Sanık tecavüzden yargılanmaktadır. Avukatı, savunma
yapacak yer bulamayınca kendisine duruşma sırasında ne
sorulsa sorulsun cevap vermemesini, duymamazlıktan gelmesni
tembihler. Sanık sorulan sorulara cevap vermez. Bunun üzerine
avukatı söz alır ve tarihi savunmayı yapar:
"Müvekkilim olay sırasında mağdurenin çığlıkları sebebiyle
geçici duyma problemi yaşamaktadır" der. Sanık bu savunma
üzerine yok sayılacak bir cezaya çarptırılır.
Geçtiğimiz gün Hidayet Karaca ve Ekrem Dumanlı'nın savcılıktaki
ifadelerini okurken aklıma bu dava geldi.
Dershane tartışması sonrası 17/25 Aralık darbe planına imza atan
Gülen Grubu'na bağlı yayın organlarının başındaki bu iki isim de
tıpkı uyanık avukat gibi aynı savunmayı yapıyor:
"Biz sadece yolsuzlukları dile getirdik diye hükümet özgür
basını susturmaya çalışıyor!"
Ta başından beri söylüyorum.
Bir Allah'ın kulu yolsuzluk yapılmadığını söylemiyor. Yolsuzlukla
suçlanan bakanlardan bazılarının, masum olduğuna inanmayanlar
çoğunlukta...
Herkesin itiraz ettiği konu, paralel yapının "Yolsuzluk
yapılıyor" bahanesinin arkasına sığınarak yargı cuntasını
harekete geçirip darbe yapmaya çalışması...
Ekrem Dumanlı'nın mahkemede yaptığı savunma ilkokul çocuklarına
masal tadında. Fethullah Gülen'in Zaman gazetesiyle sohbetlerinin
yayınlanması dışında bir bağının olmadığını söylüyor.
Utanmasa, "Fethullah Gülen mi? O da kim?"
diyecek!
E işi kolay değil tabi...
Gerçeği olduğu gibi anlatsa, Gülen'in direktifleri doğrultusunda
atılan manşetler olduğunu söylese Hidayet Karaca gibi hapsi
boylayacaktı.
Hakim karşısındaki ifadesinde "Fethullah Gülen"
demekle yetinirken, adliye kapısında biriken kalabalığa,
"Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi" demesi
bundan işte...
Dumanlı'nın gözaltına alındığı günden bu yana sergilediği tavrı
hepimiz yadırgamıştık. Düne kadar hep ağır abi rolünde gördüğümüz
Dumanlı'nın gözaltındayken ergen eylemci ağzıyla attığı sloganlara
ve serbest kaldıktan sonra adliye önünde toplanan kesime yaptığı
hararetli konuşmaya anlam verememiştik.
Kimsenin aklına gelmeyeni eski cemaatçi Latif Erdoğan açıkladı.
Hesap o ki, İdris Bal ve İdris Naim Şahin'in kurduğu hülle
partileri yakında birleşecek ve Ekrem Dumanlı bu birleşmeden
doğacak yeni partinin başına geçecek!
Gürlemesi, "Ey Erdoğan" demesi de bundanmış
meğer...
Boşuna, "Cemaat siyasi parti kurmaz" demeyin. Düne
kadar, "Ne olursa olsun sokağa inmez" dediğimiz
cemaat sokağa indiğine göre, siyasi parti kurmaları da
yakındır.
Kaldı ki en doğrusu da budur.
Bir cemaatin kumpaslar, iftiralar ve darbelerle iktidarı devirmeye
çalışmasındansa, partileşmesi en doğru yöntem olur.
Terör örgütü olmaktansa, siyasi örgüt olmak daha iyi!
"Böyle bir parti halkın gönlüne girebilir mi?"
diye soruyorsanız, cevabını vereyim.
Bu yapıya karşı olup Erdoğan'a oy veren yüzde 52'lik kesim sizi
yanıltmasın. Seçmen sayısını yüzdeye vurduğunuzda yüzde 97'lik bir
kesimin bu yapıdan tiksindiği inkar edilemez bir gerçek.
Bugüne kadar bir infaz timi gibi davranan cemaat medyasının,
"Özgür basın susturuluyor, sessiz kalmayın. Gelin bu ayıbı
birlikte temizleyelim" çağrısına gelince...
Erdoğan'a öfke duyan bazı kesimlerin bu çağrıya destek veriyor gibi
görünmesine aldanmayın.
Bu olay neye benzeyor biliyor musunuz?
Kars Adliyesi'nde Ağır Ceza'nın Azeri kökenli reisi davanın sonunda
kararı okur: "Oy balam, sana beş yıl ağır hapis cezası
verdik." Sanık şaşkınlıkla sorar; "Ee, balam şimdi
ben ne yapacam?" Reis yine Azeri lehçesiyle sanığa cevap
verir: "Şimdi temyiz eylersin" Başkanın ne demek
istediğini tam olarak anlayamayan sanık, Azeri şivesiyle cevap
verir: "Ben ne temizleyecem? Sen nasıl pislettiysen öyle
temizle."
Cemaate destek veriyormuş gibi görünenler de bir süre sonra,
"Biz niye temizleyelim. Siz pislettiniz, siz
temizleyin" diyecek.