En ince ayrıntısına kadar anlattı
Abone olNe bitti ne döndü o anlarda? Kimse bilmiyordu. Herşeyi en ince detayına kadar anlattı Ümmet Kandoğan.
Geçen hafta tüm Türkiye Meclis'in 27 Nisan oturumuna
kilitlenmişti. Kritik toplantının en önemli aktörü kuşkusuz
DYP Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan oldu. Kandoğan partisi ve
genel başkanına rağmen genel kurula gelmekle kalmadı, bir de Meclis
kürsüsünden neden geldiğini Referans'tan Nuray Başarana
açıkladı.
Partinize ve genel başkanınıza rağmen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin
oylamasına katıldınız. Genel başkanınız "Arkamdan hançerlendim"
gibi bir cümle kullandı. Sabah ayrı düşünüyordunuz, öğleden sonra
ne değişti?
Tabi ben o güne gelmeden önce sizi biraz geriye götürmek istiyorum.
6 Mart 2007. Muharrem Sarıkaya’nın Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde
benim bu konuyla ilgili görüşüm orada çok net. Biz sayın genel
başkanla beraber Elazığ’daydık, Sayın Muharrem Sarıkaya beni aradı.
367 daha ilk defa gündeme gelmişti o günlerde. Bana sordu: "Ümmet
Bey bu 367 ile ilgili görüşün nedir?" Ben dedim ki, 367 bir
dayatmadır. Eğer CHP bunu dayatacak olursa, ben bu dayatmanın
karşılığında TBMM’ye o gün girerim. Eğer AK Parti bir aday
dayatırsa oy vermeden de dışarı çıkarım. Muharrem Sarıkaya
köşesinde yazdı. Ben hep demokrasinin gereği olarak Meclis'e
girmeyi, dayatmalara karşı durmayı savundum.
Sayın Ağar bir dönem bu yönde açıklamalar yapmıştı?
Sayın genel başkan hep şunu söyledi: 184 yeterlidir. Meclis’te
başlayıp, Meclis’te bitsin. Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesini
yanlış buluyoruz. Ve ben de hep bunu savundum. Oylama günü beni
birkaç sefer aradı genel başkan, sabahleyin görüştük. DYP ve
Anavatan birlikte hareket kararı aldılar. Ben basın toplantısına
katılmak istemiyordum o gün. Ama iki kez beni sekreter rahatsız
etti ve arattı sayın genel başkan. Gittim odaya oturdum. Kapı
çalındı, sayın genel başkana basın odası hazır dendi. Ben de onun
üzerine ayağa kalktım, "Sayın genel başkanım dedim, size son defa
yalvarıyorum. Ne olur böyle bir açıklama yapmayın, biz Meclis’e
girelim" dedim. Yani genel başkan basın toplantısına giderken benim
bu konuyla ilgili düşüncelerimi biliyordu. Ama ben genel başkanın
son basın toplantısında ne söyleyeceğini bilmiyordum.
Sizce Ağar'ın görüşü neden değişti?
Onlarca kez bunu dile getirdim sayın genel başkana, "184
yeterlidir" dedi. "Meclis’te başlayıp, Meclis’te bitmesi lazımdır"
dedi. Ama en son sayın genel başkan şunu söyledi: "AK Parti benim
siyasi hasmım. Ben siyasi hasmıma cumhurbaşkanı seçtiremem." Sayın
Ağar’ın cümleleri aynen böyledir. Ayrıca genel başkan ilk defa
elinde bir yazılı metinle oraya çıktı. Şuana kadar genel başkan
hiçbir basın toplantısında bir metin okumamıştır. İlk defa o gün
elinde bir metin vardı. O metni kim hazırladı, nasıl hazırladı onu
bilmiyorum. Bir kişi biliyordu o metnin ne olduğu, Celal Adan. Onun
dışında kimse bilmiyordu metinde olduğunu, ne söyleyeceğini genel
başkanın. Durum bu.
Şimdi basın toplantısı biter bitmez ben ayağa kalktım, Muharrem
Sarıkaya da vardı, Ben dedim girmiyorum. Ve Muharrem Sarıkaya bunu
yazdı. Oradan odaya geldik. Oda da Muharrem Sarıkaya, İsmail
Küçükkaya’lar filan oturuyordu. Benim o fikrimi bildiği için genel
başkan beni gözünden uzak tutmak istemiyordu. Celal Adan’a "Ben
giriyorum Meclis"e dedim. Öyle deyince tekrar genel başkanın yanına
gitti. Onların yanından çok acil bir durum var diye genel başkanı
benim yanıma getirdi. Oturduk “Ya yapma Ümmet Bey'' dedi, içeri
aldılar beni yalvardılar. Dediler ki, "Ya ne olursun, sen partide
çok önemli bir isimsin, tabanda çok büyük karşılığın var. Bizim
partiye senden dolayı gelen bu hareket partiyi çok sıkıntıya
sokar." Bu arada Erkan Bey basın toplantısına başlamış odada. Ve
genel başkan sigara üzerine sigara içiyor. Ben ilk defa gördüm bu
kadar, dudaklarını ısırıyor.
Erkan Bey’in ne söyleyeceğini bilmiyor genel başkan. Bilmiyor,
bakın burası çok önemli. Ve basın toplantısı uzadıkça uzadı Erkan
Bey’in. O arada mahvoluyor sayın genel başkan, perişan. “Artık
açıkla, ne söyleyeceksen söyle'' diyor, sinirlendi genel başkan.
Yani orada farklı bir şey çıkabileceği endişesi vardı sayın
Ağar’da. Arkasından Birol Özcan geldi. Dedim ki, "Bakın, bütün
kameralar bizi görürler, bu yanlış olur. Lütfen dedim siz geri
dönün ben Meclis’e giriyorum." Benim Meclis’e gidişim böyledir. Yok
efendim tuvalettir, yok Meclis’te görünce haberim oldu. Bunlar
yalan ve sayın genel başkana yakışan hareketler değil.