Emekli Tümamiral Cihat Yaycı uyardı: 19 Mayıs’a dikkat!
Abone olEmekli Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, "Yakında Pontus Soykırımı lafı çıkacak. Başımıza tazminat davaları açılacak. 19 Mayıs'ı bekleyin. Bu durum iktidar-muhalefet mücadelesi değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alan bir süreç" dedi.
ABD Başkanı Joe Biden’ın 24 Nisan’daki mesajında ‘Ermeni
Soykırımı’ ifadesini kullanması Türkiye’de büyük tepkiyle
karşılanmıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Haziran’daki
NATO toplantısında yüz yüze konuşacağız. İstemediğimiz adımları
atmak zorunda kalabiliriz.” açıklamasının ardından şimdilik durulan
süreç yeni bir sıkıntılı dönemi başlatacak gibi duruyor.
Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı ve Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, Gündeme Dair Her Şey haber kanalının Youtube yayınına konuk oldu ve sözde Ermeni soykırımı sürecine dair görüşlerini paylaştı.
ABD Başkanı ‘Fahri Yunanlı’ birisi
Joe Biden’in 49 yıllık senatörlük hayatı boyunca Türkiye aleyhinde olan her tasarıda kritik görevler üstlenen bir isim olduğunu hatırlatan Yaycı, ABD Başkanı’nın sözde Ermeni soykırımı tasarısında, Ankara’ya yönelik ambargo kararlarında, Kıbrıs Adası’ndaki bizi hedef alan tüm adımlarda Biden’ın başrolde olduğunu ifade etti. “Biden kendisini fahri Yunanlı olarak ilan eden birisi. Lakabı Bidenopolos.” bilgisini paylaşan Tümamiral Cihat Yaycı, Türkiye’nin ‘şapkadan tavşan çıkmasını’ beklememesi gerektiğini anlattı.
Süreci ‘görünen köy kılavuz istemez’ cümlesiyle özetleyen
Yaycı’ya göre bundan sonra olacaklar da üç aşağı beş yukarı
belli…
“Pontus Soykırımı yalanına sarılacaklar”
Müstafi Tümamiral Yaycı, Rum tarafının Ermenilerle aynı yolu izleyeceğine dair beklentisini dile getirerek, “Göreceksiniz yakında ‘Pontus Soykırımı’ yalanına sarılacaklar. Bu lafla çok meşgul edecekler bizi. 19 Mayıs’ı bekleyin. Tazminat davaları başımıza çıkacak. 19 Mayıs’ta topyekun bir karalama kampanyası başlayacağına inanıyorum.” şeklinde konuştu.
"Pasaport uğruna onurunu satacak adamlar var"
Yayın sırasında gündemdeki güncel konular hakkında da değerlendirmelerde bulunan Yaycı, Cenevre’de gerçekleşen gayriresmi Kıbrıs konferansına ilişkin de önemli açıklamalar yaptı. Türkiye’nin bu konuda çok ciddi bir baskı altında olduğunu ifade eden Yaycı’ya göre Ankara tüm süreci dikkatli bir şekilde yönetmeli. KKTC eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın yeni seçilen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve ekibini ‘Ankara’nın papağını’ olmakla suçlayan cümlelerine dair görüşleri sorulan Yaycı, şunları söyledi:
“KKTC görüşmelerinde Avrupa Birliği gözlemci. AB’nin Yunan tezlerine taraf olduğunu herkes biliyor. Biz bunu bile kabul ettik. Karşı tarafın ‘çözüm’ dediği şey çok net; Kıbrıs bizim olsun istiyorlar... Bu gerçeği kavramak lazım. Annan Planı aleyhimize olmasına rağmen onunla tatmin olmayan bir cephe var karşımızda."
"Kabul edilemez"
Bazı isimlerin açıklamalarını okuyoruz ‘Federe devlet kabul edilsin’ diyorlar… Federe devleti kabul etmek yama olmak demektir, kiracı olmak demektir. Daha net ifadeyle devleti kapatmak demektir. Bunlar kabul edilemez. KKTC’yi ‘Ankara’nın papağını’ diyenler seçimde kaybetti. Rumları efendisi olarak bilen kölelere ihtiyacımız yok. Maalesef bir pasaport uğruna onurunu satacak adam her yerde vardır. Ve bugün yaşadıklarımız da bunun bir yansımasıdır.”
İngilizlerin KKTC politikasına temkinli yaklaşalım
Son günlerde İngiltere’nin KKTC’yi tanıması ihtimaline yönelik soruyu da yanıtlayan Cihat Yaycı, “Çok dikkatli olmak lazım. Şeytanın sağdan yanaşması diye bir şey vardır. Bağımsız olarak tanınacak mı KKTC? İngilizlerin yaklaşımında bu net değil. Çok fazla malları var kuzeyde. İzlemek ve temkinli olmak lazım.” ifadesini kullandı.
Türkiye, silahlanan adalarla ilgili BM’ye başvurmalı
Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, Yunanistan’ın kimi adalara asker çıkartıp, ağır silahlar yerleştirmesine dair kamuoyunda çıkan haberlerle ilgili de görüşlerini paylaştı: “Sürecin tarihini, atılan imzaların hukuki karşılığını iyi bilmek gerekiyor. Yunanistan ile sorun yaşadığımız adalar normal şartlar altında ‘gayri askeri statüde olmak’ kaydıyla bırakılıyor. Yani sadece asayişi korumak için ihtiyacın olan sayıda asker koyabilirsin. Bunun dışında bir askeri unsur hele de ağır silahları koyamazsın diyor anlaşma. Atina bunları hiç dinlemedi ve bugünlere geldik.
Peki Türkiye ne yapmalı? Egemenlik devrinin şarta bağlı olduğu gerçeğinden yola çıkmalı ve ‘şartlar bozdunuz’ tezini net bir şekilde işlemeli. Bu durumu Yunanistan yönetimine, BM’ye, bu konunun kayıt altına alındığı Paris Anlaşması’nda imzası olan katılımcı devletlere resmen bildirmemiz lazım.
Diğer yandan NATO’ya, AB Konseyi’ne, uluslararası hukuk kurularına ve diğer konsey başkanlıklara süreci anlatmalıyız. Tüm bunların ardından Yunanistan’a askerleri ve silahları çekmesi için süre vermeli, aksi halde BM’nin 51. maddesi doğrultusunda müdahale hakkımız olduğunu bildirmeliyiz.”
Montrö tartışılamaz değil
Montrö’nün kendi dönemi içerisinde bir başarı olduğunu kaydeden Yaycı, Montrö için boğazların tapusudur söyleminin son derece yanlış ve tehlikeli olduğunu vurguladı. Montrö kalkarsa Marmara Denizi gider demek bir Türk’ün söyleyeceği söz değil dedi. Tapu devletler arası hukukta ve anayasal hukukta yoktur, tüzel ve özel kişiler arasında vardır. Bu tarz söylemler hukuk bilmeyenlerin söylemleridir açıklamasında bulundu. Türkiye’nin boğazlarındaki egemenliğini Montrö ile kazanmadığını vurgulayan Yaycı, “hiçbir egemenlik sözleşmeyle elde edilmez, devletler hukukunda böyledir” dedi.