Ekranlardaki rezilliğin mimarı kim?
Abone olRTÜK Başkanı Fatih Karaca'nın el koyduğu 'gelinli-kaynanalı, dövüşlü-sövüşlü' TV programlarının arkasında nasıl bir kurgu yatıyor? İşte Taha Kıvanç'ın sarsıcı analizi...
Yenişafak'ta Taha Kıvanç takma ismiyle kulis haberleri yazan
Fehmi Koru, başlıklı makalesinde ekranlardaki rezalete değindi.
Kıvanç, ABD'li bir yazarın makalesinden hareketle sözü Türkiye
pratiğine getirince ortaya sarsıcı bir tablo çıktı:
- "Bakalım bu işe ilk kim dur diyecek?" diye düşünürken RTÜK
başkanı Fatih Karaca'nın, Sabah'tan Savaş Ay'a sarf ettiği, "Biz
durduracağız" sözleri karşıma çıkıverdi. Umarım sözünde durur
RTÜK...
İsterseniz neye "Dur" denileceğini Savaş Ay özetlesin: "Anladığım
kadarıyla; evlere, kapalı mekânlara kurulan kameralarla 24 saat
kesintisiz çekimi yapılan, sonra yüksek reyting getireceği
düşünülen en hareketli bölümleri seçilip yayınlanan mâlum
programların tedavülden kaldırılması için kolları sıvamışlar. Tülin
ve Caner benzeri olayları, kaynana Semra ve benzer tipleri üreten
programlar için kanal yöneticilerine tüm ön uyarılar yapılmış."
Lütfen kimse bana "Ama dünyanın her tarafında var" demesin. Çünkü
yok. Bugün uydularla onlarca ülkenin yüzlerce kanalı izlenebiliyor;
emin olun hiçbirinde 'röntgenci' programlar yok. Herhalde şifreli
yayın yapan kanallarda vardır; ABD'de Jerry Springer adlı birinin
yaptığı 'kirli çamaşırlar' sergileyen program sadece kablolu
yayından verilebiliyor. Bizde ise, herkesin basit bir antenle
alabildiği kanallarda daha beterleri yayınlanıyor...
Beni bu konuda uyaran, Batı'da sevilerek oynanan 'Scruples' adlı
oyunun mucidi Dr. Henry Makow oldu. Makow Kanada'da yaşıyor ve
görüşlerini çeşitli medya araçlarıyla ifade ediyor. Son zamanlarda
'cinsiyet devrimi' konusuna kafayı taktı Makow ve "Aile kurumunu
yıkmayı amaçlayan girişimin arkasında dünyaya egemen olmak isteyen
çevreler var" görüşünü işleyen bir de kitap yazdı. İnternet
sitelerinde, kendisini 'gericilik' ile hatta 'anti-Semitizm' ile
suçlayan yazılardan geçilmiyor...
Eleştirdikleri bizim televizyonlarda neredeyse hergün herkese
izlettirilenlerden daha mâsum görüntüler; ABD ve Kanada'da daha
fazlasına izin verilmiyor çünkü. Makow daha çok gazete ve
dergilerde savunulan görüşleri hedef alıyor; o sebeple de aynı
yerlerde yaylım ateşine mâruz kalıyor. Biri şunu yazmış: "Bu adam
fıttırmış. Feminizme, kadınlara, Yahudilere ve cinsiyete karşı
biri. Kendi kendinden nefret eden acınası bir mahlûk..."
Böylesine sert bir saldırıyı hak etmek için hangi tezi
seslendirdiğine biraz sonra değineceğim. Ancak, önce Dr. Makow'un
yukarıdaki saldırı cümlesini nasıl cevaplandırdığını bilmenizde
yarar var: "Bazıları, televizyonda izledikleri haberlerden
edindikleri bilgiyle başkalarına 'deli' diyebiliyorlar. Oysa,
medya, toplum mühendisliği ve zihin kontrolü aracıdır. Öğrenmek ise
gerçeği duyguların önüne koymayı ve tevazuyu gerektirir. Ben bir
zamanlar komünizme sempati duyardım; liberal, feminist, sosyalist
ve Siyonist de oldum. Bunların hepsinin insanları yönlendirmeye
yarayan sahte dâvâlar olduğunu öğrendim ve değiştim. Çabuk da
olmadı bu, kolay da. Bana saldıranları aklımın yüzde 100 yerinde
olduğuna temin ederim. Yanlışa düştüğünde kolaca bunu itiraf eden
biriyim ben; ama beş yıldır bir kez bile bunu yapmam
gerekmedi."
Böyle biri Dr. Makow ve herkese, "Aman, temel ahlâkî değerlerimizi
tahrip etmek isteyen cereyanlar konusunda dikkatli olalım"
tavsiyesinde bulunma ihtiyacı duyuyor. Bu cereyanların amaçlı
olduğuna inanıyor o ve son karede dünyamızı egemenlikleri altına
almak isteyen açgözlülerin varlığını seziyor. "Aman, siz siz olun,
davranışlarınızla o tiplerin elini güçlendirmeyin" demeye
getiriyor...
Son zamanlarda bu tür tartışmalara göz attıkça canım sıkılıyor.
Akşamları ise televizyonda 'ev' dekorlu programlara kendim ilgisiz
kalsam bile ertesi gün gazetelerde çarşaf çarşaf tartışmalarıyla
karşılaşmam bunun kaçınılmaz bir 'fenomen' olduğunu hatırlamama
yetiyor. O hırsla vakit ayırıp günlerce başka ülkelerin
kanallarında zaplayıp durdum, hiçbirinde ama hiçbirinde bizdekilere
benzer programlarla karşılaşmadım... Belli ki, Türkiye, bu tür
programları pazarlayanların özel hedefi...
Dr. Makow, "Evrende sağlıklı hayat aile kurumu üzerine oturuyor,
Batılı değerlerin temelinde yatan dinî inanışlar da o tür bir
düzenli hayatı öngörüyor; egemenlik peşinde olanların derdi işte o
değerleri sorgulayarak ve serbestliği savunarak 'aile' kurumunu yok
etmek" diyor özetle... Şimdi karşımıza çıkan programların toplum
üzerinde bıraktığı etkinin de pek farkı olmadığını sanıyorum...
Bu saldırının kendini 'muhafazakâr' olarak tanımlayan bir parti
iktidardayken görülmesi de ayrı bir değerlendirme gerektiriyor.
RTÜK üyeleri, daha önceki dönemlerde bu göreve seçilmiş olsalar da,
ekranlarda gördüklerinden rahatsızlık duyacak insanlar... Görev
alanlarını belirleyen yasa da aile yapısını koruma görevini
yüklüyor onlara. Fatih Karaca'nın bu yanlış gelişmeye "Dur" demeye
hazırlandıklarını açıklamasını sürpriz olarak görmüyorum ben...
Ülkeler yalnızca silâh gücüyle hizaya getirilmiyor; temel
değerlerine yönelik saldırılarla sarsılıp koruma mekanizmaları yok
edilerek de teslim olmaya hazır hale getiriliyorlar. Bu konuda
uyarı görevini yapanlar da saldırılardan nasiplerini alıyorlar
elbette; Musevi asıllı Dr. Henry Makow'a, diyecek başka bir şey
bulamayınca, 'anti-Semitik' demeye kadar varan gözü dönmüşlüğün
arkasında bu kötü niyet yatıyor...
Gerçekten yeter artık... Daha düzgün ve temiz bir ekran için elden
gelen yapılmalı; yanlışlıklar ölçü olmaktan çıkartılmalı...
Yazı: Taha Kıvanç
Kaynak: