Erbakan, Nazlı Ilıcak'a konuştu
Abone olDünden Bugüne Tercüman Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak, 'Kayıp Trilyon' davasında hapis cezasına çarptırılan Saadet Partisi lideri Necmettin Erbakan ile konuştu..
Ilıcak, Erbakan'la olan söyleşisini, Dünden Bugüne Tercüman'daki
köşesinde yazdı. Dokunmadan o yazıyı yayınlıyoruz: Erbakan'la
sohbet Ankara'da, Erbakan'ın Balgat'taki evindeyiz. Saadet Partisi
Genel Başkanı, Milli Görüş'ün lideri, beni o her zamanki
nezaketiyle ayakta karşılıyor. Hal hatır sorduktan ve çikolatalı
pasta ile kurabiye ikramı tamamlandıktan sonra, sohbetimize
başlıyoruz.Mustafa Kamalak, Yasin Hatipoğlu bizimle beraber. Bir
süre sonra aramıza Fehim Adak da katılıyor. Erbakan'ın ruhaleti Ben
biraz mahcubiyet içindeyim. Çünkü Erbakan'ın siyasi sorunları ile
geçtiğimiz aylar zarfında pek ilgilenemedim. Oysa, demokratik hukuk
devletine yakışmayan bir oldu bitti ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Sadece Erbakan değil, RP'li hemen hemen bütün il başkanları aynı
durumda. Hepsi evrakta sahtecilik iddiasıyla cezaevi yolunda: "9
Haziran 1997'de bankadan çekilen 812 milyar lira teşkilâta
dağıtılmadı. RP teşkilâtının, 1997'de 860 milyar lira sarfettiğini
gösteren binlerce makbuz sahtedir" deniliyor. Erbakan, başbakan
yardımcılığı yaptı; başbakanlık koltuğuna oturdu. Ona "hayalperest"
denildi; "otoriter" denildi; partililerden biad aldığı iddia
edildi; "pazarlıkçı olduğu" ileri sürüldü vs. Ama, isminin
yolsuzluk olaylarına karıştığını duymadım. Refahyol döneminde,
enerji ve bayındırlık gibi dedikoduya müsait bakanlıklardan Cevat
Ayhan ve Recai Kutan yüz akıyla ayrıldılar. Erbakan, "yüz
kızartıcı" bir suça muhatap olması dolayısıyla derin bir üzüntü
içindeydi. 40 yıllık bir siyasî hayatın jübilesinin bu şekilde
yapılmasının yanı sıra, uğradığı haksızlığı da içine
sindiremiyordu. Vural Savaş devrede 12 Eylül darbesinden sonra
kapatılan partilerin tasfiyesi için bir kanun ve bu kanuna
dayanılarak 116 sayılı tüzük çıkarılmıştı. Partilerin tasfiyesini
takiben kanun iptâl edilmişti. Erbakan'ın kurmaylarına göre, Refah
Partisi kapatıldıktan sonra, tasfiyesi için, işte bu 116 sayılı
tüzükten faydalanılarak, 235 sayılı tebliğ çıkarıldı. Oluşturulan
tasfiye kurullarının, il ve ilçelerdeki parti mallarının tesbitinin
yanı sıra, partilerin hak ve alacaklarını da araştırması kabul
edildi. Bütün makbuzlar incelendi. Harcamaları gösteren 10 bin
makbuz sahte ilân edildi. Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu ve
uygulama, parti hesaplarının sadece Anayasa Mahkemesi tarafından
incelenmesini öngörüyor. ("Malî denetim Anayasa Mahkemesi
tarafından yapılır" Anayasa Madde 69 - "Siyasi Partiler kesin
hesaplarını Anayasa Mahkemesi'ne gönderir. Anayasa Mahkemesi kesin
hesapların belgelendirilmesini her zaman siyasi partilerden
isteyebilir" Siyasi Partiler Kanunu Madde 74-75) Gerçi Refah
Partisi kapatılmıştı; bu yüzden, Hazine'ye intikal eden hesaplar
üzerinde tereddüt hasıl olunca, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel
devreye girdi ve Refah Partisi'ne yapılan devlet yardımı (bankadan
çekilen para) hakkında kuşkularını dile getirdi. Dosya, bilgi için
Anayasa Mahkemesi'ne, gereği için Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'a
gönderildi. Vural Savaş, "Bu kadar büyük bir meblağ parti
yönetiminin haberi olmadan, sadece muhasip üye Rıza Ulucak'ın
inisiyatifiyle harcanamaz" dedi. Erbakan ile Abdullah Gül,
Abdülkadir Aksu, Ahmet Tekdal gibi isimlerin bulunduğu Başkanlık
Divanı'nı da, suç duyurusu kapsamına alarak, dosyayı Ankara
Savcılığı'na yolladı. Ufak bir not: Bugüne kadar tüzel kişiliği
sona eren 27 partinin hesapları Anayasa Mahkemesi tarafından
denetlendi. Usulsüzlük tesbit edildiği takdirde, ilgililer hakkında
suç duyurusunda bulunan da Anayasa Mahkemesi oldu. Kaldı ki, o
tarihte, Refah Partisi'nin yerine geçen bir Fazilet Partisi
mevcuttu. Zekeriya Temizel iktidar partisinin bakanıydı. Vural
Savaş ise, militan demokrasi anlayışıyla ve parti kapatma
davalarında baş aktör sıfatıyla, taraf durumundaydı. Anayasa
Mahkemesi'nin, parti hesaplarını inceleyen tek merci olduğu ilkesi
çiğnenerek, davanın Ağır Ceza Mahkemesi'ne intikalini sağlamanın
ardında, tehlikeli bulunan Milli Görüş'ü tasfiye çabası yatıyordu.
Bu işlem 28 Şubat sürecinin bir parçasıydı. Soru ve cevaplar -10
bin sahte makbuz kullanılarak, harcanmamış paralar harcandı diye
gösterildi, öyle mi? -Refah Partisi'nin bütün teşkilâtının 1997
yılı zarfında tek bir kuruş harcamadığı iddia edildiği için, 80 il
teşkilâtının gösterdiği bütün faturaların sahte olduğu söylenildi.
Bu faturalar içinde, elektrik, telefon, su faturaları bile var. Bir
fatura gerçek kabul edilse, ortaya atılan tez çökecek. Bu defa, tek
tek faturalar incelenecek. -Faturalar incelenmedi mi? Şahit
dinlenmedi mi? -Mahkeme tek bir şahit dahi dinlemeyi kabul etmedi.
-Bilirkişiden görüş alındı mı? -3 bilirkişiye başvurulması kararına
rağmen, sadece 1 bilirkişinin görüşüne müracaat edildi. O bilirkişi
de eski bir Anayasa Mahkemesi üyesiydi; kendisinin, parti
hesaplarının Anayasa Mahkemesi denetimi altında olmamasına dair
karşı oy yazısı var. -Parti yönetiminin sorumlu olabilmesi için,
kesin hesabın altında imzalarının bulunması gerekirdi. Bu imzalar
atıldı mı? -Refah Partisi 22 Şubat 1998'de kapatıldı. RP, 1 Haziran
1998'e kadar, 1997'nin kesin hesabını vermek zorundaydı. RP
kapatılınca, altında parti yöneticilerinin imzalarının bulunduğu
bir belge hazırlanmadı. Sadece 80 il başkanının paraları aldığını
gösteren, 139 makbuz mevcut. Bu makbuzlar hem il defterlerine, hem
de Genel Merkez'deki defterlere işlenmiş. Ayrıca 10 bin fatura var.
Hepsi geçersiz ilân edildi. Mahkeme belgesi Fatura bahsinde Trabzon
İl Başkanı'nın maruz kaldığı muamele şaşırtıcı. RP'nin Trabzon İl
Başkanı, 20 milyar liralık harcama faturası ibraz ediyor mahkemeye.
Bunun 2 milyar liralık bölümü, bir lokantadaki harcama ile ilgili.
Lokanta sahibi, 2 milyar lirayı kendi defterinde 350 milyon lira
gösterdiği için, maliyecilerin suç duyurusu yüzünden vergi
kaçırdığı gerekçesiyle mahkûm olmuş. Yani 2 milyar liralık harcama
mahkeme kararı ile belgelenmiş. Buna rağmen, 1 trilyonluk davada,
mahkeme kararı ile tesbit edilen harcama kabul görmüyor. AK
Parti'nin görevi AK Parti, 28 Şubat'ın demokrasiye aykırı bu
tasarrufunu ortadan kaldıracak adımı atmalı. Böyle bir girişim
"Erbakan'ı kurtarma operasyonu" gibi yorumlanmaz. Hukuk sistemimize
göre, malî denetim, Anayasa Mahkemesi'ne ait. Partiler kesin
hesaplarını Anayasa Mahkemesi'ne gönderir. Uygulama, bu
istikamette. RP'ye, o günün siyasi şartları dolayısıyla bir istisna
yapılmış. O zaman, Siyasi Partiler Yasası içine, konuya açıklık
getirebilmek amacıyla, "Malî faaliyetlerinden dolayı, parti üyeleri
hakkında dava açılabilmesi için, Anayasa Mahkemesi'nin suç
duyurusunda bulunması şarttır" gibi bir ibare konulabilir. Partiler
demokrasinin vazgeçilmez unsuru olduğu için kapatılmaları Anayasa
Mahkemesi kararına bağlı; hesaplarını da Anayasa Mahkemesi
inceliyor. Bu imtiyazlı durum ve özel statü partilere atfedilen
önemden kaynaklanıyor. Malî faaliyetlerden dolayı suç duyurusunu
Anayasa Mahkemesi'nin yapması da bu durumun tabiî bir sonucu.
Hesapları Anayasa Mahkemesi incelerse, hatalı gördüğü hususlarda
suç duyurusunda bulunmasından doğal ne olabilir ki! Savunan adam
Meydanlarda, kongrelerde, Erbakan'a "Kendini savunan adam. Seni
seviyoruz" diye sahip çıkıyorlardı. Erbakan'ın yasaklı olduğu
senelerdi. Şimdi yasaksız, ama daha yalnız. Ve halâ vefalı
dostlarıyla kendisini savunmaya devam ediyor. Mahkûmiyet alan RP il
başkanlarının dramı da çok büyük. Onlar, Erbakan'a inandılar; onu
büyük bir vefa ile takib ettiler. Acaba kaçı pişmanlık duyuyor?
Kaçı, "biad"ın gereğini yerine getirdik diye huzur içinde
teslimiyetini sürdürüyor? Ve acaba Erbakan onlar hakkında ne
düşünüyor? Evet bir perde kapanırken, seyirciler bu gibi soruları
sormaktan kendilerini alamıyor.