Elinde market poşetleri ile uzun siyah saçalı, gözlüklü bir
kadın, yanında, saçları Ronaldo’nun saçlarına benzetilmeye
çalışılmış, üzerinde Ronaldo yazan bir tişört giymiş, siyah saçlı
5-6 yaşlarında karayağız sempatik bir çocuk kaldırımda
yürüyorlardı.
Çocuk da elinde bir poşet taşıyordu. Belli ki marketten akşam
alışverişi yapmışlar eve gidiyorlar.
Biraz ileride, yol kenarında, yere oturmuş o da 5-6 yaşlarında
olan bir çocuk gördüler ve durdular. Çocuğun mülteci bir çocuk
olduğu her halinden belli.
Neler olduğunu merak edip ben de biraz durakladım.
Anne, çocuğuna eğilerek şöyle dedi:
- Mertciğim, aldığımız erikten ve çilekten kardeşe de vermek
ister misin?
Çocuk, “Olur” anlamında başını aşağı yukarı salladı.
Bunu yaparken hiç de gönülsüz bir hali yoktu. Gayet istekli ve
sevecen bir tavrı vardı.
Mert, küçük ellerini poşete daldırdı, hafif gözlerini kıstı ve
poşetten bir avuç can erik çıkarıp mülteci çocuğa uzattı.
Sonra bir kere daha elini poşete daldırdı. Bu sefer bir avuç
çilek çıkarıp mülteci çocuğun avuçlarına bıraktı.
Avuçlarında bir anda can erik ve çilek gören çocuğun hüzünlü
yüzüne can geldi.
Öylesine hakiki bir mutluluk ve memnuniyeti vardı ki anlatmak
çok zor.
Bu annenin yaptığı bu davranışın, çocuk eğitimi açısından paha
biçilmez değeri, faydası, analizi başımın üstüne, lakin bunun
ötesinde kalbimden şunlar geçti; Allah’ım, kucağında çocuğunu
taşıyan yaşlı mülteciye çelme takacak kadar barbar kadınları olan
bir ülke yerine; çocuğuna, mazlumlara iyilik yapmayı, empati
kurmayı öğreten onurlu kadınları olan bir ülkede yaşadığım
için hamdolsun.
***
Belki siz de izlemişinizdir. Feyste bir arkadaşın paylaşmasıyla
fark edip izledim o deney vidyosunu.
Hangi ülkede yapıldığını hatırlamıyorum ama ABD ya da bir Avrupa
ülkesi.
Hani pejmürde giyimli bir adam, restoranların kaldırım
üzerindeki masalarında yemek yiyen müşterilere yaklaşıp “Çok
açım, bana yemeğinizden bir parça verir misiniz?” diyor.
Elini masadaki yiyeceklere uzatıyor.
Müşterilerin hemen hemen hepsi kızıyor, bağırıp çağırıyor, hatta
kalkıp kovalıyorlar.
Aç rolünü oynayan adam, bu sefer sokakta yaşayan evsiz birine
yemek yerken yaklaşıyor.
Ve ona, “Çok açım, yemeğinden bir parça verebilir misin?”
diyor.
Sokakta yaşayan adam, hiç düşünmeden ekmeğinden bir parçasını
bölüp karşısındakine veriyor.
Sonuç ne oluyor dersiniz?
Aç rolünü yapan adam, teşekkür edip ayrılıyor ve bir süre sonra,
elinde kocaman bir pizza hediyesiyle geliyor.
İşte o anda, ekmeğini bölüşen o zengin gönüllü adamın ağlaması,
mutluluğu görülmeye değer.
İnsanlık sınavını geçmenin, insani bir şey yapmanın iç huzuru
ile memnuniyetin gözyaşları.
***
Bir de bunların tam tersi olan insanlar vardır hani; "Her şey
benim olsun, herkes beni sevsin, benimle ilgilensin, beni
anlasın, bana yardım etsin, bana fedakarlık yapsın, bana iyilik
yapsın, hep benim isteklerim yerine getirilsin." ister…
Hem de hak etmeden, bedel ödemeden...
Bir iyilik yaptıysa da mutlaka kat kat fazla "karşılık"
bekler.
Yaptığı iyilikleri, "üç verip beş alma niyetiyle", yatırım
düşüncesiyle yapar…
İyilik, alınıp satılan bir metaya dönüşünce; "kutsallığını,
erdemini" yitirip, iyilik olmaktan çıkar.
Marketten bir şey almaya ya da arsa, hisse senedi, araba alma
gibi bir seviyeye düşer.
Bu insanlar, sevmeyi, fedakarlık göstermeyi, iyilik yapmayı,
ilgilenmeyi, anlamayı, kardeşçe paylaşmayı, yardım etmeyi, hep
başkalarından bekler.
Bencillik ve kibir, bir insanın tutunacağı en "onulmaz ve sinsi"
hastalıklardır.
Ve bütün güzel erdemlerin en büyük düşmanıdır.