Endülüs'te raks

Kemal Göz
Kemal Göz gozkemal@yandex.ru

Bismillahirrahmanirrahim

Aniden radyodan bir kadın sesi duyuldu! Şarkıcı popüler olan “Bize nasıl bir öğle yemeği verdiler, hangi şarabı ikram ettiler” şarkısını söylüyordu.

Ben: İskender! Peki, benimle evlenir miydin?

İskender radyoyu bir kenara bırakıp büyük bir dikkatle yüzüme baktı. Çünkü o zamana kadar ilk defa bunu sormuştum!

İskender: Neden sordun bunu?

Ben: Meraktan. Söylesene! Evlenir miydin?

İskender: (Biraz düşündü.) Evlilik? İyi de neden?

Gözlerimin içine baktı.

 Saçlarımı savurup diğer tarafa baktım.

İskender: Biliyor musun bebeğim! Aşk, özgürlüktür. Hayatın küçük bir süsüdür. Aşk dünyevi koşuşturmayı, hayatın sıkıntılarını, lanet olası şu atom bombasını unutmayı mümkün kılar. Sen benim için özgürlüğün bir parçasısın. Eğer evlenirsek özgürlüğümüz tutsaklığa dönüşecek ve ikimiz de bu hapishaneden çıkış yolları arayacağız. Ailenin başladığı yerde özgürlük biter. Bunu herkes bilir ve bildiği halde açıklanamaz bir aptallıkla esareti gönüllü olarak kabul eder. 

Ben: Evlenmezdin yani!.. (Göz, 2023. Mar Bayciev Dramlar II)

***

Yukarıdaki diyalog evli bir adamla onun metresi arasında geçiyor.

Yalan yok!

İskender namlı karakter sağlam laf etmiş.

Ama beni asıl telaşlandıran konu bu satırların 1966 yılında yazılmış olması.

Bundan altmış yıl önce adamın birisi bir drama karakteri olsa da evliliği esaret, metres tutmayı evlilik esaretinden kendisini kurtaran bir soluklanma yeri olarak görüyormuş. Eğer edebiyat tarihçileri doğru söylüyorsa bu eser yazıldığı dönemin toplumsal yapısını bizlere gösteren bir delil hükmünde.

Sovyetler Birliği’nde ünlü yazar Mar Bayciev oturmuş 1966 yılında Düello adında edebiyat tarihinde iz bırakan bir eser kaleme almış.

1966 yılında biz ne yapıyorduk!

Büyük ihtimalle erkekler bir an evvel askerliği bitirip sonrasından gelecek evliliğe hazırlık yapıyordu.

Boşanma hızımız binde 0,5 civarındaymış.

Yani öyle evliliği hapishane, mahpusluk olarak gören kimse yokmuş.

1966’da kızlar ıssız sahillerde İskender gibi adamlara “Benimle evlenir miydin? diye soruyor muydu acaba?

Pek sanmıyorum.

Ama şimdi sağda solda kulislerde duymaya, kendi gözlerimle görmeye başladım!

Acaba neden?

Değişen ne?

Günlerden bir gün dersteyim. Aşk konusu açıldı.

Ders kaynatma konusunda ihtisas yapmış Y kuşağının son temsilcileri Z kuşağının öncüleri sınıfta oturuyor. Laf döndü dolaştı müzik ve aşk konusundaki ilişkiye geldi.

Çalmayı bilmenin bir önemi yok. Erkek öğrencilerin yarısı okula gitarla geliyor.

Eline gitar alıp üç beş nota dıngırtadan çocuklara kızlarımız baygın baygın bakıp adamlara Teoman muamelesi yapıyor!

Daha dövme yaptırmanın moda olmadığı zamanlar.

Sınıftakilere “Herkes kalksın ve pencereden baksın.” dedim.

Topluca kalkıp sınıfın pencerelerinin önüne doluştuk.

Aşağıda en az beş tane gitarlı bebe etrafında da onları hayranlıkla izleyen kız kümeleri vardı.

“İşte” dedim aşk ve müzik arasındaki ilişki budur!

Bir taraf beğenilme duygusundan mütevellit ortaya çıkan hazzı tadarken diğer taraf girdiği rekabetin motivasyonu ile daha çok beğenecek!

Haz ve beğenilme arasındaki ilişkinin suyunu çıkarınca da sosyal medyanın tarifini yapmış oluyoruz.

Reçete nedir Hoca?

Malum aile yılı!

Bizde uygulanan sosyal deneyin sonuçları Güney Kore’de şu anda yaşanıyor.

Gidip baksınlar.

Başımıza neler geleceğini oralara bakıp görebilirler.

Hiç olmadı sokağa çıkıp sorsunlar evlilik çağındaki erkeklerin kaçı eline gitar almaya tenezzül ediyor…

Son Söz

“Onlar sizin için, siz de onlar için birer elbisesiniz.” (Bakara, 187)