Telaffuz etmeyi bırakın duymaya dahi tahammül edemediğimiz bazı
sözcükler vardır. Bunlardan biri de çaresizlik.
Ne kadar soğuk, ne kadar itici bir sözcük değil mi?
İyi ama nedir çaresizlik?
Bu soruya kaçımız cevap aramış, kaçımız sesli olarak yanıtlama
cesareti gösterebilmiştir?
Tıpkı çaresizliği de içinde barındıran yoksulluk gibi bu da
hayatın gerçeklerinden biri değil midir ki ısrarla görmezden
geliyor, duymamak için kulak tıkıyoruz!
Bazılarımız için soğuk ve sıradan bir sözcük olsa da
bazılarımızın içine düştüğü durumu uzun uzun anlatan kısa bir
özettir çaresizlik.
Bazen yanı başımızda olsa ve hatta göz göze gelsek dahi
göremediğimiz bu çaresiz insanlar şimdilerde birleşerek seslerini
duyurmaya çalışıyor, hak adalet istiyoruz diye feryat
ediyorlar.
Kim bunlar?
Emeklilikte yaşa takılanlar elbette!
Devlet eliyle hakları gasp edilmiş, açlık ve sefalete terk
edilmiş milyonlarca emekçiden bahsediyorum.
15 Mart 2013 Tarihli “Emeklilikte yaşa takılanlar ve ciddi
devlet yaklaşımı!” adlı yazım yayınlandıktan hemen sonra elektronik
posta yağmuruna tutuldum. Birbirinin neredeyse aynı olan
mağduriyetlerin istilasına uğradım. “Bir söyle bin ah işit”
kabilinden anlatımlarla ruhum örselendi, her türünden vicdani
refleksim kamçılandı.
Emeklilik hakları ellerinden alınmış ve 48 yaşı bekleyenlerin
yaş sınırını 53’e çıkarma girişimi ile alevlenen tartışmanın
neticesiydi bu türden tepkiler.
Gelen maillerin içinde “elim kırılaydı da oy vermeyeydim”
vurgusu da vardı, hükümeti kastederek şaşırmadıklarını vurgulayan
karşıt siyasi eğilimliler de…
Ama ortak yanlarının “mağduriyet” olması sebebiyle itirazları ve
öfkeleri siyaset üstüydü.
Benim için önemli olan yanı da işte buydu; mağduriyetleri.
Basında konuya ilişkin umut ışığı olarak takdim edilen bir takım
haberler dolaşmakta.
Haberlere göre, konuya bir çözüm bulabilmek için çalışmaların
başlatıldığı ve diğer ülkelerin uygulamalarının incelendiği
söyleniyor. Ayrıca kabul gördüğü takdirde düşük maaşla emekliliğin
mümkün olabileceği de vurgulanıyor.
Yazımın başında çaresizlikten bahsetmiş, yoksullukla iç içe olan
çaresizliğin girdabında boğuşan insanların görmezlikten,
duymazlıktan gelindiğine atıfta bulunmuştum. Yoksulluk ve onun
getirisi olan çaresizlik, insanları her türlü süistimale de açık
hale getirir. Bu durumdaki insanlara bir şeyleri kabul ettirmek
kadar kolay ne olabilir?
Bu nedenle basının umut ışığı diye takdim ettiği şeyin umut
değil ikinci ve daha büyük hak gaspı olarak nitelemek yanlış
olmayacaktır sanırım.
Bir iki sene maaş ödeme karşılığında insanları ömür boyu düşük
maaşa mecbur bırakmak süistimal değilse nedir?
Çözüm mü aranıyor?
Aranan çözüm dört dörtlük ve devlet ciddiyetine yakışacak
nitelikte olsun mu isteniyor?
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir peygamberin
elçisi olduğu inanç sisteminin mensubuyuz ve bize de adil olan bir
çözüm yakışır mı deniyor?
O halde;
Daha önce çıkan kademeli emeklilik yasasında değişikliğe
gidilsin ve emekliliği hak etmiş olanlar emekli edilsin.
İlgili kanun, çıktığı tarihten sonrasını kapsasın. Ayrıca
emeklilik süresi geçmiş olanların hakları faiziyle birlikte hak
sahiplerine ödensin.
Bu yapılamayacaksa son günlerde basına da yansıyan düşük ücretli
emeklilik sistemi şu şekilde uygulamaya konulabilir;
Örneğin; Sigortalının emeklilik yaşına 1 sene kalmış olsun.
Kalan bir sene için en az asgari ücret kadar aylık ödenebilir ve bu
bir sene içinde ödenen tutar, normal emeklilik yaşı tamamlanınca
emeklilik maaşından küçük kesintiler şeklinde geri alınabilir.
Tabi ki ellerinden alınan hakları saklı kalmak koşuluyla. Zira
bu ayrı bir dava konusudur!
Adına çözüm denilecek yaklaşım bu şekilde olmalıdır.
Milyonlarla ifade edilen “emeklilikte yaşa takılanların” yanı
sıra sayısı az olduğu için sesini duyuramayan fakat kademeli
emeklilik sisteminden etkilenmiş engelli annelerini de unutmamak
gerekir. Onların erken emeklilikleri de gündeme alınmalı
çaresizliklerine çare olunmalı.
Kime, ne şekilde yapılmış olursa olsun, her türlü hak ihlaline
karşı birlikte tepki gösterebilmeyi ne zaman öğreniriz bilemiyorum.
Ancak şunu biliyorum ki; birlikte tepki göstermeyi öğrendiğimiz gün
daha temiz ve daha yaşanır bir ülke olabileceğiz.
Twitter/serhatitamer