Solcu, ayni zamanda Karl
Marks'ın arkadaşı gazeteci Swinton,
1880'lerde New York Times'ta yazıyor.
Gazete bir Yahudi tarafından satın alındıktan
sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna
kadeh kaldırmak üzere kürsüye çağırıyorlar onu. Swinton elindeki
kadehiyle kürsüye çıkıyor.
Çıt yok.
Ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir
ağzından...
- "Dünya tarihinin su anına dek, Amerika'da
'Özgür, bağımsız basın' diye bir şey
olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de..."
diye başlıyor sözlerine...
- "Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi
yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda
yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz.
Çünkü: çalıştığım gazete bana düşüncelerimi
özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için bir ücret ödüyor.
İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da
vardır.
Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak
olan herhangi biri, sokakta başka bir is arıyor
olacaktır.
Çalıştığım gazetemin herhangi bir sayısında
düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan
işimden atılırdım.
Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek,
düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine ve
iktidara dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve
soyunu satmaktır.
Bunu siz de biliyorsunuz, ben de...
Öyleyse simdi burada 'bağımsız,
özgür basının(!) şerefine(!) kadeh kaldırmak' saçmalığı da
nereden cıktı?
Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların ve emperyalistlerin
oyuncakları, kullarıyız.
Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak
kuklalarız...
Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans
ediyoruz.
Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve
yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı...
Bizler entelektüel fahişeleriz."
Not: Swinton toplantıyı şaşkın bakışlar arasında
terk etti. Gazeteden istifa etti ve kimseden para almaksızın
"John Swinton's paper" diye tek yapraklı bir
gazete çıkartmaya başladı.