bir yıl sonra yeniden parti kurdular; Milli Selamet Partisi (MSP)...
MSP de MNP ile aynı politik çizgiye sahipti. Erbakan, havanın durulması üzerine Ankara’ya döndü ve partinin başına geçti. Milli Görüş yeniden siyaset sahnesindeydi.
İlk iktidara geliş
Milli Selamet Partisi, Türk siyasetinde ciddi bir ağırlığa sahip oldu. İslâmcılar’ın yanı sıra geleneksel muhafazakâr çizgiden gelenler MSP’ye destek veriyordu. Oylar ise AP tabanından kayıyordu. Erbakan, 1973 seçimlerinde CHP ile koalisyon kurarak ilk kez iktidara geldi ve Başbakan Yardımcısı oldu. Ancak Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’le Kıbrıs politikası konusunda ayrı düşmesi hükümeti zorluyordu. Ecevit’in yurt dışı gezisinde Erbakan’a vekalet vermemesi ayrılık rüzgârlarını güçlendirdi ve hükümet bozuldu. Ancak, Erbakan, 12 Eylül askeri müdahalesine kadar uzanan süreçte Milliyetçi Cephe Hükümetleri ile iktidar mekanizmasının içinde oldu.
12 Eylül darbesi ile diğer partiler gibi MSP de kapatıldı. Erbakan için zor günler başlamıştı. Sivil demokrasiye geçişle birlikte perde arkasında kalarak, 1983 yılında yine Milli Görüş çizgisindeki RP’yi kurdurdu. RP, Erbakan’ın kurduğu ve en uzun süre yaşattığı parti olarak siyasi tarihe geçmiştir. 1987 yılında siyasi yasaklarının kaldırılmasının ardından RP’nin resmi lideri ünvanını aldıktan sonra partisini 1991 seçimlerinde 62 milletvekili ile Meclis’e soktu.
Başbakan Erbakan...
1990’lar, RP’nin ve İslâmcı siyasi akımın geniş kitlelerle buluştuğu yıllara tekabül eder. RP, 1991 seçimlerinden sonra da oylarını artırmayı sürdürdü. 1994, RP’nin patlama yaptığı yıldı. Aynı yıl yapılan yerel seçimlerde belediyeleri SHP’den devralırken, yerel yönetimlerin yüzde 70’ini ele geçirmişti. RP ilk olarak belediyelerde iktidar olmuştu.
1995 genel seçimlerinde ise sandıktan yüzde 21 ile birinci parti çıktığında Türk siyaseti kilitlenmişti. Erbakan, askerlerin ve laik kamuoyunun baskısı üzerine devre dışı bırakıldı. Hükümeti Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller kurdu. Erbakan, iktidar koltuğunun dönüp dolaşıp kendisine geleceğini biliyordu. Öyle de oldu. DYP Lideri Çiller Erbakan ile anlaşarak, 1996 yazında Refah-Yol’u kurdu. Artık Türkiye, gergin ve tehlikeli günlere gebeydi. Erbakan, Başbakanlık koltuğuna oturmuştu. 27 yıllık rüya gerçek olmuş, Milli Görüş iktidara gelmişti.
İslam’a siyasal iklim...
RP’nin iktidarı, siyasal İslâmcılar için de eşi bulunmaz bir iklim yaratmıştı. Genelkurmay Karargâhı’ndaki kapalı kapılar ardından homurtular yükseliyordu. Toplumun, ‘laik ve demokratik cumhuriyet’e bağlı kesimleri tedirginlik içindeydi. ‘Rejim elden gidiyor’ korkusu soğuk bir rüzgâr gibi esiyordu.
Erbakan da, bu korku ve endişeyi güçlendirircesine ‘İslâm Dinarı’ndan, D-8’lerden söz ediyordu. Libya’nın yanı sıra Kuzey Afrika ve Güneydoğu Asya’ya yaptığı ziyaretler endişeyi artırmıştı. Şunu da belirtelim; Refah-Yol iktidarında çıkan 715 kanun, kararname ve yönetmeliğin hiçbirisi Anayasa’ya aykırı değildi. Ancak, bu iktidar, irticai faaliyetlerin en fazla arttığı döneme karşılık gelmesinin yanı sıra İslâmcı hareketlerin gelişmesi için bir siyasi iklim yarattığı gerekçesiyle hedef alınmıştır. Neredeyse her cuma günü cami önlerinde yapılan gösteriler, İslâmcı siyasi akımların kendilerini göstermesi açısından önemlidir.
Darbe yapamazlar çünkü...
Erbakan, bu süreçte askerlerle mümkün olduğu kadar iyi ilişki kurmaya başladı. MGK toplantılarında mesafeli duruşunu bozmadı. Ta ki, 28 Şubat 1997’deki tarihi MGK toplantısı ile sonraki aylık toplantılara kadar... MGK toplantılarında askerlerin kendisine sert çıkışlarının basına yansıması ve Erbakan, komutanlara teşekkür etmekle yetindiğine ilişkin iddialar RP tabanında sıkıntı yaratıyordu. Erbakan’ın Balgat’taki Genel Merkez’de yaptığı bir toplantıda kurmaylarına, “Darbe yapamazlar... Kolay mı? Yapsınlar da görelim. Aziz milletimizin oylarıyla geldik oturduk. Aziz milletimiz izin vermez, vatan evlatları müsaade etmez. Milli Görüş’ün bileğini bükemezler” dediği iddia edilmektedir. Bu sözlerin söylendiği iddiaları, TBMM kulislerinde de RP’li milletvekilleri arasında kulaktan kulağa fısıldanmıştır. Ancak, bilek bükülecektir. Erbakan’ın, 28 Şubat 1997’de gece yarısı sona eren tarihi MGK toplantısında alınan kararlara attığı imza bunun ilk örneğidir.
Bölünen Milli Görüş
Sonrası herkesin bildiği bir süreçtir. Askerlerin Refah-Yol iktidarına karşı sivil inisiyatifin desteğiyle gerçekleştirdiği ‘postmodern darbe’ sonrasında Erbakan istifa etmiştir. Sonrasında Ocak 1998’de RP, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış ve Erbakan’a da beş yıl siyaset yasağı getirilmiştir.
Erbakan perde arkasında yine FP’yi kurmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin RP’nin devamı olduğu gerekçesiyle açtığı dava Milli Görüş’ü içinden derin bir çatlakla ikiye ayırmıştır; Erbakan’ın Milli Görüş çizgisini savunan Gelenekçiler ve tabanın sesini dinleyen ve muhafazakâr kimlikle merkeze açılmak isteyen Yenilikçiler... FP’nin kapatılması sonrasında Milli Görüş geleneği Saadet Partisi’nde, Yenilikçi Çizgi ise Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde AKP çatısı altında toplanmıştır. Artık Milli Görüş bileği, kendi içinde de bükülmüştür. 3 Kasım 2002 seçimlerinde AKP’nin yüzde 34 ile tek başına iktidara gelmesine karşın Saadet Partisi’nin yüzde 2’nin üzerindeki bir oy yüzdesiyle yetinmek zorunda kalması, bileğin sandıkta da büküldüğünü ortaya koymuştur.
İç tasfiyenin sebepleri
Milli Görüş’teki bu ayrılığın ya da iç tasfiyenin sebepleri çok çeşitlidir. Ancak şu bir gerçek ki; rejimin ya da devleti yönetenlerin Milli Görüş çizgisiyle bir türlü barışık olmaması ve kurduğu siyasi partilerin kapatılması, tabanda Erbakan’ı umut olmaktan çıkarmıştır. Kurduğu ya da kurdurduğu dört parti (MNP-MSP-RP-FP) devlet tarafından kapatılmıştır. Taban, Erbakan’a geçit verilmediğini görmüştür. Bu partilerin iktidarında, laiklik hep tartışma konusu olmuş, farklı düşünen kesimlerin şimşeklerini üzerine çekmiştir. 12 Eylül hariç, üç partinin kapısına da ‘laiklik karşıtı eylemleri’ yüzünden kilit vurulmuştur.
Ayrıca, Erbakan’ın Milli Görüş çizgisinde istişareye kapalı olması ve ‘Ruhani Lider’ gibi davranması teşkilat ve tabanın sesinin kısılmasına yol açmıştır. Genç, dinamik ve dolaysız/dolambaçsız mizacı nedeniyle Milli Görüş tabanında Tayyip Erdoğan öne çıkmıştır. Erbakan’ın Erdoğan’ı siyasi açıdan tasfiye etme girişimi de özellikle genç/yenilikçi taban tarafından tepkiyle karşılanmıştır.
Erdoğan’ın okuduğu şiir yüzünden hapis yatmasına karşın siyasi dikbaşlılığını
sürdürmesi, O’nu siyasi kahraman haline getirmiştir. Yenilikçiler’in, dolayısıyla Erdoğan’ın sonraki dönemlerde ‘Muhafazakâr Demokrasi’ söylemiyle formüle ettiği kavram, Milli Görüş’ün genç çizgisi tarafından ‘heyecanla’ selamlanmıştır.
Milli Görüş gömleği dar geldi
Erdoğan sanıldığının aksine, Milli Görüş gömleğini reddettiği için değil, dar geldiği gerekçesiyle çıkarmıştır. Erdoğan ve arkadaşları, 70’li yılların Milli Görüş’ü ile çağın ve Türkiye’nin konjonktürünü ideolojik açıdan uyuşturmanın imkânı kalmadığını tespit ettikleri için bu hareketten ayrılmışlardır. Fakat, bu tutum Erdoğan’ın Milli Görüş’ün siyasi mirasını reddettiği şeklinde de algılanmamalıdır. AKP’nin kurucuları arasında çok sayıda Milli Görüşçü’nün bulunması bu gerçeğin ispatıdır.
Milli Görüşçü’lerin aksine Erdoğan’ın yüzünü Batı’ya dönmesi ve AB hedefine kilitlenmesi, bu ayrılığın kişisel, hiziplere dayalı ve reddi miras üzerine kurulu olmadığının bir başka göstergesidir. Bu ayrılık tamamen ideolojik/tarihsel nedenlere dayanmaktadır.
Saadet’in geleceği ve Erbakan
Ancak, AKP rüzgârı Saadet Partisi’nin yok olduğu anlamına gelmemelidir. Milli Görüş’ün çekirdek kadrosu ve geleneksel çizgisi, Saadet Partisi’nin hükmü şahsiyetinde yaşatılmaya çalışılmaktadır. ‘Siyasi Emanetçi’ Recai Kutan partinin başındadır. Gerçi, Kutan’ın da bu görevi üstlenmek istemediği öne sürülmektedir ama partinin başına yeni gelecek ismin de Milli Görüş’ün çizgisini kökten değiştirecek ya gücü yoktur ya da niyeti; çünkü Saadet Partisi, hâlâ sadık tabanı tarafından 70’li yıllardaki ‘İslami Nizam’ ülküsünün günümüzdeki temsilcisi olarak algılanmaktadır. Anti-Amerikancı ve doğrudan İslâm’ı referans alan kitlesinin meydanlarda topladığı on binler, bunun tipik göstergesidir. AKP ile Saadet arasındaki farklardan biri şudur; AKP neo-muhafazakâr, liberal ve dini değerlere bağlı bir partidir. Saadet Partisi ise daha katı bir ideolojik çizgiye sahip ve doğrudan İslâm’ı ve ‘Hak’kı referans almaktadır. Gözü AB’de değil İslam coğrafyasındadır. Tıpkı Milli Nizam’da olduğu gibi...
Saadet Partisi’’nin siyasi geleceği Erbakan sonrasındaki gelişmelere ve AKP’ye dönük muhalefetin başarısına ipoteklenmiştir. Bir de kendi içindeki muhtemel ideolojik yenilenmeye...
Erbakan, mahkûmiyeti ve ilerleyen yaşı nedeniyle artık aktif siyasi yaşamını bitirmiştir. Hapis cezasını evinde çekerken, Saadet Partisi’ndeki gelişmeleri uzaktan izlemekle yetineceği düşünülmemelidir.
H.O.TERCÜMAN