Emekliliği düşünen yok!
Abone olEmekliliği düşünen yok!
Sosyal Güvenlik Yasası'na karşı toplumun sessiz kalmasını
'depolitizasyon'a bağlayan Perihan Sarı, "İşsizlik de buna yol
açıyor. İş bulup o günkü geçimini sağlayanlar emeklilik şartlarını
düşünecek durumda değiller. Gelecek, insanların önceliği değil"
dedi.
DERYA SAZAK: İşçi Bayramını kutlamaya hazırlanan işçi ve
emekçiler, Meclis'ten geçen Sosyal Güvenlik Yasası'yla hak
kayıplarına uğradılar. DİSK ve KESK liderleri salı günü Sezer'e
çıkacaklar. Çankaya'dan veto bekliyor musunuz?
PERİHAN SARI: Bu sorunu 1 Mayıs gibi bir günde konuşuyor olmak
ironik bir durum. Bu aynı zamanda tarihsel sürece ilişkin de bir
ironi içeriyor.
Dünyada da işçi sınıfı ağır saldırı altında. Neoliberal ekonomik
politikaların varlık nedeni olan sermayenin kârlılık krizine çözüm
üretmek adına yaygınlaştırılan ideolojik durum, sosyal hakların
budanmasını gerektiriyor. Emek ile sermaye arasında uzlaşmayla
sağlanmış haklar geri alınıyor.
Bu meşru olmadığı gibi etik de değil. Türkiye, dünya piyasalarıyla
uyumlaştırılmak adına Dünya Bankası tarafından laboratuvar olarak
kullanılıyor. Yasa IMF ve Dünya Bankası istendiği için
çıkartılmıştır. Cumhurbaşkanı'nın yasayı geri göndermesini
bekliyoruz.
AKP halkı aldattı
AKP, kendini orta alt sınıfların temsilcisi olarak görüyor. Halkı
aldatarak iktidar oldular. AKP'nin seçim öncesi açıklamalarında IMF
karşıtı söylem vardı. İktidarda tam tersini yaptılar.
Sosyal güvenlik sisteminin finansmanı sorunu, yol açtığı
bütçe açıkları nedeniyle Türkiye, IMF ve Dünya Bankası
ilişkilerinde önemli gündem maddesi. Hükümet bundan nasıl
kaçınacaktı?
Açığın önemli bir nedeni devletin sisteme düzenli katkı yapmaması.
Birçok gelişmiş ülkede devlet çalışanlar adına fonlama yapıyor.
Bizde bu yapılmadığı için oluşan açıklar bütçeden kaynak
aktarılarak karşılanıyor. Kamuoyuna "kara delik" kapatma olarak
anlatılan bu destek, anayasasında sosyal devlet yazılı bir ülkede
devletin yapmakla yükümlü olduğu bir aktarım.
Özlediğimiz sosyal devleti yaşama geçirecek bir düzenleme
bekliyorduk. İktidar bunu yapmak yerine, Dünya Bankası'nın
önermeleriyle bir reform paketi hazırladı. Geriye bakarsak, sosyal
güvenlik kurumları önce kriz eşiğine getirildi ve kriz gerekçe
gösterilerek emeklilik hakları budandı.
Önce sistem çökertildi...
Evet. En son SSK hastanelerin devrinden önce yoğun bir saldırı
biçiminde bunu gördük. Aslında bu devir işlemi hükümetin sağlıkta
dönüşüm programının parçası olmakla birlikte Dünya Bankası'nın
kârlılık alanı olarak düzenlenmiş hizmetleri ticarileştirme ve
yabancı tekellere açma planının bir parçasıydı. Türkiye ucuz emek
pazarı yapılmak isteniyor. Sosyal güvenlik fonları da bunun
araçlarından biri.
Açıklar kapatılamadı
Her reform uygulamasında açıklar kapanacak denir ama tersi olur.
Son 10 yılda Hazine'nin iç borçlanması nedeniyle faize giden
kaynaklarla sosyal güvenlik açıkları 1'e 7 oranındaymış.
Bu, sosyal güvenlik açıkları konusundaki propagandayı haksız kılan
bir tablo. 1999 Marmara depreminde insanlar can pazarındayken, o
zamanki hükümet "mezarda emeklilik" yasasını çıkarmaya çalıştı. Ama
açıklar kapanmadı. Sonradan Dünya Bankası raporunda 2017'ye kadar
bu dengenin kurulamayacağı görüldü. Halk bir kez daha
kandırılmıştı. Açıklar kapatılamadığı gibi, çalışma yaşamı daha
güvencesiz hale geldi, yoksulluk derinleşti.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu bugün sistemin finansmanı için
kullanılabilecekken tamamen siyasi iktidarın kontrolünde
tutulmaktadır.
AKP bu fonu elinde tutarak ne yapacak, seçimde mi
kullanacak?
Bir siyasi partinin arayıp da bulamadığı bir araç. Başbakan, 3
katrilyon yoksulluk yardımı yaptıklarını söylemişti.
Yoksulları gözeten bir emeklilik yasası nasıl düzenlenmeliydi?
Çalışma süreleri 9 bin iş günü, AB ortalamasının üstünde. Bir de
emeklilik sonrası yaşam süreleri var.
OECD verilerine göre insanların yaşamlarının yüzde 26'sı çocukluk
ve eğitim döneminde, yüzde 56'sı çalışma yaşamında, yüzde 17'si
emeklilikte geçiyor. Türkiye'de emeklilik sonrası yaşam yüzde
10'lara kadar düşüyor.
İşçiler açısından kesintisiz 25 yıl çalışma emeklilik
açısından garantisi olmayan hayli uzun bir süre değil
mi?
Türkiye'de bir yandan, esnek çalışma yaygınlaştırılıyor. Düzenli
çalışmanın varolduğu koşullar ortadan kalkıyor. Arkaik döneme
dönülüyor. Bir yıllık sürelerle yada 'part time' işe alma
uygulamasına geçiliyor. Bu koşullarda çalışanların yasadaki 9 bin
işgünü prim ödeyerek emekli olması imkansız gibi. Haftada birkaç
gün çalışarak 65 yaşında emekli olamazsınız. İşsizliğin yüksek
olduğu Türkiye'de mümkün değil.
İnsanlar ses çıkaramıyor
Yasa Meclis'ten geçerken, toplumdan fazla ses çıkmadı. Oysa
milyonlarca çalışanı ilgilendiren hak kayıpları söz konusu.
Tepkisizliği neye bağlıyorsunuz?
Aslında bu sessizlik
uzun süredir oluşturulan depolitizasyon sürecinin yansıması. Zaten
istenen toplumsal tepkisizlik değil miydi? İnsanlar
duyarsızlaştırıldılar. Hiçbir çıkış olmadığına inandırıldılar.
Bugünkü yaygın işsizlik de buna yol açıyor. İş bulup o günkü
geçimini sağlayanlar ilerdeki emeklilik şartlarını düşünecek
durumda değiller. Gelecek, insanların önceliği değil. Vahşi
kapitalizm bu işte. İnsanlar çaresizlik nedeniyle seslerini
yükseltemiyorlar. DİSK, KESK, Meclis'e yürüdüler ama kamuoyunu
oluşturanlar da o sese kulak vermediler.
Kitleler ne yaşadıklarının farkında. Halkın beklentisi daha
radikal, içinde bulunduğu koşullardan türetilmiş çözümler değil,
daha gerçek öneriler. Kendi yaşamını birebir değiştirecek şeyler
bekliyor. Bunu düzeni değiştirerek yapmalısınız.
Toplumu kapsamıyor
Hangi maddeler Meclis'ten geçmemeliydi?
Öncelikle yasanın bütün iddialara rağmen toplumun bütününü
kapsamadığını düşünüyoruz. Tarımda, ev hizmetlerinde çalışanlar,
yasanın mutlak bölümünün dışında kalıyorlar.
Esnek çalışanlarla ilgili olarak isteğe bağlı sigortalılık var.
Çalışmadıkları sürelerde sigorta primlerini yatırdıkları zaman
sosyal güvenlik haklarını elde edebilecekler. İşsiz bir insan bu
parayı nereden bulacak? Yasa sağlığı genel bir hak olmaktan
çıkarıyor. Sistem özel sigortaya göre kurgulanmış. Sistemden
yararlanmak için prim ödemek gerekli. Bağ Kurlular ve tarımda
çalışanlar zorlanacak.
Genel sağlık sigortası kapsamında devlet hangi yoksulların
primlerini ödeyecek? Primsiz Ödemeler ve Sosyal Yardım
Yasa taslağı yasalaşırsa yeni kriterler gündeme gelecek. İnsanların
yoksulluk durumu sürekli ölçülecek. Bu onur kırıcı bir durum.
Sistem belirsizlik üzerine kurulmuş. Genel sağlık sigortasından
devlet katkısıyla yararlanacak olanların sayısı bilinmiyor. Dünya
Bankası, Türkiye'deki yoksulların sayısını 22 milyon olarak
açıkladı. Bu sistem nasıl finanse edilecek? Kayıt dışını kayıt
altına alarak, ki 7 milyon kişi var, daha sağlam bir aktüeryal
denge kurulabilir.
'Eşitsizlikler' korundu
Emekli aylıkları düşürülürken, milletvekillerine temsil ödeneği
konulması, TBMM Başkanı'nın maaşının artırılması adil gözükmüyor.
Eşitlenmeden söz ediliyor ama OYAK başta olmak üzere eski
statülerini koruyan pek çok kesim var.
Bu yasayla son derece eklektik biçimde, daha önce var olan
eşitsizlikler korunarak bir sistem oluşturulmuş. Eski statüler
korunuyor. Bu nedenle de eşitlik ilkesi açısından Anayasa'ya
aykırılık söz konusu.
Aynı yapıda birçok kurumu bir araya getirirseniz eşitliği sağlamak
zorundasınız. Bizim negatifte eşitlenmek gibi bir meselemiz yok.
Refahta eşitlenmek, refahı paylaşmak istiyoruz. Emeklilikte bir
kesim yoksulluk sınırında ücret alırken özel sandığı olan
kurumlardan emekli olanların yüksek aylıkları korunuyor. Ayrıca
emeklilikte ikinci bir ikramiye alıyorlar. OYAK, banka sandıkları
böyle. Norm birliğinden söz edilemez. Milletvekilleri korunuyor.
Dünya Bankası'nın tazminatlarla ilgili bir önerisi var, hükümet o
konuda da adım atıp norm birliğine gitmeye çalışırsa memurların
emekli ikramiyeleri tehdit altına girebilir.
Memurların da iş güvencesi ortadan kalkacak. Kamu Yönetim Reformu
adı altında hükümetin gündeme getirip askıya aldığı taslağa göre
kamu çalışanları sözleşmeli olacaklar.
Orta sınıf çökertiliyor
Türkiye AB üyeliğine giderken bu manzarayla 'Sosyal Avrupa'
hedefinin aksi yönde ilerlemiş olmayacak mı?
Evet, burada bir tuhaflık var, Türkiye sosyal güvenlikte Dünya
Bankası modeliyle gitmekteki ısrarını sürdürmekle Avrupa sosyal
modelinden de uzaklaşmış oluyor.
Sosyal sigortaları ve sağlık sistemini bireyselleştiren reform
paketi, Amerikan sistemine daha yakın. Bu da özel sigortacılığı
teşvik ediyor. Bunun anlamı toplumsal çöküştür. Reform gerekçesi
olarak Çalışma Bakanlığı'nın hazırladığı Beyaz Kitap'ta bütçeden
yapılan sosyal güvenlik transferlerinin sadece çalışanları kapsayan
nitelikte olduğu vurgulanıyor. Yoksullara kaynak aktarılamıyor. Bu
çok tehlikeli bir argüman. Toplumda karşıtlıklar yaratarak bir
reform tasarlamak etik değildir ve sorgulanmalıdır. Bunu en çok
kullanan faşizmdir. Sosyal devlette yurttaşa karşı görevlerinizi
yaparsınız. Bir kesimi ötekine şikâyet ederek, işsizliği,
yoksulluğu kullanarak ülkeye yönetemezsiniz. Muhtaç kişiler yaratıp
yardıma dönük bir sisteme reform denemez. İnsanları yoksullukta
eşitleyen bir toplum öngörüsü apaçık gözüküyor. Orta sınıfı
çökertiyorlar. Asgari ihtiyaçlarını karşılasın, siyasi iktidardan
sürekli beklenti içinde olsun. Ölmesin, sürünsün!
SOHBET ODASI
DERYA SAZAK
Milliyet