En hızlı delinen bütçe
Abone olGazeteci Erdal Sağlam'a göre emekli ve asgari ücret'e yapılan yüksek zam, hükümeti bütçe delme rekoruna taşıdı
İşte Sağlam'ın yazısı... Gerçekten de enflasyonla mücadelede çok
büyük başarı sağlandı... AKP'nin başarısı, dış konjonktürün
yarattığı çok büyük fırsata ek, ekonomik programa sıkı sıkıya
sarılmasından kaynaklandı. Bunun da altında, tabii ki ‘‘mali
disiplin başarısı’’ yatıyordu. Şimdi AKP Hükümeti'nin kırdığı başka
bir rekoru hatırlatalım: 2004 bütçesi, ‘‘en çabuk delinerek değişen
bütçe’’ unvanı kazandı. Bütçe TBMM'den geçtikten 10 gün sonra,
Başbakan Erdoğan, ‘‘asgari ücret ve emekli maaşlarına yüksek zam’’
istedi. Sonunda, bunun bütçeyi deleceği biline biline, yüksek
zamlar yapıldı. IMF'ye, bu zamlar için ‘‘iyi oldu’’ diyenler, acaba
işin bu yönünü düşünüyorlar mı? Yıllarca ‘‘bütçeler güvenilir
olmalı’’ deyip, geçmiş iktidarlara yıl ortalarında bütçeyi
delecekleri belli olunca kızanlar, şimdi niye ses çıkarmıyorlar?
2-3 haftada değişen bütçe ile güven verilemeyeceğini görmüyorlar
mı? Yoksa sadece pozisyonları ‘‘olumlu havaya’’ bağlı olduğu için
mi ses çıkarmıyorlar? Peki, bu kararları desteklemek, mali
disiplinden taviz verilmesini savunmak, ülkenin geleceğine yapılan
kötülük değil mi? Asgari ücrete yüksek zam lafları çıktığından beri
bu zammın yarar değil zarar getireceğini, ne kadar işler iyiye
giderse gitsin ekonominin hálá bıçak sırtında olduğunu bu nedenle
taviz verilemeyeceğini, IMF'yle sorun çıkacağını söyleyenler
dinlenmedi, hatta ‘‘münzevir’’ sayıldılar. Yüksek zamları
savunanlar, sizce, dar gelirliyi bu kararları eleştirenlerden daha
mı çok seviyor? ÇIKARLARINA TERS Bu eleştirileri İstanbul'daki
‘‘portföy sahipleri’’ çıkarlarına ters geldiği için dinlemedi,
hatta sakıncalarını bile bile bazıları tam tersini savundu. Sadece
bunlar da değil, hükümet de bu eleştirilere kulak asmadı. Hatta
IMF'ye ‘‘yüzde 20 geçilmeyecek’’ diye söz verip, tam tersini
yapmaktan da kaçınmadı. Hadi ‘‘piyasa’’ dediğimiz oyuncular,
işadamları, çıkarları bu yönde olduğu için bu tavra giriyor,
Hükümete, yani ekonomiyi riskleriyle birlikte algılayıp yönetmek
zorunda olan ekonomi yönetimine ne demeli? Aslında ekonomi yönetimi
deyince, kararı ellerinden geldiğince engellemeye çalışan
bürokratları, dışında tutmamız lazım... Şimdi ne oldu? IMF Heyeti
geldi. ‘‘Kandırılan’’ Heyet Başkanı Moghadam, daha bütçe çıkar
çıkmaz bütçenin değiştirildiğini, bu harcamaların karşılığı bulunsa
bile mali disiplinin bozulduğunu söyledi. ‘‘Seçim yatırımları!’’
konusunda sert uyarıda bulundu. Hükümet, IMF eleştirince, yaptığı
işin ne olduğunu kavramaya başladı. Hükümetin görmediği şu ki;
şimdilik portföyleri, yani çıkarları çakışan piyasa oyuncuları,
yavaş yavaş başka pozisyona geçer, hükümetin şimdi çok sevdiği
‘‘riskleri görmez’’ durumdan tam tersine dönüp, olmayan riskleri
bile büyütme eğilimine girer. Bunları çok yaşadık. Piyasaların
iyimserliği de, kötümserliği de abarttığına şahit olduk. Sonunda
olanlara da... O nedenle sürekli, ‘‘beklenti yönetimi’’nin sadece
olumlu hava pompalayarak yapılamayacağını, riskleri de zamanında
göstermek gerektiğini, aksi takdirde ‘‘gazı alınmayan piyasa’’nın
bir uçtan diğer uca kayıp, tepkisinin de aşırı olabileceğini
söyleyip duruyoruz. Bunları daha önce yaşadığımız için söylüyoruz
ama IMF söylemeyince anlamıyorlar. Oysa şimdi mali disiplinin
bozulmasına destek verenler, IMF'ye hükümetin bu tavrını övenler,
bu kez kötüye gidişi hızlandıracak tavra girerler... Hangi hükümet
olursa olsun, bu program sürdürülmek zorunda ve Türkiye'nin başka
yolu yok. Bu programı bozacak tavır ve kararlara zamanında yapılan
‘‘eleştiriler’’, programın bozulmaması, yani ekonominin yeniden
istikrarsızlık içine girmemesi içindir. Üzerinde, ne kadar büyük
siyasi baskı kurarsanız kurun, IMF'nin de belli bir esneme sınırı
vardır, yumuşak tavrı ilelebet gidemez. Hükümet asıl, ‘‘kendi
inisiyatifiyle bu programı uygularsa’’ güven verir, istikrar o
zaman gelir...