Ekrem Dumanlı'dan Çölaşan'a cevap
Abone olBir süre önce köşesinde Fethullah Gülen ile ilgili gelen mailleri yayınlayan Çölaşan'a Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı cevap verdi: 'Okuru çıldırtma'
Bir süre önce köşesinde Fethullah Gülen ile ilgili gelen
mailleri yayınlayan Çölaşan'a Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Ekrem Dumanlı cevap verdi. Dumanlı'nınbaşlığıyla kaleme aldığı
yazısına bakalım Çölaşan nasıl cevap verecek;
Yazar Ekrem DUMANLI
Kaynak:
Yazar dediğin, sevmediği, hatta nefret ettiği kitleler hakkında
yazarken bile nezaket ölçüsünü aşmayan insandır. Nezaket
kurallarını aşarak insanların tepkisini çekmek, insanları popüler
hale getiriyor gibi görünse de bir zaman sonra nefretlerin
oluşmasına da sebep olur.
Okur dediğin, yanlış bulduğu düşüncelere itiraz ederken bile
terbiye sınırlarını aşmayan insandır. İster yazar ol ister okur,
başkasına saygı göstereceksin ki saygı bulabilesin; karşıdakini
çıldırtmanın bir anlamı yok…
Geçen hafta Zaman okurunun da ilgisini çeken ilginç bir tartışma
yaşandı. Hürriyet yazarı Emin Çölaşan, âdeti olduğu veçhile
Fethullah Gülen’i küçük düşürmeye yeltenen bir yazı yazdı. İşin
doğrusu, çok da kıymeti harbiyesi olmayan, sıradan bir yazıydı. Her
zamanki gibi saldırgan, incitici, aşağılayıcı bir üslup
kullanılmıştı. İnsaf ölçüsü olmayan, fikri bir değer taşımayan
hiçbir yazıyı dikkate almak gerekmez aslında. Neticede kamuoyu,
yazıyı kaleme alanı da, hakkında yazılan kişileri de biliyor ve
bütün yaşananları vicdan terazisinde tartıyor. Kamu vicdanının
ötesinde söz söylemeye gerek yok.
Hürriyet yazarı aynı konuyu bir kere daha yazdı; bu sefer ilk
yazıya verilen tepkiler vardı gündeminde. Çok açık konuşuyorum;
tepki mesajlarının üslubu hiç hoş değil; tıpkı tepki çeken yazı
gibi. Fethullah Gülen’i sevenlere, onu örnek insan olarak kabul
edenlere yakışmayacak ifadeler vardı mesajlarda. Eminim Hocaefendi,
bu ifadeleri okusa herkesten çok üzülür; çünkü şu ana kadar
kendisine yapılan hiçbir haksızlığa küfürle cevap vermedi o. Hayatı
boyunca insanlara Kur’an terbiyesini öğütlemiş, peygamber ahlakını
anlatmış bir insanın başka türlü davranması da mümkün değil.
Kendisi bu kadar titiz ve nazik iken sevenlerinin küfürbaz olması
düşünülemez. Öyle görünüyor ki işin içinde başka işler var.
Yazısından dolayı hakarete maruz kaldığını söyleyen başka yazar da
(Ahmet Hakan gibi) olduğuna göre bu mesele üzerine biraz düşünmek
gerekiyor.
3 tip okur, 3 tip tepki
Ortaya çıkan nahoş manzara için birkaç alternatifi dile getirmek
zorundayım; çünkü tek tip bir okur portresi olmadığı gibi tek tip
tepki biçimi de yok. Her şeyi dar bir çerçeveye sıkıştırmak ve o
daracık alanı gerçeğin ta kendisiymiş gibi takdim etmek insanı
yanlış genellemelere götürür. O zaman doğruyu yanlıştan ayırmak
imkânsız hale gelir. Görüldüğü kadarıyla üç tip okurla karşı
karşıyayız.
Bir: Gülen’in sevgi, hoşgörü, diyalog gibi açık yüreklilik ile
ortaya koyduğu hatta her cenahın yobazlarına karşı diyetini ödediği
düşünceleri bazı cahil insanlar tarafından tam anlaşılamamış. Bu
kişiler cehaletin verdiği cesaretle tepki göstermiş olabilir;
üstelik bu insanlar, böyle bir şeye tepki verirken doğru bir şey
yaptığını da sanıyor olabilir. YANLIŞ! Tepkinin de ölçüsü,
nezaketi, nezaheti vardır; karşıdakinin ağır tahriki, üslupsuzluğu,
seviyesizliği, sırnaşıklığı mubah kılmaz. Küfürbazlığın makul
gerekçesi olamaz. Bunu yapanlar en çok Fethullah Gülen’in
öğütlediği değerlere zarar verir…
İki: Hocaefendi ile ilgili yapılan eleştirilerden sonra şer bir
zümre bu meseleyi psikolojik harp teknikleriyle yönetiyor olabilir.
‘Haydi canım sen de!’ demeyin lütfen. Benzer bir hakarete değişik
bir açıdan biz de muhatabız. Biz de uğradığımız hakaretleri
sayfalara taşıyabiliriz; ancak bu neyi halleder; nefreti
körüklemekten başka neye yarar?!. Üstelik faili meçhul mesaj
sahiplerinin asıl maksadı da budur! İsteniyor ki düşünceler
arasındaki uçurumlar derinleşsin. Mesela Çölaşan’ın ciddiye alıp
köşesine taşıdığı şu mesajdaki hıyaneti çözmek için uzman olmaya
gerek yok: ‘Hiç merak etme Fethullah Gülen Hocaefendi Hazretleri
Türkiye’ye döneceği zamanı iyi biliyor. Aynen Humeyni gibi,
Türkiye’de şartlar tam olgunlaştığı zaman gelecek. O zaman kaçacak
delik arayacaksınız…’ Bu hezeyanın altına bir de ‘E. Duman’ imzası
atılmışsa insan durup düşünür; en azından Minik Kuş’una sorar,
hangi ajan böyle bir mesaj geçer diye sorar. İnternetin kim bilir
hangi derin çöplüğünden gelen bu mesajı ‘kadro mesajı’ olarak
sunmak YANLIŞ!
Üç: Beğenmediği bir fikri, tasvip etmediği düşünceyi eleştirmek
maksadıyla okur, nezaketi elden bırakmadan yazara mesaj gönderir;
doğru ve sağlıklı olan budur. Okur sorumluluğunu yansıtan mesajlar,
yazarı ciddiye almanın gereğidir. O yüzden medya yöneticilerinin de
sağduyulu okur sesine kulak vermesi şart; çünkü bu insanlar, bir
kısım yanlışlara üzülüyor, bu yanlışların düzeltilmesini arzu
ediyor ve en tabii hakkını kullanarak itirazını gazetesine (ya da
TV’sine) bildiriyor. Alkışlanacak bir davranış bu!
Fethullah Gülen örneğine yeniden dönecek olursak; bazı kişilerin
kahvehane ağzıyla ‘Lütfen geliniz Fethullah Bey’ diye yazması ve
ısrarla aşağılayıcı bir üslup kullanması hoş bir durum değil.
Sadece Çölaşan için değil; Hürriyet gibi Türkiye’ye mal olmuş bir
gazete için de nahoş bir durum söz konusu. Yazarın bir eleştirisi
varsa onu makul bir üslupla dile getirmesine kimse bir şey demiyor;
ancak köşe yazarının dilinden zehir, kaleminden kan damlaması da
gerekmiyor. Sanırım üslubu bozuk yazıları Aydın Doğan da Ertuğrul
Özkök de tasvip etmiyordur; zira benzer üslupla kendilerine de
saldıranlar oldu. Bu tarz gazeteciliğin ne kadar üzücü ve
yaralayıcı olduğunu en iyi onlar bilir.
Okur ve yazar için saygı esas
Maalesef Türk basını hâlâ eleştirmek ile hakaret etmek arasındaki
uçurumu fark edemedi. Gazeteler bazen birilerine ‘köyün delisi’
rolü mü veriyor diye endişe etmişimdir hep. Hani köy meydanlarında
herkesin alay ettiği, en azından ciddiye almadığı tipler vardır;
onların herkese küfür savurması, herkesle dalaşması mazur görülür
ve ‘delidir ne dese yeridir’ cinsinden sözlerle sineye çekilir.
Medyada da bu tarz insanlar icat edilmiş vaktiyle. Bize özgü bir
gazetecilik metodu. Ancak unutmamak gerekiyor ki her medya kuruluşu
kendine deli edinmeye kalkarsa ortalık tımarhaneye döner…
Çölaşan’ın yazılarına hakperestlik gereği karşı çıkanları da
anlamaya çalışmak gerekiyor. Zira bugün Gülen’e ‘Haydi dön artık!’
diye baskı yapanların önemli bir kısmı, Gülen’in bu ülkeden
ayrılmasına sebep olanlardır. Daha dün denecek kadar kısa bir süre
önce ona medyatik darağacı kuranlar, şimdi dönüş destanı (!)
yazıyor; haliyle bu hasret (!) dolu satırlar insanların kafasını
karıştırıyor, derin tuzak senaryolarını gündeme getiriyor.
Geçenlerde isim benzerliğinden dolayı yaşanan kargaşa bile
endişeleri yeterince doğrular mahiyetteydi. Kaderin cilvesine bakın
ki küçük bir benzerlik sayesinde havaalanındaki telaş da, art
niyetli insanlardaki şok da test edilmiş oldu.
Hocaefendi dönecek mi? Elbette dönecek. Zaten dönmesine engel
sayılabilecek hukuki bir sıkıntı yok. Bunu Adalet Bakanı Cemil
Çiçek de basın huzurunda açıkladı. Onun Türkiye’yi, Türk insanının
da onu özlediği ortada. Ancak birileri dön dediği için dönmeyecek
kuşkusuz; tıpkı birileri kal dediği için kalmadığı gibi. Onca ülke
hasretine rağmen dönmüyorsa, açıklama yapmak ona her türlü kötülüğü
yaparak tarih karşısında mahcup düşmeyi göze alanlara düşer. Bu
durumu izah etmek ‘Gelsin de yeni bir kavga çıkaralım’ demekten
daha kolay olsa gerek…
Yazar dediğin, sevmediği, hatta nefret ettiği kitleler hakkında
yazarken bile nezaket ölçüsünü aşmayan insandır. Nezaket
kurallarını aşarak insanların tepkisini çekmek, insanları popüler
hale getiriyor gibi görünse de bir zaman sonra nefretlerin
oluşmasına da sebep olur. Okur dediğin, yanlış bulduğu düşüncelere
itiraz ederken bile terbiye sınırlarını aşmayan insandır. Onun
inandırıcılığı ve güvenilirliği o sınırlar içinde kalındığı sürece
bir anlam ifade ediyor… İster yazar ol ister okur, başkasına saygı
göstereceksin ki saygı bulabilesin; karşıdakini çıldırtmanın bir
anlamı yok…