Elif Çakır'ın Erdoğan yazısı olay oldu
Abone olYazar Elif Çakır'ın baş döndüren değişimi, yeminli Erdoğan karşıtlarını bile hayrete düşürecek türden...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "diktatör" iması yapan
Çakır, 3 yıl önceki yazısında "Erdoğan’ın kumaşı
diktatörlük için tutmuyor, tutmadıkça da sinirler her geçen gün
biraz daha bozuluyor." diyordu.
Çakır'ın Karar gazetesindeki "AK Parti nereye doğru gidiyor?" başlıklı dünkü yazısı olay oldu. Erdoğan'ı eleştirenler kervanına katılan yazarın "ani dönüşümü" herkesin dilinde.
Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kapatılmasını yazan Çakır, AK Parti iktidarını tek parti dönemine benzetmesi tepki çekti. Tartışma konusu olan dünkü yazısında yazar şunları söylüyordu:
ÇAKIR: BENİ TEK PARTİ DÖNEMİNE GÖTÜRDÜ
"Yargı eliyle engellenmeye çalışılan MHP kongresinde devreye
Ankara Valiliği’nin girerek ‘kongre yapılmayacak’ açıklaması
yapması… Özetle…
Son dönemde, muhalefete, eleştiriye hiçbir tahammülü olmayan “tek parti” dönemini anımsatan olayların bugün yaşanıyor olması… Beni geçmişe ‘tek parti’ dönemine götürdü. Oysa..
Bizim bildiğimiz, tanıdığımız, oy verdiğimiz, aynı zamanda statükocu, ceberrut devlet anlayışının mağduriyetini yaşayan kadrolardan AK Parti’nin vaadi bu değildi. Erdoğan ve arkadaşları, bize böylesi bir Türkiye vaad etmemişlerdi.
İnşallah AK Parti, içine sürüklendiği bu durumun ve yanlışlarının farkına varır ve zaman kaybetmeden fabrika ayarlarına döner."
Çakır'ın bu inanılmaz dönüşümü şaşkına çeviirdi. Çok değil iki-üç yıl öncesinde Erdoğan'ı eleştirenlere karşı kendisini siper ediyordu.
Elif Çakır, 4 Eylül 2013 yılında Erdoğan için benzer eleştirilerde bulunan Murat Belge'ye şunları söylüyor Star Gazetesi'ndeki köşesinden:
"TEK PARTİ DÖNEMİNİN AÇTIĞI YARALARI SARMAYA ÇALIŞAN BİR ADAM"
"Bu ülkede askeri vesayeti bitiren, tek parti döneminin açtığı yaraları sarmaya çalışan ‘bir adamı’ diktatörlükle itham etmenin, itibarsızlaştırmanın ne demokratlıkla, ne liberallikle bağdaşmayacağını söyleyebilirim.
Demem odur ki, demokratım, özgürlükçüyüm demek yetmiyor! 28 Şubat sürecinde, 27 Nisan e-muhtırasında ve en son Gezi Olaylarında bir kez daha gördük, maalesef.
Türkiye’nin şu on yıllık siyasal öyküsü aynı zamanda bir kalbur görevi gördü, her geldiğimiz eşikte ‘bağzı’ demokratlarımızı bıraka bıraka geldik ve en özgürlükçü bildiğimiz, en demokrat bildiğimiz, en vesayetten nefret eder dediğimiz ‘aydınlarımızın’ meğerse demokratlıklarının birer müsamaha çizgilerinin olduğunu ve aşamayacakları eşiklerini gördük."
"ERDOĞAN'IN KUMAŞI DİKTATÖRLÜK İÇİN TUTMUYOR"
Yine "Başbakan da az sinir bozucu değil!" başlıklı 21 Ekim 2013 tarihli başka bir yazısında da şöyle diyor:
2003 yılından bu yana ilmek ilmek ördükleri, nakış nakış işledikleri, önce tezlerini ortaya atıp sonra altını doldurmaya çalıştıkları ‘diktatör Erdoğan’, ‘tahammülsüz’, ‘sinirleri bozuk’ imajının bir kez daha ellerinde patlaması ve ortaya koydukları diktatör imajının yara alması.
Öyle ya. Ne yapsalar olmuyor.
Erdoğan’ın kumaşı diktatörlük için tutmuyor, tutmadıkça da sinirler her geçen gün biraz daha bozuluyor.
"ADAM GÜLÜYOR, ŞAKALAŞIYOR"
Adam gülüyor, şakalaşıyor. Çocukla çocuk oluyor, büyükle büyük. Balkondan ‘Tayyip abi bize gelsene’ diyenin evine gidiyor. Bağdaş kurup sofralarına oturuyor...
Dünkü Türkiye’de horlanan, askerlerin, yargıçların ‘susturun şunu’ diye bağırılan, hakaret edilen Çetin Altan Aya İrini’de ödül alırken, Kültür Bakanı’yla birlikte ‘iki genç delikanlı gibi bir kenara çekilip’ (Başbakanı diktatörlükle suçlayan Ahmet Altan’ın yazısından) saygıda kusur etmeden dinleyebiliyorlar.
Ama diktatör! Kendilerinin mola verdiği yerde de, The Economist’i, Reuters’i, Wall Street Journal’i Washington Post’u ve daha nicelerini devreye soktular."