Ayyuka çıkmasından dolayı farkına
varamadığımız fakat rahatsız edici derecede bir eleştiri ortamında
yaşıyoruz. Dünya görüşü ne olursa olsun, hemen herkes; metro,
otobüs, vapur, kahve, iş yeri ya da okulda, neredeyse her yerde,
her şeyi eleştirecek kadar maharetli ve malzeme sahibi.
Yaşıyor olduğumuz bu eleştiri
merkezli hayatta, kendi düşüncelerimizin özgünlüğü kadar
politikleşmiş bir haldeyiz. Apolitik dediğimiz kişiler ise
eleştirel düşüncelerini beyan etmedikleri sürece, herkes kadar
politik olacaklarının farkında dahi değiller.
Yalnızca kurum ya da kişilerle
ilgili eleştirilerimiz değil, kendi hayatımızla ilgili
düşüncelerimiz de güvercin sevenler derneğinin kuruluş amaçlarında
yer alamayacak kadar ciddiyetsiz ve hayatı ıskalayan bir yapıya
sahip. Hedefi ne olursa olsun, çözüm önerilerinin
kenarından köşesinden dahi geçmeden yapılan bu eleştiriler, aslında
mevcut durumdan örtülü bir memnuniyeti ifade eden teşekkür biçimi.
Aytmatov’un ifadesi ile “Gereksiz eleştiri sadece gizli bir
hayranlıktır.”
Topyekûn halde hayatın
politikleşmesinin bir silahı olan eleştiriyle, insan ilişkilerinin
hedef alındığı, talihsiz bir devre şahitlik ediyoruz. Bu durumdan
rahatsızlık duyanlar olduğu gibi oldukça memnun kalanlar da
var.
Rahatsızlık duymamıza
vesile olanlar; eleştiri oklarını karşısındakinin durumunu
gözetmeden, acımasızca ve “Ya Hak!” demeden fırlatanlar. Memnun
kalmamıza ve sevinmemize vesile olanlar ise çatışmaları bir kenara
bırakıp; dostane, yapıcı ve insan olmanın eksikliğini tamamlayacak
kadar eleştirmeyi bilenler.
***
İnsanın eksik yanını tamamlamak,
kutsal bir görevdir ve onun bir adı da dostça eleştir(ebil)mektir.
Bu nedenle eleştiri, tadında ve dozunda yapıldığı sürece bir dosta
şifa kaynağı olabilir. Çünkü insan, başka bir insanda kendi
suretini görecek kadar benzer mahiyette yaratılmıştır. Bu minvalden
bakınca rahmetli Teoman Duralı Hoca’nın “Dünyanın çok
yerini gezdim, insan her yerde aynıydı.” cümlesi,
söylediklerimizin sağlamasını yapmak için yeterli olacaktır.
Peki, insan dünyanın her yerinde
aynı insan ise nasıl oluyor da eleştiri oklarının hedefi olması
lazım gelenler sebepsiz bir alkışa mazhar olabiliyor?
Evet, tarihe baktığımızda eleştiri
oklarının hedefi olması lazım gelen, yaşama becerisi çok gelişmiş
bazı figürler, yaptıkları manevralarla bir anda alkışların odağına
yerleşebilmiştir. Hayatın debdebesini, hatta bir insanın
yaşadığı ya da yaşayacağı tüm zorlukları dahi göz önünde
bulundursak bunun için çıkardan daha geçerli bir sebep
bulamayız. Fakat bizim için sevindirici olan şu; bu
insanlar ‘alkışların odağına’ yerleşmiştir, ‘gönül otağına’
değil.
Mevlana, “Kendinizi
geliştirmek için öyle çaba harcayın ki, başkalarını tenkit etmeye
zamanınız kalmasın!” der. Tekâmül yolculuğumuza bu
noktadan başlayabilirsek, eleştirinin faydalı ve etkili olması için
hem kalbin hem de dilin temiz ve samimi olması gerekliliği de gün
yüzüne çıkmış olur.