Ekşi'nin yeni TCK sitemi
Abone olOktay Ekşi, yeni TCK'nın sakıncalarını kaldırmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Fakat çözüm için demokrasi karşıtı bir yolu, seçilince Ekşi isyan etti.
Oktay Ekşi, yeni TCK'yı çözmek için elinden geleni yaptı.
Bir ara umutlanan Ekşi, demokrasi karşıtlarıyla karşı karşıya
kalınca "Bu anlayış oradayken işimiz zor..." diyerek sitemde
bulundu.
Yazı : Oktay Ekşi
Kaynak : www.hurriyetim.com.tr
BU bir hayal kırıklığı yazısı... Bu ‘Demokrasi gömleğe benzer, kirlenince çıkartır atarsın’ anlayışı ile onu özümseyen anlayış arasındaki farkı gösteren bir örneği anlatma yazısı...
Biliyorsunuz bir süredir kamuoyunda yeni Ceza Yasası’nın hukukumuz açısından bir modernleşme adımı mı teşkil ettiği yoksa dili ve sistemi bozuk, sayısız sakıncalar doğuracağı belli, uygulanma kabiliyetinden mahrum bir düzenleme mi olduğu tartışılıyor.
Bu sorunun yanıtını bu yasa fiilen uygulanmaya başladıktan yani 1 Haziran 2005’ten sonra birlikte öğreneceğiz. Oysa iletişim (basın, ifade) özgürlüğü açısından ne kadar sakıncalı hükümlere sahip olduğunu şimdiden biliyoruz.
İşte o hükümlerin düzeltilmesine katkıda bulunmak amacıyla son iki aydır basın dünyasının meslek örgütleri ne mümkünse yaptılar.
Bu arada biz -Basın Konseyi olarak- Başbakan Tayyip Erdoğan’la görüştük. Gördüğümüz sakıncaları ve önerilerimizi özetleyen bir bilgi notunu da kendisine sunduk. Hatta yanından ayrılırken ‘iyimser’ olduğumuzu da açıkladık. Sonra da konunun TBMM Adalet Komisyonu ve orada kurulan Alt Komisyon çalışmalarına katıldık.
Bu sırada karşımızda -açık söyleyelim- basının gerçekleri ortaya koymasından ve kamuoyunu bilgilendirmesinden hiç hoşlanmayan bir ittifak bulduk. Bu ittifakın bir ayağını elbet iktidar milletvekilleri oluşturuyordu. İkinci ayağını Yargıtay’dan gelen üyelerin oluşturması ilginç idi. Nitekim kendisinden ‘çok iyi bir hukukçudur’ diye söz edildiğini -ve öteki üyeleri de etkilediğini- bu çalışmalar sırasında öğrendiğimiz bir üye, Basın Konseyi’nin ‘gerçekleri kamuoyuna duyurmamıza engel olmayın’ diyerek verdiği öneriler gündeme gelince, gözlerinden ateş saçan bir kızgınlıkla müdahale etti:
‘Sayın Başkan... Sadece burada değil, bu memlekette basın tarafından mağdur edilmemiş tek insan var mı? Biz o nedenle getirilen önerilere karşıyız’ dedi.
Biz de duygularıyla değerlendirme yapan bu yüksek yargıcı hayretle izledik.
İttifakın üçüncü ayağını yeni Ceza Yasası’nın mimarı rolünü üstlenmiş olan akademisyenler oluşturuyordu. Onlar hiçbir öneriye ‘Demokrasi özgürlük rejimidir. Özgürlüklerin kullanılmasının da yer yer sakıncalar doğurması mümkündür. Önemli olan özgürlüklerin kullanılmasından doğan yararın, aynı nedenle doğan sakıncalardan fazla olacağını görmektir’ diyerek bakmadılar. Tam tersine, her önerinin ve her özgürlük talebinin doğurabileceği sakıncaları ön plana çıkardılar ve kabulüne engel oldular.
Çünkü karşı çıkanların hiçbiri -teknik nedenle yapılan itirazlara bir şey demiyoruz- bize demokrasiyi özümsemiş ve benimsemiş gibi görünmedi.
Demokrasiyi yani özgürlükler rejimini özümseyen bir siyasi iktidar, Haziran 2004’te ‘özgürlükçü’ bir Basın Yasası çıkartır, iki buçuk ay sonra çıkarttığı yeni Ceza Yasası ile daha önce verdiklerini geri alır mı? Demokrasiyi benimseyen bir kafa, örneğin bir kişinin ötekine yazdığı ve bir yolsuzluğu anlattığı mektubun yayınlanmasını hapisle cezalandırır mı?
Yazı : Oktay Ekşi
Kaynak : www.hurriyetim.com.tr
BU bir hayal kırıklığı yazısı... Bu ‘Demokrasi gömleğe benzer, kirlenince çıkartır atarsın’ anlayışı ile onu özümseyen anlayış arasındaki farkı gösteren bir örneği anlatma yazısı...
Biliyorsunuz bir süredir kamuoyunda yeni Ceza Yasası’nın hukukumuz açısından bir modernleşme adımı mı teşkil ettiği yoksa dili ve sistemi bozuk, sayısız sakıncalar doğuracağı belli, uygulanma kabiliyetinden mahrum bir düzenleme mi olduğu tartışılıyor.
Bu sorunun yanıtını bu yasa fiilen uygulanmaya başladıktan yani 1 Haziran 2005’ten sonra birlikte öğreneceğiz. Oysa iletişim (basın, ifade) özgürlüğü açısından ne kadar sakıncalı hükümlere sahip olduğunu şimdiden biliyoruz.
İşte o hükümlerin düzeltilmesine katkıda bulunmak amacıyla son iki aydır basın dünyasının meslek örgütleri ne mümkünse yaptılar.
Bu arada biz -Basın Konseyi olarak- Başbakan Tayyip Erdoğan’la görüştük. Gördüğümüz sakıncaları ve önerilerimizi özetleyen bir bilgi notunu da kendisine sunduk. Hatta yanından ayrılırken ‘iyimser’ olduğumuzu da açıkladık. Sonra da konunun TBMM Adalet Komisyonu ve orada kurulan Alt Komisyon çalışmalarına katıldık.
Bu sırada karşımızda -açık söyleyelim- basının gerçekleri ortaya koymasından ve kamuoyunu bilgilendirmesinden hiç hoşlanmayan bir ittifak bulduk. Bu ittifakın bir ayağını elbet iktidar milletvekilleri oluşturuyordu. İkinci ayağını Yargıtay’dan gelen üyelerin oluşturması ilginç idi. Nitekim kendisinden ‘çok iyi bir hukukçudur’ diye söz edildiğini -ve öteki üyeleri de etkilediğini- bu çalışmalar sırasında öğrendiğimiz bir üye, Basın Konseyi’nin ‘gerçekleri kamuoyuna duyurmamıza engel olmayın’ diyerek verdiği öneriler gündeme gelince, gözlerinden ateş saçan bir kızgınlıkla müdahale etti:
‘Sayın Başkan... Sadece burada değil, bu memlekette basın tarafından mağdur edilmemiş tek insan var mı? Biz o nedenle getirilen önerilere karşıyız’ dedi.
Biz de duygularıyla değerlendirme yapan bu yüksek yargıcı hayretle izledik.
İttifakın üçüncü ayağını yeni Ceza Yasası’nın mimarı rolünü üstlenmiş olan akademisyenler oluşturuyordu. Onlar hiçbir öneriye ‘Demokrasi özgürlük rejimidir. Özgürlüklerin kullanılmasının da yer yer sakıncalar doğurması mümkündür. Önemli olan özgürlüklerin kullanılmasından doğan yararın, aynı nedenle doğan sakıncalardan fazla olacağını görmektir’ diyerek bakmadılar. Tam tersine, her önerinin ve her özgürlük talebinin doğurabileceği sakıncaları ön plana çıkardılar ve kabulüne engel oldular.
Çünkü karşı çıkanların hiçbiri -teknik nedenle yapılan itirazlara bir şey demiyoruz- bize demokrasiyi özümsemiş ve benimsemiş gibi görünmedi.
Demokrasiyi yani özgürlükler rejimini özümseyen bir siyasi iktidar, Haziran 2004’te ‘özgürlükçü’ bir Basın Yasası çıkartır, iki buçuk ay sonra çıkarttığı yeni Ceza Yasası ile daha önce verdiklerini geri alır mı? Demokrasiyi benimseyen bir kafa, örneğin bir kişinin ötekine yazdığı ve bir yolsuzluğu anlattığı mektubun yayınlanmasını hapisle cezalandırır mı?