Emekli Büyükelçi anlatıyor
Abone olYaygın iddiaların aksine Abdullah Çatlı'nın Ermeni terörünü durdurmadığını söyleyen Emekli Büyükelçi Lütem, Ermeni meselesiyle ilgili ilgi çekici iddialarda bulundu.
Dışişleri Bakanlığı'nın Ermeni terörü üzerine kurduğu İstihbarat
ve Araştırma Merkezi'nin ilk genel müdürü olan Emekli Büyükelçi
Ömer Engin Lütem, gazeteci-yazar Yener Süsoy'a ilginç açıklamalarda
bulundu. Lütem, başlangıcından günümüze Ermeni sorunundan Ararat
filmine, Abdullah Çatlı'dan MİT ilişkilerine kadar kamuoyunda pek
az bilinen gerçekleri Süsoy'a anlattı. İşte ilgi çekici röportajın
tam metni: Ermeni terörünü Çatlı durdurmadı Emekli Büyükelçi Ömer
Engin Lütem, Dışişleri Bakanlığı’nın Ermeni terörü üzerine kurduğu
İstihbarat ve Araştırma Dairesi’nin ilk genel müdürü. ASAM Ermeni
ve Balkan Ülkeleri Araştırma Enstitüsü Kurucu Başkanı. Bu konuları
kelimenin tam anlamıyla sular-seller gibi biliyor, dünyanın dört
bir yanında konferanslar veriyor. 1933 İstanbul Beşiktaş doğumlu,
Galatasaray Lisesi ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden sonra
1957’de Dışişleri Bakanlığı’na giriş. Fransa, Almanya, Libya,
İtalya’daki görevlerinden sonra Köln Başkonsolosu, Personel Genel
Müdürü, Müsteşar Yardımcısı, UNESCO nezdinde Büyükelçilikten sonra
emekliye ayrılış. Meral- Ömer Lütem çifti Ankara Çay Yolu’ndaki bir
sitenin en üst katında iki daire alıp birleştirmişler. Birinde 40
yılık karı- koca Lütemler yaşıyor, ötekinde ise Meral hanımın
kuması 11 bin adet değerli kitap. Burasının Türkiye’deki özel
kütüphaneler arasında ciddi bir yeri olduğu kesin. Her şey
bilgisayara kayıtlı, ödünç kitap almak gibi bir kavram yok.
Duvarlarda Müslüman Çingene Seferov başta olmak üzere ünlü Bulgar
ressamların tabloları. Camlı vitrinlerde aldığı devlet nişanları,
madalyalar, beratlar. Temyiz üyesi büyükbabasından miras Evliya
Çelebi Seyahatnamesi’nin ilk baskısı. Tatlı dilli, güler yüzlü
Meral Lütem, eşiyle Münih Başkonsolosluğu’nda tercüman olarak
çalışırken tanışmış. Yıldırım aşkı, ver elini İstanbul ve
Kadıköy’de nikáh ve 40 koca yıl. İşte karşınızda, Ermeni’yi
Ermeni’den, Bulgar’ı Bulgar’dan çok daha iyi bilen Ömer Engin
Lütem. O Ermeni terörüdür ki, 1985’e kadar dördü büyükelçi olmak
üzere toplam 34 diplomatımızın canına kıymıştır. - Ermeni terörünün
1985’de durmasının nedeni, Abdullah Çatlı ve öteki bazı kişilerin
Ermenileri karşı yaptığı icraatlar değildir. Terörü durduran
doğrudan doğruya Ermeniler’in kendileridir. Ayrıca Çatlı ve
ötekilerin ne yaptığını tam bilmiyorum, çünkü işin bu kısmı
kesinlikle Dışişleri’nden geçmez, o MİT’in işidir. Teorik olarak, o
terör örgütü mensuplarının tamamına yakınını ortadan
kaldırmadığınız sürece o faaliyetler devam eder. Ermeni terörünün
durmasındaki öteki neden ise Türkiye’nin bu konuda yaptığı çok
ciddi uğraşılar. Sözde soykırım iddialarının asılsızlığını
kanıtlamak için kitaplar yazıldı, konferanslar düzenlendi. Bu arada
yakalanan Ermeniler’in mahkemelerine devletimiz müdahil olarak
katıldı. Mesela ben Lyon’daki duruşmaları sahte kimlik kullanarak
sonuna kadar izledim. Ermeni terörü uykuda Yener Bey, büyük
devletler Ermenilerin terör faaliyetlerine karşı çıktı, faillerin
hepsi yakalandı ve ağır cezalara çarptırıldı. Bunun üzerine bu işi
planlayıp finanse eden Amerika, Fransa ve Beyrut’taki Ermeni
patronlar durdu. Ama, 17 Temmuz 1987 tarihli Avrupa Parlamentosu
kararı Ermenilere hediye olarak alındı. O kararda, Türkiye Ermeni
soykırımını tanımadığı sürece AB’ye üye olamaz anlamına gelen bir
madde var. Bunun yanı sıra Ermeni terörünü şiddetle kınayan bir
madde de var. Avrupa’nın Ermenilere söylediği şu: terörizme hayır,
davanızı siyasal alanda istediğiniz gibi götürebilirsiniz. Bunlar
ilerleme raporlarında da var, katılma anlaşmasını imzaladığımız
takdirde Avrupa Parlamentosu bu kararı göstererek anlaşmayı
onaylamayabilir. Paris Büyükelçimiz merhum Hasan Esat Işık,
1970-71’de, Ermeniler tarafından Marsilya’da bir ‘‘soykırım anıtı’’
dikilip, açılış törenine, aksine söz vermelerine rağmen bakanlardan
birinin katıldığını görünce, Ankara’ya sormadan Paris’i terk edip
sefirlik yaşamına nokta koymuştu. - Ermeni terörü şu anda uykuda,
çünkü eski teröristlerin çok büyük bir kısmı hálá hayatta ve
Ermenistan’da. Terörü canlandırmak için yeterli personelleri hálá
var. Yener Beyciğim, nerelere geldik. Rahmetli Esat Işık’a
sefirliğini bıraktıran, Marsilya’da bir Ermeni kilisesinin
bahçesinde, dışardan görünmeyen 1,5 metre boyundaki dikili taştı.
Şimdi nerelere neler dikiliyor da, kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Paris’in en güzel yerine Komitas adına dikilen anıtı rahmetli Hasan
bey sağ olup da görseydi intihar ederdi herhalde. Komitas denen
kişi sözde soykırımda ölenleri temsil ediyor, adam 1915 olaylarında
ölmemiş ki. 24 Nisan 1915 tehciriyle Çankırı’ya gidenler arasında.
Başta Halide Edip olmak üzere bu Ermeni müzisyeni iyi tanıyanların
tavassutuyla 10 gün sonra geri gelmiş İstanbul’a. 1919’da Fransa’ya
gitmiş ve orada ölmüş, bu adam neyin temsilcisi olabilir? Yaptılar,
çünkü Ermeniler gibi çok küçük milletlerin kahramanı yoktur, kimin
anıtını dikeceksiniz? Bu iş Sevr’e gider Ermeni planları üç aşama
üzerine kuruludur. Birinci aşama, asılsız soykırımın mümkün olduğu
kadar çok sayıda ülke ile ayrıca belli başlı uluslararası
kuruluşlar tarafından tanınmasıdır. İkinci aşama, Türkiye’nin
yabancı ülkelerin asılsız soykırımını tanımasından etkilenmesi ve
uluslararası baskılarla bunu kabul etmek zorunda kalmasıdır. Üçüncü
aşama, Türkiye’nin asılsız soykırıma maruz kalan kişi veya
mirasçılarına tazminat ödemesidir. Dördüncü ve son aşama ise,
Sevr’in ihya edilerek Doğu Anadolu’dan Ermenistan’a toprak
verilmesidir. Ankara’da, Erivan’da şöyle karşılıklı otursak, birer
acı kahve içtikten sonra, şu tozlu dosyaları açıp tek tek
incelesek. Biz anlatsak onlar dinlese, onlar anlatsa biz dinlesek.
Hayal bu ya... - Elbette, bence bunu yapmakta hiçbir mahzur yok,
zaten bütün mesele karşılıklı ciddi bir diyaloga giremememiz. Ama,
bunun sebebi biz değiliz, Ermeniler. Çünkü diyorlar ki: ‘Ben
soykırımı tartışmam, o bir tarihi gerçektir. Onun dışında ne varsa
gel konuşalım.’ Ararat keşke gösterilseydi Ararat’ın Türkiye’de
gösterilmesinin bence hiçbir mahzuru yoktu, keşke gösterilseydi.
Henüz görme fırsatım olmadı ama, senaryosunu çok iyi okudum, filmin
her karesini gözümde canlandırabiliyorum. Çok kötü bir film,
anlamanın imkánı yok, hikáye içinde hikáye, oyun içinde oyun var.
Ararat filmine ayrılan bütçenin 50 milyon dolar olduğuna bakıp,
asılsız Ermeni Soykırımı endüstrisinin mali gücünü
hesaplayabiliriz. Charles Aznavour’un sesini çok severdim,
gençliğim onu dinlemekle geçti. Geçmiş yıllarda Türk dostuydu,
İstanbul’da çeşitli gece kulüplerinde konserler verirdi. Ne zaman
ki, sözde soykırım iddiaları başladı, Aznavour da Ermeniliğini o
zaman keşfetti. Ermenistan’a gittiği zaman bizzat Koçaryan
tarafından kabul ediliyor, madalyalar veriliyor. Başkan G.W. Bush
Ermenilerin bütün bastırmalarına rağmen 24 Nisan’da yayınladığı
mesajlarında soykırım lafını söylemedi. Ama, Kerry seçilirse
mutlaka söyleyecek. Çünkü bugüne kadar ABD Senatosu’ndaki Ermeni
lehindeki tüm faaliyetlere aktif olarak katılmış. Bulgarlar
boruların içine mikrofon döşedi Sofya Büyükelçiliğimizin
kançılaryası Bulgar binalarına bitişikti. 1984 ve 1989 yıllarında
iki kez cihaz arama yaptırdım. Sıvalar sökülünce duvarların içinden
bir dolu ince boru çıktı. Meğer Bulgarlar bu boruların içinden
mikrofonlar uzatıp duvarların ardından bizi dinliyorlarmış.
Rezidans bahçenin ortasında olduğu için cihaz koyma imkánı yoktu
ama, telefonlarımızın dinlendiği ‘çın’ diye seslerden belli olurdu.
Postaların hepsinin tek tek açılıp okunduğu, zarfların kaba saba
yapıştırmalarından belli olurdu. Büyükelçiliğimizin karşısındaki
evin alt katında altı ajan, altı saatlik vardıyalar halinde görev
yapıyordu, bizi takip edenler hariç. Yani bize 80 kişilik bir kadro
izliyordu, ne öğrenebilecekler ki, hiç. Soykırım hukuki bir kavram
Amacı, olmayan soykırımı kabul ettirip önce tazminat, sonra da
toprak koparmak. Tehcir sırasında Ermenilerin ölmediğini, sıkıntı
çekmediklerini söylemek istemiyorum ama, soykırım belirli bir
hukuki kavram. 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım anlaşmasına göre
soykırımın tarifi şöyle: ‘Bir etnik, bir dini, bir milli grubu imha
amacıyla yapılan bir çok hareketler.’ Karşı taraftaki grup eğer
silahlı ise onu ortadan kaldırsanız soykırım olmuyor. Bu tarifi
1915 olaylarına uygularsak, İstanbul, İzmir, Edirne ve diğer başka
şehirlerdeki Ermeniler göçe tabii tutulmamış. Bu olay çok kötü bir
göçtür, Ziya Gökalp’in dediği gibi, bu aynı zamanda ‘mukatele’dir.
Mukatele, Arapça’da iki tarafın da birbirini öldürmesi anlamına
geliyor. Bu göç olayı kötü koşullarda cereyan etmiş. Burada üç kötü
var: Kötü ulaşım, kötü iklim ve kötü asayiş, bunları kabul
ediyorum.