Işın Karaca, Posta gazetesinden Oya Çınar'a röportaj verdi. 48 yaşındaki şarkıcı pandemi döneminden kariyerine, aşk hayatından teknolojiye bakış açısına kadar bir çok konuda açıklamalar yaptı.Pandemi sürecinde en çok üreten sanatçılardan biri oldunuz; altı şarkı yaptınız. Şimdi de yeni single’ınız ‘Serçe’yi hayranlarınızla buluşturdunuz...Çok teşekkür ederim. Konserlerin yapılamadığı bir dönemde bu kadar üretebilmiş olmak beni çok mutlu ediyor. “Acaba bu şarkılar yerine ulaşıyor mu?” gibi en küçük bir tereddüt bile yaşamadım. Gözümü kırpmadan üretmeye devam ettim, ediyorum.‘Serçe’nin özel bir hikayesi var mı?Bir gün, Can ile (Yapıcıoğlu) beraber arabada gidiyorduk. Arabayı da ben kullanıyordum. Telefonunu açtı ve “Işın, baksana, üniversiteden bir arkadaşım çok güzel bir şarkı yapmış” dedi. Şarkıyı dinler dinlemez, “Mehmet’i arıyorsun, kaldırsın o şarkıyı oradan” dedim. (Gülüyor) Sonra düzenlemesiyle bambaşka bir forma soktuk şarkıyı. Mehmet de dinleyince çok sevdi. Sonuç içimize çok sindi.Şarkıda “Sahi biz hiç tanışmamıştık di mi? Yürümemiştik bilge ağaçların gölgesinde” diyorsunuz… Artık belli bir bilgeliğe ulaştığınızı düşünüyor musunuz?Payıma düşeni yaşadım, yaşıyorum… Hayatta her şey bir ders. O bilgeliğe ulaştım mı bilmiyorum ama bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı olduğunu biliyorum. Vefanın, emeğin kıymetini biliyorum. Çok zor bir soru… Hayat devam ediyor ve daha alınacak çok derslerimiz olduğunu biliyorum.Siz, popüler müziğin çıkardığı son starlardansınız. Bunu sadece muhteşem bir sesle açıklayabilir miyiz?Benim çıkışım 2001, benimle birlikte Funda Arar çıktı. Düşünüyorum, biz gerçekten bir meziyetimiz olduğu için ünlü olduk. İyi şarkı söylüyoruz, girdiğimiz her yerde ışık saçıyoruz. Hayat felsefemiz müzik üzerine kurulu ve bunun eğitimini aldık. Yargı dağıtıyormuşum gibi algılanmasın ama bugün gördüğümüz köy kılavuz istemiyor. Ünlü olmak artık dünyanın en kolay şeyi, bizim ülkemizde daha da kolay. “Canım istedi bir şarkı söyleyeyim, canım istedi bir TikTok çekeyim…” Eee? Eski sistemle bugünün alakası yok. Kimse elini taşın altına koyup da gerçekten işin mutfağına girmiyor. Emek vermiyor.Genel olarak iyi bir tablo görmüyorsunuz anladığım kadarıyla?Ben görmüyor değilim, yok. Geçtiğimiz bir yılı hiç saymasak bile yok. Bu anlamda çok mutsuzum. Piyasayı çok kirlettiler. Müziği, edebiyatı çok kirlettiler. Farklı hiçbir şey yok. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki… Benim kızım dokuz yaşında. Bir yıldır okul yüzü görmedi. Mesele sadece bilgisayar başında bilgi almak değil ki. Sosyal beceresi eksik, kıt bir jenerasyon büyütüyoruz. Bazıları pandemide gerçek bir aydınlanma yaşadığını söylüyor. Bazıları da pandemi bile insanları uslandırmadı diye düşünüyor…Ben çok şanslıyım; İzmir Urla’da ve Londra’da evim var. Pandemi başladığından beri Urlada’daki evimizdeyiz. İş zamanı İstanbul’a geliyoruz. Kendi adıma pandemiden alacağımı aldım çünkü hep üreterek geçirdim. ‘Yeni dünya düzeni’ dedikleri şey bize neyi dayatacaksa, buna hazırım. Ama teknoloji de öyle bir noktaya geldi ki, faydası kadar zararlarını da yaşıyoruz..Sahnedeki insanın giyim tarzının nasıl olumsuz sonuçları oluyor sizce?Şöyle anlatayım; Beyoncé de dans ediyor ama o kadar profesyonel ki... Orada bir sanat var. Kadın gerçekten dans ediyor. Onu, nefesini kullanma biçiminden bile anlıyorsunuz. Bizim ablalar ekrana geçip, Alaçatı’da, beach’lerde sallanır gibi, bir sağ bir sol yapıyor. Sonra da diyorlar ki: ‘Gavur’ yapınca oluyor da biz yapınca mı olmuyor? E olmuyor! Olmuyor arkadaş. Zaten müzikte de gerideyiz. Eğri oturup, doğru konuşalım. Geride olmasak şarkılarımız yurt dışına satılırdı. Oysa ancak kendi pazarımızda satabiliyoruz. Bir adım öteye geçemiyoruz.Pandemiden en çok etkilenen sektörlerden biri müzik sektörü oldu.Maalesef… Baştan beri en çok ses çıkartan benim. Her yerde bağırdım, bağırmaya da devam edeceğim. Esnaflar açıldı, bizi yine düşünen yok. Uçaklar bile artık yüzde yüz kapasiteyle çalışmaya başladı. Tüm müzikli mekanlar kapalıyken hala bu kadar vaka sayısı artıyorsa demek ki bunun bizim sektörümüzle ilgisi yok. Ne olmalı sizce?Vallahi bana sorarsanız bence sektörün komple açılması gerek. Misal ben maske takamıyorum. Panik atağım var, direkt bayılıyorum. O yüzden dışarıya minimalde çıkabiliyorum. Çocuklar okula maskeyle gidiyor. Kendi nefesini çeke çeke, çocuklar kendi nefesinde boğulacak. Yakın zamanda Urla’da 13 yaşında bir çocuk kalp krizi geçirdi. Bunlar artık bitmeli. Ben ve belli arkadaşlarım elimizden geleni yapıyoruz ama biz devlet değiliz. Nereye kadar? Sizce bir ilişkiyi devam ettiren şey aşk mı yoksa yol arkadaşlığı mı?Yol… Her zaman yol, tabii ki yol. Ama o yolun içinde aşk yoksa zaten yol da olmuyor. Yolun bir yerinde duygular körelebiliyor ya, o zaman vazgeçilebiliyor… Vallahi ben pes etmiyorum görüldüğü gibi. (Gülüyor)Sizi Can Yapıcıoğlu ile bir arada tutan şey nedir?Bir kere müzik tutkusu... Ortak tutkular aşkı da besler. Öyle sadece “Ten çekimi var, çok hoşlandım” gibi duygularla olacak iş değil. Birlikte üretebilmek çok önemli. Bir de Can dünyanın en ılımlı adamı. Ayol arada bir kavga etmek istiyorum, edemiyorum. Delireceğim yani. (Gülüyor) O kadar sakin ki… “Haklısın” deyip bırakıyor. Ben haklı olmak istemiyorum, kavga etmek istiyorum ya… Ama böyle çok iyiyiz. Dünyanın en güzel adamıyla beraberim. Sabah uyandığında bile o kadar güzel gülüyor ki… Allah nazarlardan saklasın. “Kem gözlere şiş” diyelim.Bir mide ameliyatı geçirdiniz. Bu kararı almanızda, toplumun dayattığı güzellik baskısı ne kadar etkili olmuştur? Görsel dünyadan o kadar şiştim ki! Anlatamam. Ama benim mide ameliyatımın onunla hiç ilgisi yoktu. Şeker hastasıydım, birçok sağılık sorununa yol açıyordu. Aynı sorunları yine yaşarsam yine olurum. İşin görsel kısmını artık photoshop’lar çözüyor zaten. Basıyorsun filtreyi, bebek gibi oluyorsun. Bazen fotoğraflarımın altına yazıyorlar hemen, “Filtre var” diye. Yahu artık bizim mahalledeki Ayşe Teyze de filtre yapıyor. Artistlerin filtre kullanması kadar doğal ne olabilir yani. Ama genel anlamda ben de kadınlara dayatılan güzellik baskısından çok rahatsızım. Tüm bunları da yine teknolojiye bağlıyorum. Her şey çok garip bir noktaya geldi maalesef. Teknoloji ürkütüyor mu sizi?Ben yıllardır bunu savunuyorum. İnsanın bir doğal gelişim süreci vardır. Bir çocuk doğup, büyüyor. Ama nasıl, ne koşullarda? Zamanında müzik kanallarında yayınlanan videoları da çok eleştirmiştim. Güzel güzel ablalar çıkıyor, memeler fora… Çocukların bir duygusal, sosyal gelişimi vardır. Sen hatunları ekrana çıkarıp da ‘memişko memişko’ sallarsan, burada bir şeyleri bozuyorsun demektir. Teknoloji de öyle.Nasıl mesela?Ben zaten çocuğumu da özel okula göndermiyorum. Kültür ve para el değiştirdikten sonra gözlemlediğim, eğitim sistemindeki yozlaşmadan ötürü, bunun daha doğru olduğunu düşünüyorum. Her şey çocukların ellerinin altında. Çocuk kilidi denen şeyi kaç aile biliyor? Kim, çocuğunu ne kadar kontrol edebiliyor? Garip bir algı yaratılıyor. Sen saçma sapan bir video çekerek milyon takipçili bir hesaba ulaşabilirsin. Ama hayatının amacı bu mu olmalıdır? Gerçekten kabiliyeti olan çocuklar ne yapacak? Onlar kendilerini nasıl gösterecek?