Ekşi'nin korkulu rüyası geldi çattı
Abone olOktay Ekşi'nin korkulu rüyasına az kaldı. Ekşi sadece kendisi için tedirgin değil. Ekşi, tüm gazeteciler için kaygılı günleri yazdı.
Oktay Ekşi, "1 Haziran geliyor" uyarısında bulundu. Çünkü yeni TCK'nın yürürlüğü gireceği gün "Gazetecilerin kader günü" olacak. Ekşi'nin kaygıları şöyle:
Yazı : Oktay Ekşi
Kaynak : www.hurriyetim.com.tr
YENİ Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmesine şunun şurasında bir haftadan az zaman kaldı.
Yasanın üzerinde çok laf edildi. Kimi ‘dili kötü, sistemi bozuk, getirilen cezalar ile işlenen suçlar arasındaki ilişki oransız’ diye eleştirdi.
Kimi bu yasayı devrim gibi sundu.
Şimdi bekleyip göreceğiz.
Bekleyeceğiz; çünkü hiçbir ceza yasasının sakıncasını hemen göremezsiniz. Belki altı ay, belki bir yıl sonra ilk kokular çıkacak.
Biz yeni yasanın ceza hukuku tekniği açısından değerlendirmesini konunun uzmanlarına bırakıyoruz. Ama gerçeklere ulaşma hakkı ve halkı bilgilendirme görevi yönünden çok sakıncalı olduğunu çok söyledik, şimdi de tekrarlıyoruz.
Türkiye’nin yine ‘dünyanın en büyük gazeteciler hapishanesi’ diye anılacağı günlerin önümüzde olduğunu biliyoruz.
İlginçtir... Biz iyi kurumlar yaratan, iyi kurallar koyan ama o kurumları da, o kuralları da hemen bozup çöpe atmakta eşi olmayan bir ulusuz.
Bakın geçen yılın haziran ayında -içindeki birkaç hükme itiraz ediyor olsak da- Avrupa Birliği ülkelerine örnek sayılacak bir Basın Yasası çıkarttık. Böylece gazetecinin ‘gazetecilik görevi nedeniyle suç işlemiş olması halinde ona hapis değil para cezası verilmesi gerekir’ ilkesini yaşama soktuk. Yani Avrupa demokrasilerinin kurallarını kabul ettik.
Yanlış anlaşılmaması için bir noktayı belirtelim:
Dışarıda gazetecilere hapis cezası hiç yok demiyoruz. Yasalarda alternatif olarak ‘para cezası’ var. Yargıç, hapis yerine para cezası verince yaptırım uygulanmış oluyor.
Oysa bizim yeni Ceza Yasası’nın bazı hükümleri, örneğin gazetecileri doğrudan ilgilendiren ve haber verme görevini yapmalarını engelleyecek olan 132, 133 ve 134’üncü maddeler, gazeteciyi hapse atmak için aportta bekliyor.
Asıl tehlikeli olan ve iftira suçunu özellikle basını içine alacak şekilde düzenleyen 267’nci madde ise sadece hapis cezası öngörüyor.
Yukarıda Basın Yasası için ‘çıkarttık’ derken bunu bugünkü Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının çıkarttığını vurgulayalım.
Ama aynı siyasi iktidar, ikibuçuk ay sonra kabul ettiği Ceza Yasası ile gazeteciye, ‘görevini yaparken yasanın herhangi bir hükmünü ihlal etmesi’ halinde miktarı artırılmış hapis cezaları koydu.
Yukarıda dediğimiz gibi ‘iyi kuralı’ ikibuçuk ayda tersine çevirdik.
Biz dünyanın o tarihte örnek kabul ettiği Köy Enstitüleri’ni kuran ama onu hemen dejenere edip onuncu yılında çöpe atan millet değil miyiz?
Biz Anadolu’nun kültürel kalkınma ve değişmesinde eşsiz hizmetleri olan halkevlerini kuran ama kısa zaman sonra onu CHP’nin yan organı haline getirip kapatılmasına yol açan dar kafalı, sığ görüşlü insanlar değil miyiz?
Hangi kurum ve kural var ki elimizde çürümekten kurtulmuş olsun?
Basın Yasası’nın getirdiklerini silip götüren anlayışa o yüzden yabancı değiliz...
Yazı : Oktay Ekşi
Kaynak : www.hurriyetim.com.tr
YENİ Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmesine şunun şurasında bir haftadan az zaman kaldı.
Yasanın üzerinde çok laf edildi. Kimi ‘dili kötü, sistemi bozuk, getirilen cezalar ile işlenen suçlar arasındaki ilişki oransız’ diye eleştirdi.
Kimi bu yasayı devrim gibi sundu.
Şimdi bekleyip göreceğiz.
Bekleyeceğiz; çünkü hiçbir ceza yasasının sakıncasını hemen göremezsiniz. Belki altı ay, belki bir yıl sonra ilk kokular çıkacak.
Biz yeni yasanın ceza hukuku tekniği açısından değerlendirmesini konunun uzmanlarına bırakıyoruz. Ama gerçeklere ulaşma hakkı ve halkı bilgilendirme görevi yönünden çok sakıncalı olduğunu çok söyledik, şimdi de tekrarlıyoruz.
Türkiye’nin yine ‘dünyanın en büyük gazeteciler hapishanesi’ diye anılacağı günlerin önümüzde olduğunu biliyoruz.
İlginçtir... Biz iyi kurumlar yaratan, iyi kurallar koyan ama o kurumları da, o kuralları da hemen bozup çöpe atmakta eşi olmayan bir ulusuz.
Bakın geçen yılın haziran ayında -içindeki birkaç hükme itiraz ediyor olsak da- Avrupa Birliği ülkelerine örnek sayılacak bir Basın Yasası çıkarttık. Böylece gazetecinin ‘gazetecilik görevi nedeniyle suç işlemiş olması halinde ona hapis değil para cezası verilmesi gerekir’ ilkesini yaşama soktuk. Yani Avrupa demokrasilerinin kurallarını kabul ettik.
Yanlış anlaşılmaması için bir noktayı belirtelim:
Dışarıda gazetecilere hapis cezası hiç yok demiyoruz. Yasalarda alternatif olarak ‘para cezası’ var. Yargıç, hapis yerine para cezası verince yaptırım uygulanmış oluyor.
Oysa bizim yeni Ceza Yasası’nın bazı hükümleri, örneğin gazetecileri doğrudan ilgilendiren ve haber verme görevini yapmalarını engelleyecek olan 132, 133 ve 134’üncü maddeler, gazeteciyi hapse atmak için aportta bekliyor.
Asıl tehlikeli olan ve iftira suçunu özellikle basını içine alacak şekilde düzenleyen 267’nci madde ise sadece hapis cezası öngörüyor.
Yukarıda Basın Yasası için ‘çıkarttık’ derken bunu bugünkü Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının çıkarttığını vurgulayalım.
Ama aynı siyasi iktidar, ikibuçuk ay sonra kabul ettiği Ceza Yasası ile gazeteciye, ‘görevini yaparken yasanın herhangi bir hükmünü ihlal etmesi’ halinde miktarı artırılmış hapis cezaları koydu.
Yukarıda dediğimiz gibi ‘iyi kuralı’ ikibuçuk ayda tersine çevirdik.
Biz dünyanın o tarihte örnek kabul ettiği Köy Enstitüleri’ni kuran ama onu hemen dejenere edip onuncu yılında çöpe atan millet değil miyiz?
Biz Anadolu’nun kültürel kalkınma ve değişmesinde eşsiz hizmetleri olan halkevlerini kuran ama kısa zaman sonra onu CHP’nin yan organı haline getirip kapatılmasına yol açan dar kafalı, sığ görüşlü insanlar değil miyiz?
Hangi kurum ve kural var ki elimizde çürümekten kurtulmuş olsun?
Basın Yasası’nın getirdiklerini silip götüren anlayışa o yüzden yabancı değiliz...