Elif Şafak'tan Orhan Pamuk'a taş
Abone olÜnlü kadın romancı Elif Şafak, ABD'de yayımlanan bir dergiye verdiği söyleşide çarpıcı tespitlerde bulundu. Şafak, Orhan Pamuk'la ilgili bir soruya bakın nasıl cevap verdi.
Elif Şafak, ABD’de yayımlanan NPQ dergisine verdiği söyleşide,
romanlarında Osmanlıca kelimeler kullandığı için eleştirildiğini
söyledi. Şafak, Orhan Pamuk ve Ermeni meselesi ile ilgili bir
soruyu “Kahramanlara ihtiyacımız yok.” şeklinde cevapladı.
Elif Şafak, bugüne kadar daha çok romanlarıyla gündeme geldi,
nedense akademisyenliği üzerinde pek durulmadı. Bir süreden beri
Amerika’da bir üniversitede hem yazar hem akademisyen sıfatlarıyla
ders veren Elif Şafak, bir yandan da son romanını bitirmek için
uğraşıyor. Şafak’la Amerika’da ‘Türk entelektüeli’ olmayı,
edebiyatçı-akademisyen ilişkisini ve bitirmek üzere olduğu son
romanını konuştuk.
Akademik çalışmalarınız, romanlarınızı nasıl etkiliyor?
Yazma süreci sizde nasıl oluşuyor?
Türkiye bence bir siyaset bilimci için muazzam bir çalışma konusu.
Keza bir romancı, sanatçı için de alabildiğine bereketli toprak.
Yazı yazmanın birden çok yolu var. Ben, “vecd hali” şeklinde tarif
ettiğim yazma tekniğini kullanıyorum. Bunun kapıları akıldan çok
sezgiye ve bilinçten ziyade bilinçaltına açılıyor. Dili bir araç
gibi kullanmadan, aksine dilin içine girerek, dilin de beni
şekillendirmesine izin vererek yazıyorum. Adeta beynimin başka
başka kapıları açılıyor yazarken. Kişiliğim değişiyor,
başkalaşıyor. Yazının gücü beni ele geçirir, öyle yazarım.
Yazı aracılığıyla yaptığınız eleştiriler bu yüzden mi böyle
sivri?
Yaşadığımız sıkıntılardan bir tanesi de bireysel farklılıklara
bakışımız. Düşünce özgürlüğüyle de yakından bağlantılı bu husus.
Eleştirel düşünceyi ne teşvik ne de takdir eden bir toplumuz.
Başkalarını ancak ve ancak bize benzedikleri takdirde seviyoruz. Bu
memleketin sicili düşünce özgürlüğünü engelleme konusunda hayli
kabarık. Solcular da sağcılar da bundan fazlasıyla paylarını
aldılar. Şimdi düşünmemiz lazım. Düşünce suç olabilir mi hiç? Bu
memleketin sanatçıları olarak apolitik kalmak gibi bir lüksümüz
yok.
Eleştirinin de bir sınırı olmalı mı?
Eleştirel düşünceye hudut çizemezsiniz. Sanatçı korkak olabilir;
ama sanat korkusuz olmak zorunda. ‘Türkiye’nin üç tarafı sularla,
dört tarafı düşmanlarla çevrili’ diye diye büyütüldük. Kurtulmamız
lazım bu korkulardan. AKP iktidara geldiğinde bir sürü kent soylu
telaşa kapıldı, ‘eyvah dinciler geliyor, kesecekler bizi’ diye.
Nereden geliyor bu korku? Öğretmen Kubilay sendromuyla büyütülmedik
mi? Bunları aşmak zorundayız artık. Benim tavrım çok net. Ben
kozmopolit çoğulculuktan yanayım. Benim edebiyatım da kimlik
politikam da çok sesli, çok başlı ve çoğulcu. Ve bu ülkenin Avrupa
Birliği’ne katılmasını da arzu ediyorum. Sadece bizim açımızdan
değil, Avrupa açısından da hayırlı olacak bu.
Yurtdışında yaşamak, yurtdışında Türk entelektüeli olmak
zor mu? Sanatçılar, aydınlar, gazeteciler ve meslektaşlarınız nasıl
bakıyorlar size?
Bizde ‘kol kırılır yen içinde kalır’ varsayımı hakimdir. Yani
Türkiye’de pek çok şey söyleyebilirsin; ama bunu yabancılara
söyleme. Ben Amerika’da yaşıyor ve orada ders veriyorum dört
senedir. Aydının bir tutarlılığı olmalı, burada farklı orada farklı
olamazsınız. Türkiye’de türbanlı kız öğrencilerin okullara
alınmamasını nasıl eleştiriyorsam, ABD’de de İslam karşıtlığını
eleştiriyorum. Benzer şekilde burada nasıl Türk milliyetçiliğinin
katılaşmış hallerini eleştiriyorsam, orada da eleştirel konuşuyor
ve yazıyorum.
Öztürkçeciliği dilsel temizlik olarak adlandırıyorsunuz.
Bunu da etnik temizlik kadar tehlikeli bulduğunuzu
söylüyorsunuz.
Ben romanlarımda Osmanlıca kelimeler kullandığım için çok
eleştirildim Öztürkçeciler tarafından. Ama tavrım net: Türkçe’nin
geçirdiği değişimi eleştiriyorum. Dili ve düşünce gücümüzü budadık.
Bir yazar olarak benim canımı yakıyor bu. Kaybolan kelimelerin
yasını tutuyorum.
Türkiye hakkındaki eleştirilerinize bazı itirazlar
var...
Bakın bu anlamda, yurtdışında yaşayıp da memleketini seven her
aydın bıçak sırtındadır. Bir yandan zaten Türkiye’ye dair çok fazla
önyargı var, bunları kabartmak istemiyorum ve bu anlamda ben
milliyetçi değil; ama memleketçiyim. Öte yandan bu ülkenin
tarihinde eleştirecek çok şey görüyorum ve bunların dile
getirilmesini de demokratikleşme sürecinin kaçınılmaz parçası
olarak görüyorum. O kadar çok seveceksin ki bu memleketi,
eleştirebileceksin. Kimileri zannediyor ki; eleştiriyorsan demek ki
sevmiyorsun bu toprakları. Olur mu? Tam tersine önemsediğim,
sevdiğim, yaralı kalmasına içim elvermediği için eleştiriyorum.
Bir söyleşide ‘Orhan Pamuk ile aynı bottayız’ demişsiniz.
Bunu Ermeni meselesine binaen mi söylediniz?
Ben Türkiye’deki toplumsal hafızasızlığı eleştirdim, geçmişe karşı
bu kadar kayıtsız ve bilgisiz olabilmemizden üzüntü duyduğumu dile
getirdim. 1915’in acılarıyla yüzleşmek bence bunun önemli bir
parçası. Bu anlamda 1915’i konuşabilmemiz gerektiğine inanıyorum.
Pamuk meselesine gelince, her şeyden evvel aydının düşünce
özgürlüğünden yanayım. Sansürlenmemesinden, fikirlerinden dolayı
kovuşturmaya uğramamasından yanayım.
Ama bu tür eleştirilerin, Batı’ya şirin görünmek için
yapıldığı şeklinde genel bir kanaat var
Türkiye’de...
Bence Pamuk olayındaki en talihsiz nokta, onun bu konularda kimse
bir şeyler yazıp çizmiyor gibi davranması olmuştur. Böyle
yaklaşırsanız meseleye Batılılar da hemen sizi kahramanlaştırırlar.
Ben de diyorum ki bundan kaçınmamız lazım. Batı’ya da kendimize de
çoğulcu, çok sesli olabildiğimizi göstermemiz lazım. Çünkü
Türkiye’de son derece eleştirel kalemler var bu konuyu farklı
farklı dile getiren. Ermeni meselesiyle yüzleşebileceksek bence
bunu kahramanlar aracılığıyla değil, öne çıkan kişiler aracılığıyla
değil, hep beraber yapacağız. Kahramanlara ihtiyacı olmayan bir
sivil toplum dönüşümüyle yapacağız.
‘Kitaplarım, harflere olan aşkımı anlatıyor’
“İki yeni kitapla geliyorum. Evvela Med-Cezir çıkacak. Sonbaharda
da yeni romanım çıkacak. Roman, dört kuşak kadının, bir İstanbul
ailesinin hikayesi. Romanda Türk ve Amerikan Ermeni’si bir aile
var. Her iki aileyi birbirine ayna olarak tuttum. Önceki romanımı
İngilizce yazmam çok eleştirildi; ancak bunu da İngilizce yazdım.
Türkiye’de ne vakit denenmemiş bir şey yapsan eleştiriye uğrarsın.
Ama benim için İngilizce de yazsam Türkçe de Osmanlıca kelimeler de
kullansam bâtıni bir dil de hepsinin özü aynı: Hepsinin özünde
harflere olan aşkım var.”
Söyleşi: Abdullah Kılıç
Kaynak: