Erbakan Koru'yu niye azarladı?
Abone olYeni Şafak yazırı Fehmi Koru, bugün siyasileri ve siyasilerin tercih ettiği gazetecileri yazdı. Koru, tercihlere değinirken, Necmettin Erbakan'la yaşadığı tatsızlığı da anla
Koru'nun yazısını okurken, iktidar partilerinin hangi gazetelere
yakın olduğunu okuyacaksınız. Koru, satır aralarında, AK Parti
hükümetinin hangi gazete ve gazetecilere yakın durduğunu da
yazıyor.. Koru'nun yazısı Tercihler üzerine... AK Parti İstanbul İl
Başkanlığı tarafından düzenlenen 'Avrupa Birliği: Finish'e 5 Kala'
başlıklı toplantısında, oturduğum yerden katılımcıları izlerken
sezip de bir türlü ifade edemediğim duygumun cevabı Çankaya
Köşkü'nde yapılan Cumhurbaşkanı Sezer'in oğlunun düğünüyle ilgili
gazete haberinden geldi... Düğüne mutlu gençlerin aileleriyle
birlikte bazı siyasiler, bürokratlar ve gazeteciler katılmış...
Siyasiler ve bürokratlar tahmin edilebilir isimler; ilginç olan
dâvetli gazetecilerin kimliği: Cumhuriyet gazetesi, sahibi İlhan
Selçuk ve iki yazarıyla (Cüneyt Arcayürek ile Mustafa Balbay)
temsil edilmiş düğünde... Ayrıca, Hürriyet'ten Bekir Coşkun ile
Milliyet'ten Melih Aşık... Ahmet Necdet Sezer'in yazar tercihi
doğru göründü bana... İstanbul'daki Ak Parti toplantısına herkes
çağrılıydı. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın oturduğu masada oturanlar
hep yabancı konuklardı; birkaç da onlarla konuşsun diye seçilmiş
siyasetçi... Şeref masasına komşu masalarda, başbakan Tayyip
Erdoğan değil de ne bileyim Süleyman Demirel, Tansu Çiller veya
Mesut Yılmaz olsaydı görmeyi yadırgamayacağınız işadamları ve
gazeteciler oturtulmuştu... Benim de yerim iyiydi, bu sebeple emin
olun kimseyi kıskandığımdan değil tamamiyle 'arkeolojik' bir merak
olarak durumu kayda geçiriyorum... Zihnim ister istemez yıllar
önceye gitti. Turgut Özal'ı siyasete ilk atıldığı günlerden
tanıyorum; bir ara bayağı yoğun bir mesaimiz de olmuştu. Yıllar
sonra o başbakan ve ben gazeteci olarak Ankara'da karşılaştığımızda
tanır-tanımaz davrandığını fark edip biraz şaşırmıştım. Zaman
gazetesinin yayın yönetmeniyle sıkı fıkı görünmek istemiyordu
besbelli... Beni tanıdığını belli etmesi epey sonradır Turgut
Bey'in... O olayı da anlatayım: Galiba 1988 yılıydı. ANAP, Büyük
Ankara Oteli'nde iki günlük bir 'parti içi eğitim semineri'
düzenlemiş ve organizasyon işini Namık Kemal Zeybek'e bırakmıştı.
Hükümet üyeleri önünde yapılacak bir panele tartışmacı olarak dâvet
ettiklerinde, ne yalan söyleyeyim, bayağı sevinmiştim... Nihayet
adam yerine konuluyordum iktidar partisi tarafından... Panelden
kendimden başka iki konuşmacı hatırlıyorum: Ertuğrul Özkök ile
Yalçın Özer... Hürriyet yönetmeni de o paneli unutmamış olmalı;
ikimiz arasında geçen bir muhavereyi kısa süre önce sütununa taşıdı
çünkü... O gün, 'parti içi eğitim semineri' çerçevesinde konuşan
bizlere Meclis Lokantasında verdiği yemekte, Turgut Özal, biraz
önceki performansımdan duyduğu memnunlukla bana olağanüstü sıcak
bir ilgi gösterdiği gibi, ilk kez ortak dostlarımızı da yâdetti...
O oldu. Turgut Özal'ın bütün gezilerine dâvet edildim. Bütün
toplantılarında hep izzet ve ikram gördüm. Kendisine,
organizatörler, ''Basından kimleri çağıralım efendim?'' diye
sorulduğunda, ulusal veya uluslararası toplantılarda mutlaka benim
de bulunmamı tavsiye ettiğini biliyorum. Hatırım için epey
zahmetlere de katlandı Turgut Bey; kendisinin zararına bir işe ön
ayak olmayacağımı bildiği için, gezilerde veya başka ortamlarda ne
zaman, ''Arkadaşlarla bizi kabul etseniz'' desem bizlerle konuştu
da... Kenan Evren zamanında yüzüme kapalı olan Çankaya Köşkü'ne de
onun cumhurbaşkanı olduğu ilk gün çıkmak nasip olmuştu... Turgut
Özal dışındaki başbakan ve cumhurbaşkanlarıyla 'eşitlik' üzerine
dayalı bir ilişkim hiç olmadı; ben de beklemedim. Refahyol
döneminin başbakanı Necmettin Erbakan da buna dahildir. 28 Şubat'a
gidilen günlerde takındığı tavrı sorularımla sorgulamam yüzünden,
Necmettin Erbakan'ın diğer meslektaşların önünde beni azarlamasını
herhalde hiç unutmayacağım. Bazıları, o dönemde kendilerine
'ayırımcılık' uygulandığı iddiasındadır; kendi hesabıma ben, hem o
ayrımcılığa alenen karşı çıktım, hem de ilişkimi gazetecilik
çizgisi üzerinde tutmaya özel çaba gösterdim. Kendimi öne sürmem
özel bir önem atfıyla ilgisiz; en iyi kendimi biliyorum da ondan...
İleride meslek anılarını yazmam gerektiğinde, şu 1,5 yıllık Tayyip
Erdoğan döneminden aktarabileceğim 'bana özel' anekdot sayısı
birkaçı geçmeyecek; onların hepsi de, ya Yeni Şafak yazarlarıyla
birlikte görüşmelerimizden, ya da televizyon programları öncesi ve
sonrasından... Herhalde şaşırdınız: Tayyip Erdoğan'la başbakanlık
koltuğuna oturduğu günden bugüne hiçbir başbaşa, özel, sadece
ikimiz arasında görüşmemiz olmadı... Ne ben böyle bir şey talep
ettim, ne de ondan bir istek geldi... Sakın mutsuz olduğumu,
kendimi aldatılmış veya ayrımcılığa uğramış hissettiğimi sanmayın.
Bu biraz da benim gazetecilik anlayışımdan kaynaklanıyor;
karşımdakinde heves bırakmayan tavrımın da bunda payı olduğuna
eminim... Gezilerine gazeteci çağırmıyor, bu yüzden yurtiçi ve
dışında da yollarımız kesişmiyor... Daha önce yazmıştım: Yerel
seçimlerde, danışmanları, ''Diyarbakır veya İzmir'e çağıracağız''
demişlerdi bana; ilkine Fatih Altaylı'yı götürdü Tayyip Bey,
ikincisine de Ertuğrul Özkök'ü... Cumhurbaşkanı sadece sevdiklerini
çağırdı oğlunun düğününe; medyadan İlhan Selçuk, Cüneyt Arcayürek,
Mustafa Balbay, Melih Aşık ve Bekir Coşkun... Şimdi size bir sorum
var: Acaba Tayyip Erdoğan kendi çocuğunun düğününde yalnızca yakın
hissettiklerini görmek isteseydi basından hangi isimleri çağırırdı?
Yazı: Fehmi Koru Kaynak: Yenişafak Gazetesi