Gönül isterdi ki yarın ulaşmakla şerefleneceğimiz
mübarek Ramazan vesilesiyle sizlere çok güzel
şeyler paylaşayım. Ancak maalesef yaşamakta olduğumuz ve beni
ziyadesiyle üzen bazı olaylar böyle bir yazıyı kaleme almaya
itti.
Ben artık devletin aileyi korumak, kollamak gibi bir kaygısı
olduğuna inanmıyorum.
Ben artık Aile Bakanlığı’nın ailenin hayrına işler
yapmak istediğine inanmıyorum.
Ben artık başta kadın dernekleri olmak üzere sivil toplum
kuruluşlarının aile için çalıştıklarına inanmıyorum.
Ben artık Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aile kurumunu
korumak gibi bir amacı olduğuna inanmıyorum.
Ben artık hoca ve alimlerimizin aile müessesini korumak gibi bir
endişeleri olduğunu sanmıyorum.
Ben artık toplumun aile gibi bir derdi olduğuna inanmıyorum.
Ben artık ailenin de aileyi korumak gibi bir endişesi olduğunu
da düşünmüyorum.
Çünkü eğer öyle olsaydı aşağıda anlatacağım tüyler ürperten
sahne yaşanmazdı, yaşansaydı da bunu gündeme getirenler hala
ortalıkta cirit atıyor olmazlardı.
Bir sahne düşünün…
Bu sahnede iki tane kadın var, bu kadınlar kocalarını terk
ederek bir adamla gayri meşru ilişki yaşamaya başlamışlar.
Daha sonra bu kadınlar eşlerine dönmeye karar vermişler ama
gayri meşru ilişkilerini 3 ay daha sürdürmek istediklerini
söylüyorlar.
Ve bu kadınların kocaları da değil 3 ay, 4 ay da olsa razı
olduklarını söylüyorlar.
Bu sahneyi seyreden onlarca kişi de bu garip ve anlaşılmaz
sahneyi alkışlıyorlar…
Bu sahneyi sergileyen program veya programlar reyting rekoru
kırıyorlar…
Bu sahneyi sergileyen televizyon kanalları hiçbir ikaz
almadıkları gibi herhangi bir tepkiyle de karşılaşmıyorlar…
Şimdi ben bu sahneyi gördükten sonra;
Devletin aileyi korumak, kollamak gibi bir kaygısı olduğuna
nasıl inanayım?
Aile Bakanlığı’nın ailenin hayrına işler yapmak
istediğine nasıl inanayım?
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aile kurumunu korumak
gibi bir amacı olduğuna nasıl inanayım?
Hoca ve alimlerimizin aile müessesini korumak gibi bir
endişeleri olduğuna nasıl inanayım?
Başta kadın dernekleri olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının
aile için çalıştıklarına nasıl inanayım?
Toplumun aile gibi bir derdi olduğuna nasıl inanayım?
Ailenin de aileyi korumak gibi bir endişesi olduğuna nasıl
inanayım?
Yazık ki ne yazık…
Demek ki bir toplumun kendi kendini imha etmesi böyle
bir şeymiş.
Hep merak ederdim geçmiş kavimlerin helak olma nedenlerinin
nasıl neşet ettiğini.
Artık etmiyorum.
Çünkü bizzat yaşıyoruz ve şahit oluyoruz.
Artık merak ettiğim “nasıl” sorusunun cevabı değil.
“Ne zaman” sorusunun cevabını bekliyorum.
Toplum olarak ne zaman helak olacağız onu bekliyorum.
Belki bu sözlerimi çok acımasız, gaddarane bulacaksınız ama
maalesef durum böyle…
Kısır çekişmelerin arasında en temel taşımız olan aileyi öyle
bir tarumar ettik ki gayri meşru yaşamları alkışlar olduk, bu gayrı
meşru yaşamları sahneleyenleri kahraman haline getirdik.
Üstelik bu rezillikleri sahneleyenler bir tane de
değil…
Ben diyeyim üç, siz deyin beş…
Hepsi de büyük ilgi ve alakayla takip ediliyorlar ve
aile sayesinde aileyi dinamitleyerek zenginliklerine zenginlik
katıyorlar.
Ve bunu yaparken de asla vicdanları sızlamıyor.
“Yahu biz ne yapıyoruz” demiyorlar.
Devlet de demiyor, aile bakanlığı da demiyor, diyanet de
demiyor, hocalarımız alimlerimiz de demiyor, sivil toplum
kuruluşları da demiyor, toplum da demiyor, aile de demiyor!
El birliği içinde güle oynaya geçmiş kavimlerin başına
geldiği gibi helak olmaya doğru dolu dizgin gidiyoruz…
Acaba bu Ramazan ayı bizi kurtarır mı?
Sanmıyorum…