Ekrem Dumanlı: Dolaşırsa da dolaşır kardeşim
Abone olSamanyolu Haber Televizyonu'nda Gündem Özel programına konuk olan Ekrem Dumanlı, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Başbakan Erdoğan'ın gündeme getirdiği ve AK Parti aleyhine kapı
kapı dolaşan cemaat ablaları için Dumanlı, "Dolaşma varsa,
bunların başka bir parti vasıtasıyla dolaşmadığını nasıl ispat
edebilirsiniz? İki. Dolaşırsa da dolaşır kardeşim."
dedi.
Başbakan Erdoğan'ın Gülen'e ve cemaate yönelik sert sözleri için "Ben şu anda kullanılan dile bakıyorum Nuh Mete Bey de çok efendi çıkacak böyle giderse" ifadelerini kullandı.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi'ne yönelik kara propaganda, iftira ve hakaretleri '28 Şubat jargonu' olarak tarif etti.
Siyasetin siyaset olalı böyle bir seviyesizlik görmediğini
belirten Dumanlı, 'evlatsızlık siyaseti'nin çirkinliğine vurgu
yaptı.
İşte, Dumanlı'nın siyasetten futbola, ses kayıtlarından seçimlere
kadar sorulan sorulara verdiği cevaplar:
"ÇOK AĞIR HAKARETLER, YALAN HABERLER
YAPILIYOR"
"Siyaset siyaset olalı böyle bir rezillik üzücü bir tablo ortaya
çıkmadı. Hakaretin biri bin para. Hakaretin ötesinde yalan, yalanın
ötesinde iftira, iftiranın ötesinde tehdit. Siyaset siyaset olalı
maalesef böyle bir çapsızlık böyle bir üslupsuzluk görmedi. Her
zaman siyasetin içinde bir dil vardı o dil muhafaza diliydi. Bir
seviye vardı bir çıta vardı. O seviye sürdürülürdü. İnsanların
tamamının aynı partiye destek vermesi mümkün değil aynı konularda
aynı düşüncelerin paylaşılması mümkün değil. Elbette ki iktidar
partisi olacak muhalefet olacak. Herkes fikrini özgürce söyleyecek.
Sivil toplum düşüncelerini özgürce söyleyecek ama maalesef hakaret,
aşağılama, karalama, kara propaganda, iftirada bulunma bunlar artık
çapsızlığın dibe vurduğu bir yer ve maalesef çok üzücü bir
tablo."
"BU HAKARETLERİ 28 ŞUBAT'TA DA GÖRDÜK"
"Siyasette mesela evlatsızlık meselesi, sadece camiayla
Hocaefendi’yle şu anki Başbakan, onun söylediği sözleriyle sınırlı
değil. Aslında tamamını tehdit eden bir maalesef kabul edilemez bir
üslup var. Sayın Başbakan durduk yerde Sayın Devlet Bahçeli'yle
ilgili evlatsız çocuğu yok diye başladı. Bir kere bu siyasi
kültürümüze uygun bir şey değil. Süleyman Demirel’in de çocuğu
yoktu ama hiçbir siyasetçi, Demirel’in en azılı düşmanı bile bunu
kullanmadı. Bülent Ecevit’in de çocuğu yoktu ama Necmettin Erbakan,
Alparslan Türkeş gibi uzun zaman karşı karşıya gelmiş mücadele
etmiş insanlar bir kere bile Sayın Ecevit’e hasebin nesebin yok
gibi çirkin kabul edilemez bir laf söylemedi. Bir kere bunu tespit
etmemiz lazım. Siyaset siyaset olalı bu kadar dibe vurmadı.
İkincisi siz bir iki kelime söylediniz ben bir yazayım dedim,
hangisini söyleyeceksiniz. Ajan, çete, dış mihrak, haşhaşi, in,
maşa, örgüt, virüs, ur. Bunların içine 28 Şubatçıların savcıları
karışmış sanki. Ur tabirinden ilk defa birinin bir kitle hakkında
kullandığını ilk defa 28 Şubat’ta gördüm. 28 Şubat’ın savcısı
Necmettin Erbakan ve etrafındaki kadro için ki Başbakan Erdoğan da
o kadro içindeydi onlar için kullanmıştı. Şimdi bakıyorum Nuh Mete
Yüksek, 28 Şubat’ta Fethullah Gülen Hocaefendi’yle ilgili ne
söylemişse bugün Başbakan ve etrafındaki avaneler, tetikçiler,
havuz medyası aynı şeyleri söylüyor. Bu lafların bu iddiaların
tamamı 28 Şubat’ın jargonudur ve insanların vicdanına çarpıp geri
dönmüştür, bu çarpıp geri dönecektir. Ben şahsen Tayyip Erdoğan’a
yakıştıramıyorum. Hiçbir Başbakana halkın herhangi bir kesimini
konusunda bu kadar aşağılayıcı hakaret edici sözler yakışmaz.
Çapulcular demek de yanlıştır, ateistler demek de yanlıştır,
haşhaşiler demek te yanlıştır. Neden yanlıştır? Başbakansan sen,
kendisi de böyle söylüyor. 77 milyonun milyonun başbakanıysan
vatandaşlarına nasıl bunları söylersin. Belli bir noktada kader
birliği yaptığın seni sevmiş saymış sana gönlünü açmış insanlara
nasıl bunları söylersin. Başbakanlık sıfatın varken söyleyemezsin.
Eğer illa da söylemek istiyorsan çıkar başbakanlık zırhını çıkar
siyasetin sana sağladığı imkanları. Bir meydan da konuşma
yapıyorsun 5 bin tane polis koruyor, 40 tane televizyon kanalı 10
defa günde yayın yapılıyor. Şartlar eşit değil ki sürekli hakaret
yapılıyor. Madem öyle şeyler yapacaksın çıkartırsın siyasi zırhını,
dersin bir cemaat kurdum, böyle emareler de görmüyor değilim.
İnsanlar da derler ki madem öyle siyasetten çıktın gel beraber
dertlerimizi masanın üzerine yatıralım. Devletin imkanlarını
kullanıp tehdit edersen senin bu içi boş, somut hiçbir şeye
dayanmayan tehdidini bir savcı bir değerlendirmeye tutarsa,
güvenlik teşkilatı, istihbarat teşkilatı işgüzarlık yapıp başka bir
şekilde kullanmaya kalkarsa adalet çivisi çıkmaz mı. Hak ve adalet
zarar görmez mi? Ben şahsen desteklediğimiz hakkında yazı
yazdığımız Başbakan’a Hocaefendi’yle ilgili söylediği sözleri asla
yakıştıramıyorum."
"ÖFKE VİCDANLARI ESİR ALMIŞ"
"Akıl, öfke tarafından esir alınmamalı. Benim gördüğüm şu öfke
insanları esir almış, sağduyusunu esir almış, vicdanları esir
almış. Allah bir insanın malını alacaksa önce aklını alır. Bu
siyasette de geçerlidir. Bir siyasi hareketin, sosyal hareketin
önce aklını alır, sonra o akıl gittikten sonra aklın yerini öfke,
kızgınlık, gıybet ne alıyorsa alır. İslam tarihinde de dünya
tarihinde de pek çoktur. Büyük bir çöküş o şekilde başlar."
"AYNI CAMİDEKİ İNSANLARA SÖVEREK SİYASET
YAPILMAZ"
"Hep bir akıl var bu akıl ne yapıyor diye bir öngörüde bulunuyoruz.
Ben diyorum ki akıl tutulması yok. Akıl oynatması var. Öfke
akılları esir almış. Sayın Başbakan hakikaten kendisine geldiği
kültüre yakışmayacak laflar ediyor. Etrafındaki kimse bunları
söylemiyor mu. Mesela az evvel söyledik evlatsızlık meselesini
Hocaefendi’ye kadar getirdi. Hiç mi etrafındaki insan söylemiyor
veya Sayın Başbakan, imam hatip mezunu. Bir imam hatip mezunu
olarak hiç mi bilmiyor? İslam tarihinde o kadar çok bekar insan
vardır ki. Bugüne kadar hep sevgiyle saygıyla yad ediyoruz. Hz. İsa
(a.s), Hz. Yahya (a.s.) bekardı. Bunlar bir suç mudur? Hadi bunlar
peygamber asrı saadette ashabı kiramda bekar insan yok mudur?
Bunlar sadece kendilerini ilme irfana vermişler ve o dava uğruna
evlenmemişler. Hadi bunları unuttunuz Rabia işareti yapıp
duruyorsunuz. Bu annemiz bekar olarak dünyaya veda etti. Bunun
dünya kadar örnekleri vardır. Siz bunu söylüyorsunuz sizin kendi
hanenizde insanlar demiyor mu? Bir televizyon kanalında bir
meslektaşımız söyledi. Benim eşimi ağlattınız Sayın Başbakan dedi.
İnsanlara söverek strateji yapılmaz. Hele bu insanlar aynı cami
namaz kıldığınız insanlarsa. Aynı sokakta beraber bir araya
geldiğiniz insanlarsa. Bir evin oğlu kızı ikisi beraberse bunların
arasına nifak sokacak şekilde şiddetü hiddetle konuşmak kim yaparsa
yapsın ayıplanacak bir şeydir."
"BAŞBAKAN, NASIL ÇOK RAHAT BİR ŞEKİLDE TEHDİT
EDİLEBİLİR?"
"Bülent Bey her halde birinden intikal ettiriyor. Yalan bütün
kötülüklerin anasıdır. Yalanla ilgili hadisler de ayetler de
insanları çok şiddetli ikaz ediyor. Bir kere yalan söylediğin onu
kapatmak için başka bir yalan onu kapatmak için başka bir yalan,
insan yalan makinesine dönüyor. Mesela yalan uydurdular dediler ki
Suudi Arabistan’da Türk lisesi var, burada çocukları kaldırıyorlar
gece yarısı beddua ettiriyorlar. Hizmetin Suudi Arabistan’da öyle
bir okulu yok. Onu yazan meslektaşımız çok pişkin bir şekilde
önemli olan manaya bakmaktır, okul onların olmasa bile öyle bir
beddua yapıldıysa.. Pardon, sen yalan söylemişsin önce bir özür
dile. Önce bir tövbe et, önce bir istiğfarda bulun. Bülent Bey de
bilerek bilmeyerek maalesef bunu birkaç defadır yapıyor. Lütfen
bildiğin bir şey somutsa çıkar söylersin. Bir ülkenin başbakanını
kim tehdit edebilir. Hele hele bizim başbakansa. Kim cüret edebilir
de başbakanı tehdit edebilir? Tepeden tırnağa yalan. Bu yalanı
ispat etmesi gerekenler ispat edeceklerine bu yalanı tekrar
ediyorlar. Bu doğru bir şey değil. Evrensel hukuka da uygun değil,
demokratik teamüllere de uygun değil, dini hayata göre de uygun
değil."
"ABİLER ABLALAR OY İÇİN EV EV DOLAŞIYOR MU?"
"Dolaşma varsa, bunların başka bir parti vasıtasıyla dolaşmadığını
nasıl ispat edebilirsiniz? İki. Dolaşırsa da dolaşır kardeşim. Ben
parti açmayı neye benzetiyorum biliyor musunuz? En işlek caddeye
bir market açmışsınız, sonra müşteriler size gelmeye başlamış. AK
Parti’ye öyle bir marketti açtı, oraya sağcısı, solcusu, demokratı,
libarali, muhafazakarı bir sürü insan geldi dediler ki bu
Türkiye’yi demokratikleştirecek. Fakat dükkan sahipleri ellerine
sopayı aldılar başladılar müşteriyi dövmeye. Liberal kaçtı,
demokratlar kaçtı, sağcılar kaçtı en son kalan insanları da dövmeye
devam ediyorlar. Hem dövüyorlar hem de diyorlar ki sakın karşı
markete geçme. Niye geçmeyeyim, hadi oraya geçmeyeyim nereye
geçeyim? İyi de ben mecbur muyum sana hem geleceğim senden sopa
yiyeceğim hem de seni destekleyeceğim. Siyasette var mı böyle bir
şey? Hadi siyasetten vazgeçtim, gökten ayet mi var sana oy
vereceğim diye? Ben bir icraatını beğenirim sana oy veririm kafamı
bozduğun zaman başka bir partiye oy veririm. Geriye mi döndük?
Bizim partiye oy vermeyenler patates dininden mi diyeceksin? Siyasi
parti bu din değil."
"PARTİ OLIGARŞİK BİR YAPIYA KALDI"
"AK Parti o günkü durumuna gelsin marketten kaçan ne kadar insan
varsa söz veriyorum herkes teker teker dönecektir. AK Parti, bütün
Türkiye’nin partisi olmak için yola çıktı ve insanların bütün
desteğini aldı. AB’de attığı adımlarla demokratik adımlarla büyük
bir beğeni ve taktir topladı. Ama 2010’dan sonra parti daraldıkça
daraldı, Başbakan’ın mesai arkadaşı İdris Naim Şahin, parti
oligarşik dar bir çerçeveye mahkum oldu dedi. Aynı şeyi Ertuğrul
Günay Bey söylüyor, yıllarca Kültür ve Turizm Bakanlığı yapmış. AK
Parti nereye gidiyor? Otoriterleşiyor, totoriterleşiyor, nereye
gidiyor, insanları küstürüyor, insanları kırıyor, insanları
döküyor."
"YÜZDE 1 DENİYOR, HER BİR KONUŞMANIN YÜZDE 50’SİNİ BU KONU
ALIYOR"
"Yüzde 1 dendi, yüzde 1 bile yok dendi, binde 4 ancak cemaatin
söylediğini yapar, diğerleri AK Parti’nin gönüllü neferidir
diyenler oldu. Madem cemaat bu kadar küçük bir çerçevede sosyal
yapının daracık bir menfezinde sıkışmış kalmış bu paniğe ne gerek,
bu hakarete ne gerek var? Rahat rahat gidin seçime."
"RÜŞVETİN FETVASI OLUR MU?"
"Türkiye’de yaşayan insanların yüzde 70’inin evet yolsuzluk var,
rüşvet var, bunlar gerçektir diyor. Halkın bu bölümü yolsuzluğun
mevcut düzen içerisinde devam ettirildiğini düşünüyorsa çok
vahimdir. Bu yüzde 70’in bir kısmı ‘varsa var, ne olmuş yani zaten
herkes çalmıyor mu?’ diyor. Şimdi bu çok büyük bir düşünce özrü.
Uluslararası demokrasi standartlarında adamlar iyi hizmet ediyor
ama aynı zamanda da çalıyor, zaten herkes çalıyor bunlar da çalsın
diye hırsızlığı mübah görücü bir usül asla kabul edilemez. Hizmet
edecek çünkü bizim verdiğimiz vergilerimizle hizmet ediyor. Kendi
paralarını harcamıyorlar. Türkiye’de bir vergi kültürü eksikliği
var. Hatta vergi verenlerin önemli bir kısmı otomatik vergi
kesintisi olduğundan dolayı devlete ne kadar vergi verdiğini de
bilmiyor. Siyasetçi vergiden aldığı o bütçeyi doğru kullanmakla
mükellef. İhalelere çıkarken insanları kolluyorsa gözetiyorsa, bir
kısım insanlara haksız avantaj sağlıyorsa ve buradan da kendi
hissesini ayırıyorsa dünyanın neresine giderseniz gidin bu çok
vahim kriminal bir olaydır. Ve daha fecisi var ama İslami açıdan
telif edilebilir. Nasıl telif edilebilir. Fetvası var. Nerden?
Mecelle’nin bir cümlesinden. Mecelle’nin o cümlesi asla o anlama
gelmez. Bir kere Mecelle’ye varmadan Kur’an’da bunun bir delili var
mıdır? Sünnette bir delili var mıdır? diye sormalıyız. İslam
tarihinden örneklere bakmaya mecburuz. Hz.Muhammed (s.a.v.) vefat
ederken arkasında bir borç bırakıyor. Borcun karşılığı olarak da
kendi miğferini alışveriş yaptığı bir Yahudi tüccara bırakmış. O
borcu ödeyemeden vefat etmiştir. Hz. Ebubekir efendimiz hilafete
geçtikten sonra hilafete geçtikten sonra yaptığı işlerden bir
tanesi budur. Dünyanın iki cihan serveri Hz. Peygamber böyle
yaşamış, böyle vefat etmiştir."
"SES KAYITLARI İNSANIN İÇİNİ EZİYOR"
"Ses kayıtlarını izleyince yüreğim ezildi. Buralara düşülmemeli,
buna gerek de yok. Ses insanın içini eziyor inanın gözlerim doldu.
Ben Bilal’i bir miktar tanıyabildim, hep mazbut iyi bir insan
olarak gördüm. Hep aklımda o kaldı. Oh olsun diyen yok burada da
yanlış anlaşılmasın. Fakat işler buraya gelmemeli. Ben Başbakan
şunu beklerdim. Çıkmalı demeli ki montaj dublaj falan bunlar bunu
def-u ref edecek laflar değil. Diyecek ki bu konuşmayı ben
yapmadım. O telefondaki adam ben değilim, karşıdaki çocuk da Bilal
değil. Bunu gürül gürül söylesene. Montaj deyince teknik bir konu,
senin sabah yaptığın, öğle yaptığın, yatsı vakti yaptığın
konuşmaları bir araya getirince teknik manada montaj deniyor. De ki
ben yapmadım. Ben konuşmadım. Şimdi ne kadar tapelerde adam var
hiçbirisi ben değilim demiyor. Bu konuşmalar yapıldıysa Sayın
Başbakan da aynı dosyada yer alan başka konuşmalara evet bu benim
ne var bunda diyor. Mesela Aydın Doğal ile ilgili bu mesela çok
enteresan bir açıklama yapmış. Evet ben bunları söyledim ne var ne
olmuş yani diyor. Ne demek ne olmuş. Siz mahkemede devam eden bir
davayla ilgili ülkenin başbakanı sıfatıyla Adalet Bakanı’nı arayıp
yargıya baskı yapacak ve yargıyı etkileyecek bir şeyler söylerseniz
hukukun da anlamı kalmaz, adaletin de anlamı kalmaz, siyasetin de
anlamı kalmaz. Bugün de aynı hata yapılıyor. Ortada fol yok yumurta
yok, cemaat hakkında somut bir bilgi belge yok hayali bir şeyler
söyleniyor. Bunun anlamı şudur, ey yargı benim söylediğim çerçevede
bunun içini doldur. Bu mudur adalet?"
"HOCAEFENDİ’YE HANGİ CÜRETLE ALİM MÜSVEDDESİ
DERSİN?"
"Hocaefendi'yle ilgili yaptığı şeylerde atladığı bir nokta var.
Hocaefendi, Türkiye’nin yetiştirdiği en kıymetli fikir
adamlarından, düşünce insanlarından, gönül sultanlarından biridir.
Bunu hazmedeceksin. Sevsen de sevmesen de hazmedeceksin. Bu ülkenin
bir gerçeğidir Fethullah Gülen. Ağaç kovuğundan çıkmamıştır. Bir
çile çekmiştir. Bir ızdırap çekmiştir. Daha çocuk yaşta bir çile
çekmiştir, 60’da diyetini ödemiştir, 70’te diyetini ödemiştir,
80’de diyetini ödemiştir, 90’da diyetini ödemiştir, 2000’de
diyetini ödemiştir. Ve bu milletin de gönlünde taht kurmuştur.
Yadırgadığım bir şey daha var. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bu
millete verdiği hizmeti bilen, gören, duyan insanlardaki bu sükut
hali, bu sessizlik inanılır gibi değil. Mesela Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın toplantısında hangi cüretle ‘alim müsvettesi’
dersin. Hangi akılla, hangi vicdanla, hangi mantıkla ‘sahte
peygamber’ dersin. O ulema ne iş yapar, o ulemanın asaleti nerede
kalmıştır. Mehmet Görmez Beyefendi’yi hep faziletli bir ilim adamı
olarak gördüm. Tamam anlıyorum ak yargı oluşturulmaya çalışılıyor,
ak polis oluşturulmaya çalışılıyor, ak medya oluşturulmaya
çalışılıyor da ak Diyanet ne demek? Allah korusun siyaset caminin
içine mi girecek? Çok zor dönemler yaşadı Türkiye ama siyaset
camiden içeriye adımını atamadı. Orada herkes Allah’ın kuludur,
orada partinin önemi yoktur, orada cemaatin önemi yoktur, tarikatın
önemi yoktur. Orada hepimiz Kâbe’ye müteveccihen yanyana bir safta
dururuz, ümmet olmanın vakarını, ciddiyetini, insan olmanın Allah’a
kulluğun şerefini yaşarız."
"BU AKILLA İZAH EDİLECEK BİR ŞEY DEĞİL"
"Bir yandan kalkıyorsun insanlara olur olmaz laflar ediyorsun, dün
önceki gün söylediği ‘sapık’ diye bir laf var, sülük diye bir laf
var mesela, içlerine Vural Savaş kaçmış gibi içlerine Nuh Mete
Yüksel kaçmış gibi. Ben şu anda kullanılan dile bakıyorum Nuh Mete
Bey de çok efendi çıkacak böyle giderse. Onlar bu kadar fazla
küfür, hakaret etmemişti. Ne hakla yapıyorsunuz bunu, üstelik
devletin imkanlarını kullanarak. İnsanlar suçlu bile olsa farzı
muhal gene böyle ağır bir dille konuşamazsınız. İdama mahkum olan
bir insana bile bu laflar söylenmez. Hukuken yanlıştır. Nefret
söylemidir aynı zamanda discriminationdır. Ayrımcılık suçudur.
Anayasa babayasa bunların hepsi gitti Türkiye’de bir şey kalmadı.
Bazı konuşmacıları dinliyorum diyorlar ki TÜBİTAK çıksın rapor
versin, savcılık bu işe el koysun. Taş üstünde taş kalmadı. Bir
parti devletine doğru gidiyor Türkiye. Yakında valiler il başkanı
gibi bir şey olacak. Valiler yazı yazıp araba gönderdiğine göre
insanları okullardan gönderdiklerine göre. Bunu söylemesi gereken
sadece camia değil Türkiye’de yaşayan bütün vatandaşlar nereye
gidiyoruz demeli. Özgürlükler bu kadar yaygınlaşırken faşizmi
çağrıştıran rejim olabilir mi?"
"İNİNİZE GİRECEĞİZ’ NE DEMEK?"
"Allah’tan korkan hiçbir şeyden korkmaz. Sormak gerekiyor, ey
Başbakan aylardır bunları söylüyorsun ortada bir delil yoksa ortada
bir somut bilgi yoksa, belge yoksa masum insanları bunlarla neden
tehdit ediyorsunuz. Hukuken bu suçtur. “İnlerine gireceğiz” mesela
çok incitici laf. Paralel yapı incitici laf. İn deyince ille
insanlar için konuşacaksanız mağaralarda saklanan insanlar gelir
benim aklıma. Günlerdir meydanlarda konuşuyorsun bir kerecik de PKK
ile ilgili konuş. Bir kerecik de KCK ile ilgili konuş. Bir kerecik
Fethullah Gülen’e hakaret ettiğin ölçüde demiyorum. Öcalan ile
ilgili bir şey söyle. Neden korkuyorsunuz? Ne söz verdiniz? Neden
çekiniyorsunuz? Dediler ki MİT yasasını seçimlerden sonraya
bıraktık. Niye? Çünkü o MİT yasasının içerisinde İmralı
görüşmelerini teminat altına alacak şeyler var. Ben gazetede olarak
da çözüm sürecine onların iddia ettiklerinin aksine başta Fethullah
Gülen Hocaefendi olmak üzere destek verdik. Sulh hayırdadır, hayır
sulhdedir dendi. Ve biz bunu bayraklaştırarak destek verdik. Hatta
Öcalan’la görüşülmesinde bir mahsur da yok dedik. Devlet eğer
durduğu yerde sağlam duruyorsa Türkiye’de yaşayan insanların
gelecekte utanacakları bir şeye imza atmayacaksa bölüp
parçalanmamıza müsaade etmeyecekse, ocaklarımızı söndürecek bir
şekilde kardeşlerin arasını açmayacaksa görüşülebilir,
konuşulabilir, müzakere yapılabilir dendi. Ama bugün geldiğimiz
noktaya bakıyorum 30 bin insanın ölümünden sorumlu örgütü ağzına
almayan bir parti, ama öbür tarafta karıncaya bile zarar vermeyen
insanlara karşı yürütülen adeta bir terör örgütü havası. Biraz
Allah’tan korkmak lazım gerektiğini düşünüyorum. Bir davaya gönül
vermiş insanları hiçbir şekilde korkutmak mümkün değil.
Hapishaneyle korkutuyorsan Hz. Yusuf (a.s)’ın mekanıdır. Üstadlar,
büyükler oralardan gelmiştir. Benim korkum şudur, camiaya hiç
ortada fiili bir suçu olmadığı halde bir kısım dedikodularla, bir
kısım yakıştırmalarla bir kısım yalan yanlış iftiralarla devletin
gücünü kullanarak saldırma olursa bundan sadece camia zarar görmez.
Bu gücü kendinde gören başka camialara da zarar verir, başka
topluluklara da zarar verir. Sağcıyı solcudan ayırmaz."
"CAMİA İNSANLARI VİCDANLARIYLA BAŞBAŞA
BIRAKMIŞTIR"
"AK Parti’ye oy veren verir. Biz en baştan beri söylüyoruz, camia
insanları daima vicdanlarıyla başbaşa bırakmıştır. Demiştir ki
vicdani kanaatınız neyse ona oy verin. Ben hep AK Parti’ye oy
verdim ama öyle doğma büyüme ve ölünceye kadar AK Parti’ye oy
vereceğim diye bir şey yok. Benim babam MSP’liydi. Dayım MHP’liydi,
amcam da CHP’liydi. MHP, MSP ve CHP bunların hepsinin ailemize,
ruhlarımıza yansıyan kökleri var. Camianın duruşu şudur. Herkes
vicdanına göre karar verir. Ama bu yapılanların hakaretlerin
dünyada örneği yok."
"FENERBAHÇE’YE MÜDAHALE VARSA OLAYIN İÇ YÜZÜ ORTAYA
ÇIKMIŞTIR"
"Cemaat, Fenerbahçe’yi ele geçirecek dediler. Niye ele geçirelim.
Ben Fenerbahçe’ye son derece saygılı bir insanım. Fakat anahtarını
versen vallahi almam. Beşiktaş benim çocukluk aşkımdır,
delikanlılık aşkımdır. Ben ne yapayım Fenerbahçe’yi. Camianın
içinde benim gibi Beşiktaşlılar var, Galatasaraylılar var,
Trabzonsporlular var, Fenerbahçeliler var, Bursasporlular var,
Gaziantepsporlular var. Camia niye bir takım ele geçirsin. Biz bunu
Fenerbahçe’deki aklı başı yerinde olan insanlara da söyledik. Bunun
bir mantığının olması lazım. Camia hemen her partide, hemen her
takımda, hemen her meslekte sevenleri olan bir kitledir. O yüzden
ben cemaat yerine camiyı tercih ederim. Her kesimle dostlukları
arkadaşlıkları vardır. Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda da
her faaliyete katkı sağlayan bir sosyal yapıdan bahsediyoruz. O
yüzden bir, bu iddia zaten akıl dışı bir iddiaydı. İkincisi o
tapeler ortaya çıkınca gördük ki maalesef Fenerbahçe’ye bilemiyorum
başka takımlara da var mı, doğrudan siyasetin müdahalesi var. Ama
burada ben uzaktan bakan bir insan olarak söylüyorum. Mehmet Ali
Bey’in de günahının alınmasını doğru bulmuyorum. Benim uzaktan
tanıyabildiğim kadarıyla beyefendi bir adam. Zaten güzel de bir
açıklama yaptı. Bu konuşmalar yapılmıştır. Konuşmalar iki kişi
arasında geçiyor. Başbakanla oğlu arasında. Fakat benim konuşma
metnim ortada benim bahsettiği konular başka şeyler dedi. Ona da
inanırım beyefendi bir adam, Fenerbahçe’yi yürekten seven maddi
manevi katkı da veren bir insan. Fenerbahçe’yi kim daha çok seviyor
onu Fenerbahçeliler bilir ben bilmiyorum. Ama oraya bir müdahale
varsa, müdahalenin iç yüzü ortaya çıkmıştır. Boşu boşuna başta
Fethullah Gülen Hocaefendi olmak üzere camianın günahı
alınmıştır."