Ekonomiye dışardan övgü!
Abone olDünya Bankası Türkiye Direktörü, "Bugün Türkiye'den hastalıklı ekonomi diye bahsedilmiyor" dedi.
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink, bugün hiç
kimsenin Türkiye'den ''hastalıklı ya da aynı yerde dönüp duran''
bir ekonomi olarak bahsetmediğini, Türkiye'nin yerli ve yabancı
yatırımcılar tarafından arzu edilen bir yatırım yeri haline
geldiğini bildirdi.
Vorkink, Koç Holding'in yayın organı Bizden Haberler'in Mart
sayısında Türkiye ve Türk ekonomisine ilişkin görüşlerini açıkladı.
Türkiye ekonomisinin oldukça iyi gittiğini, 2001 krizinden bu yana
görülen iyileşmenin oldukça önemli olduğunu kaydeden Vorkink,
Türkiye ekonomisinin krizden sonra güçlü bir sıçrama yaptığını ve
2004'te dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olduğu
tespitini yaptı.
2002-2004 süresinde yıllık büyüme oranının ortalama yüzde 8
düzeyinde gerçekleştiğini, hükümetin 2005 için yüzde 5 olan büyüme
hedefinin de daha yüksek çıkacak gibi olduğunu dile getiren
Vorkink, ihracatın büyümeye katkıda bulunduğunu, ihracatta yüksek
katma değerli ürünlerin büyüyen bir payı olduğunu, ayrıca yeni
pazarların da önem kazandığını bildirdi.
Enflasyonun kontrol altına alınmasında önemli gelişmeler meydana
geldiğini belirten Vorkink, Merkez Bankası'nın 2001'de tam
bağımsızlığını kazandığını, fiyat dengesinin birincil hedef olarak
belirlendiğini ve dalgalı kur rejiminin altında fiyat dengesinin
para politikasına odaklandığını anımsattı.
Vorkink, 2001 yılından bu yana mali konsolidasyonda kararlı bir
çaba sağlayan açık enflasyon hedeflemesinin benimsendiğini
belirterek, para politikası üzerindeki mali baskının azaldığını,
dolayısıyla ve geçmişteki başarısız olmuş istikrar çabalarının
aksine enflasyondaki düşüşün göze çarpar halde olduğunu ifade etti.
Enflasyonun 2001 krizi dönemindeki yüzde 70 civarından tek haneli
rakamlara indiğini anımsatan Andrew Vorkink, Türkiye'nin, reform
programının kararlı bir biçimde yürütülmesiyle makro ekonomik
durumunu önemli ölçüde iyileştirdiğini belirtti.
Hükümetin AB ile yürüttüğü katılım müzakerelerinin yolunu açmayı
güvence altına alma çabalarının tüm ekonomik çerçeveyi
desteklediğini ve politik istikrarın da önemli etkiye sahip
unsurlardan biri olduğunu kaydeden Vorkink, ''Açıkçası güçlü mali
performans, ekonomik programın kilometre taşı oldu'' ifadesini
kullandı.
''KİMSE TÜRKİYE'DEN HASTALIKLI EKONOMİ OLARAK SÖZ
ETMİYOR''
Yapılacak daha çok iş olsa bile Türkiye'nin geçtiğimiz birkaç yılda
ne kadar ilerleme kaydettiğinin akılda tutulmasının önemli olduğunu
aktaran Vorkink, neredeyse hiç kimsenin artık bankacılık
sektöründeki başlıca riskler hakkında konuşmadığını anlattı.
Vorkink, şunları kaydetti:
''Bugün kimse Türkiye'den hastalıklı ya da aynı yerde dönüp duran
bir ekonomi olarak söz etmiyor, bunun yerine, haklı olarak
Türkiyeli ve yabancı yatırımcılar tarafından büyük ölçüde arzu
edilen bir yatırım yeri haline geldi ve Türkiye'nin ekonomisi
Avrupa'nın geri kalanından 3-4 kat daha hızlı büyüyor. Türkiye
büyümek için ve Avrupa'ya hayat vermek için müthiş bir potansiyele
sahip olan genç ve dinamik bir ülke.
Bununla birlikte, beklemekte olan önemli reformlar, elde edilen
başarının sürdürülebilmesi için hayati önem taşıyor. Her ne kadar
büyük iyileşme ve yapısal cephedeki başarılar Türkiye ekonomisinde
riski önemli ölçüde azaltsa da risk hala sürüyor. Borç seviyesi
hala yüksek, halbuki vade hala düşük, toplamda sabit oranlı borç
payındaki büyümeye rağmen kazanç oranı risklerinde ve yabancı nakit
şoklarında zarar görme ihtimali hala ihmale gelmez.''
Ekonomideki hızlı iyileşmeyle birlikte, ihracat açığındaki büyük
genişlemenin endişe kaynağı olmaya devam ettiğini, riskin yanı sıra
güçlüklerin de söz konusu olduğunu kaydeden Andrew Vorkink, daha
geniş bir düzeyde, yüksek büyüme oranlarının sürdürülmesi ve AB
ülkelerindeki ortalama gelir seviyesiyle buluşulmasının, Türkiye
ekonomisi için önemli güçlükleri temsil ettiğini aktardı.
Vorkink, genel olarak yapısal reformlara devam etmenin, sosyal
güvenlik sistemini düzenlemenin ve devlet bankalarını
özelleştirmenin, bu güçlükleri karşılamak adına önemli faaliyetler
olacağını bildirdi. Ekonomik büyümenin işsizliği azaltmadığını,
2005 yılında işsizlik oranında bir iyileşme görülmediğini ve bu
oranın yüzde 10,3'te kaldığını dile getiren Andrew Vorkink, Türkiye
ekonomisinin işsizlik oranında düşüş elde edebilecek kadar iş
yaratamadığını ifade etti.
DEĞERLİ YTL TARTIŞMALARI
Türk Lirası'nın değerinin pazar tarafından belirlendiği, yapay bir
yolla gerçekleşmediği için normalin üzerinde değer kazandığına
inanmadığını aktaran Vorkink, ihracat açığındaki genişleme bir risk
olarak kalmaya devam etse bile, bunun yönetilebilir bir risk
olduğunu, önümüzdeki dönemde ihracat açığına ilişkin bir kriz
beklemediklerini aktardı.
Vorkink, her durumda, şu ana kadar elde edilen güçlü mali
konsolidasyon ve serbest kur rejimi ile Türkiye'nin, ihracat
dengesizlikleri ile yüzleşmekte geçmişte olduğundan çok daha iyi
bir konumda olduğunu belirtti.
Vorkink, ''Dahası, geçtiğimiz dört yıl içinde Türkiye, ekonomik
şoklar karşısındaki incinebilirliğini önemli ölçüde azaltmıştır''
ifadesini kullandı.
ÖZELLEŞTİRMELER
Düşük yabancı yatırımlar ve özelleştirmelerdeki yavaş ilerlemeden
sonra 2005'te yaşanan gelişmelerin oldukça umut vaat ettiğini,
genel makro ekonomik yaklaşımdaki ve iş çevrelerindeki gelişmeler
sayesinde 2005'tedoğrudan yabancı yatırımın büyük ölçüde artığını
bildiren
Vorkink, Türk Telekom gibi yüksek maliyetli kuruluşların
özelleştirilmesi ve özellikle de bankacılık sektöründeki yabancı
yatırımın, doğrudan yabancı sermaye girişinin yükselişine katkıda
bulunduğu yorumunu yaptı.
''Bu bağlamda 2005 yılı, Türkiye'deki özelleştirme tarihinde bir
kilometre taşını temsil ediyor'' diyen Andrew Vorkink, 2006'da
gelecek doğrudan yabancı sermayenin 19 milyar doların üzerinde
olacağının tahmin edildiğini kaydetti.
Vorkink, şunları kaydetti: ''Bütün bu gelişmeler, Türkiye
ekonomisine büyük bir güvenin sinyalini veriyor ve hükümetin
özelleştirme programına bağlılığını
teyit ediyor. Süren özelleştirme çabaları kamu borçlarının
düşmesinde ve daha fazla istihdam yaratacak yatırım yapmak üzere
gelen yabancı sermaye girişiyle birleştiğinde, özellikle ihracat
nedeniyle artan ödemeler dengesi açığının finanse edilmesine
yardımcı olacaktır.'' Türkiye'nin AB'ye katılımına destek olmak
için aşılması gerekecek önemli güçlüklerin varlığını sürdürdüğünü
aktaran Vorkink, Türkiye'nin kendisini AB üyeliğine hazırlaması
gerektiğini, AB üyesi ülkelerle arasındaki mevcut gelir açığını
kapatması için yapısal reformlar gerektiğini, gelecek birkaç yılda
önceliğin, nüfus için daha fazla ve daha iyi işler sağlamak üzere
kapsamlı bir yaklaşımın benimsenmesi olduğunu bildirdi.