Ekonomi ABD’yi tehdit ediyor
Abone olABD Doları, Avrupa'nın Eurosu karşısında tarihi düşüşe devam ediyor. Gheorge W. Bush seçimden galip çıktı ama ekonomik göstergeler Amerika'nın aleyhine çalışıyor.
Dolar, Euro karşısında tarihi düşüşüne devam ediyor. Bush
seçimden galip çıktı, fakat ekonomik göstergeler aleyhine
çalışıyor. ABD’nin bütçe ve dış ticaret açığını kapatamaması
durumunda küresel bir ekonomik krizin meydana geleceği ileri
sürülüyor.
George W. Bush, ikinci dönem için başkanlık koltuğuna oturmayı
başardı; ama önümüzdeki dört yılda neler yapacağı büyük bir
tartışma konusu. Afganistan ve Irak’taki siyasi istikrarsızlık
dünya barışını tehdit ediyor. Terörün ve siyasi belirsizliğin nasıl
sona ereceğini de şimdiden kestirmek mümkün değil. Başta Amerikan
halkı olmak üzere bütün dünyanın asıl merak ettiği konuların
başında ise Beyaz Saray’daki yönetimin nasıl bir ekonomi politikası
izleyeceği geliyor.
Cumhuriyetçi hükümet, son dört yılda ekonomi alanında izlediği
politikalarla büyük tepki ve endişelere yol açtı. Gelinen süreçte
doların sürekli değer kaybetmesi, cari işlemlerde yaşanan büyük
boyutlardaki dengesizlik ve bütçe açığının her yıl giderek artması
dünyanın diğer büyük güçleri ve ABD’ye ihracat yapan bütün ülkeler
için tehlike çanlarının çalmasına sebep oldu. Ekonomistlerin
birçoğu, cari işlemler ve bütçe açığına karşı önlem alınmadığı
taktirde küresel bir krizin ortaya çıkabileceğini belirtiyor.
Son yıllarda izlenen ekonomi politikaları Amerikan halkının hayat
standardını olumsuz yönde etkiliyor. ABD İstatistik Bürosu’nun
yaptığı araştırmaya göre 1,3 milyon Amerikalının gelir düzeyi
yoksulluk sınırının altında. Halkın yüzde 45’inin sağlık sigortası
bile yok. Mevcut işsizlik oranı ise yüzde 7. Bu oran, Demokrat
Başkan Bill Clinton döneminde yüzde 4 seviyesindeydi. Rakamlar,
Bush hükümetinin son dört yılda istihdama yönelik politikalarında
yetersiz kaldığını gösteriyor. Yaklaşık 300 bin kişiye yeni iş
imkanı oluşturulması beklenirken, bu rakam sadece 30 bin olarak
gerçekleşti.
Tarihin en büyük bütçe açığı
Clinton döneminde bütçe açığı kapatılırken, ABD’nin şu anki bütçe
açığı 412 milyar dolar civarında seyrediyor. ABD Hazine Bakanlığı
bu rakamın ülke tarihinin en büyük bütçe açığı olduğu görüşünde.
Özellikle, savunma maliyeti sürekli artan ABD’nin Irak’ta
istikrarlı bir yönetim kuramaması halinde, harcamaların daha da
artacağı, bunun da ekonomide atılması gereken iyileştirme
çalışmalarını geciktireceği ve zorlaştıracağı belirtiliyor.
Dolayısıyla, borsasının yükselmesi ve faizlerin düşmesi çok zor
gözüküyor.
Savunma harcamalarındaki artış, Amerikan dış ticaretini de olumsuz
yönde etkiliyor. Her ay yaklaşık 50 milyar dolar açık veren ABD dış
ticaretindeki dengesizlik giderek büyüyor. ABD’nin yaptığı toplam
ithalat, ihracata oranla çok daha yüksek seviyelerde bulunuyor.
Dış ticaretteki açık, cari işlemler dengesini de bozuyor. Cari açık
2003 yılı itibariyle 540 milyar dolar iken, şu anda 570 milyar
dolar civarında. Bu rakam, ABD Gayri Safi Milli Hasılası’nın yüzde
6’sına denk geliyor. Cari açık seviyesi bu kadar yüksekken, 2004
yılı büyüme hızının yüzde 3,5 olması, gelir gider dengesi
arasındaki uçurumun gittikçe artmasına sebep oluyor. Dengenin
sağlanabilmesi için borsanın yükselmesi, faizlerin düşürülüp, dış
ticaret açığının kapatılması gerekiyor.
Şüphesiz, bütün bunların gerçekleştirilmesi için ABD’nin ekonomi
politikalarını, özellikle de Ortadoğu ve dünyanın geri kalan
kısmına yönelik dış politikasını yeniden düzenlemesi gerekiyor.
Bununla birlikte, halkın yüksek tüketim oranının düşürülmesi,
bireylerin sosyal güvenlik ve sağlık harcamalarının kontrol altına
alınması gerekiyor. Dolayısıyla, bir vergi artırımı zorunlu hale
geliyor. Uzmanların gerekli gördüğü bütün bu unsurlara karşılık
Bush’un seçim kampanyasında verdiği iki önemli söz, vergi
indirimlerini sürekli hale getirmek ve sosyal güvenlik sistemini
özelleştirmek şeklindeydi. Oysa, vergi indirimleri tüketimi
azaltmayacak, aksine artıracak. Ronald Reagan döneminde
gerçekleştirilmeye çalışılan vergi indirimleriyle büyümeyi artırma
politikası başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Amerikan ekonomisinin kötü gidişatından etkilenen yalnızca ABD
halkı değil. Büyük ekonomiler ve ABD ile dış ticari ilişkisi olan
bütün devletler de bundan olumsuz yönde etkileniyor. Bunun nedeni
ise çok açık. Bu ülkelerin ABD’ye yatırım yapmasının yanında
ihracat oranı bakımından Amerikan ekonomisine bağımlı olması, dış
ticaretlerini ABD’deki gelişmelere göre şekillendirmelerine yol
açıyor. Dünya ekonomisinde dış ticari dengeler, enflasyon, faiz
oranları ve ülke ekonomilerinin büyüme oranları doların gidişinden
etkileniyor. Bu bakımdan, ABD ekonomisi ne kadar kötü durumda
olursa olsun küresel büyümenin motoru olarak görülüyor.
Dolayısıyla, Amerikan ekonomisinin düzelmemesi durumunda küresel
bir krizin meydana geleceği tahmin ediliyor.
Dört trilyon dolar borç
ABD’deki iç talep artışı gittikçe büyüyor. Bu da ithalatın
ihracattan büyük olmasına ve haliyle dış ticarette ve cari
işlemlerde açığın meydana gelmesine sebep oluyor. Bu durum
karşısında ABD ekonomi politikalarının izlediği yol ise dışarıdan
borçlanarak ve yabancı sermaye girişine izin vererek, dış açığı
dengelemek ve cari açığı azaltmak. Ancak, bu politikalar ABD
ekonomisinin sürekli borçlanmasına ve bütçe açığının derinleşmesine
yol açıyor.
Nitekim, ABD’nin 1987 yılında dış borcu yokken, şimdi 4 trilyon
dolar civarında borcu bulunuyor. ABD’ye ihracat yapan ülkelere
bakıldığında bunların daha çok Doğu Asya ve Avrupa ülkeleri olduğu
görülüyor. Bu ülkeler sürekli büyüme gücü kazanmak için
ekonomilerini ABD’ye yaptıkları ihracata bağımlı hale getiriyor. Bu
da kendi halklarının harcamalarından kısıp, tasarruflarını ABD’nin
tüketimini finanse etmek için kullanmalarına sebep oluyor. Bu
sürecin böyle devam etmesi ABD ile ticari ilişkileri olan ülkelerin
Amerikan ekonomisinin iflas etmesini göze alamamasından
kaynaklanıyor. Ancak yine de akıllara, bu ülkelerin kendi halkının
harcamalarından ne kadar daha tasarruf edebileceği sorusu
geliyor.
Princeton Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Uluslararası İlişkiler
Merkezi üyesi Prof. Dr. Richard Falk, ABD ekonomisinin çok kırılgan
olduğunu ve her an iflas edebileceğini düşünüyor. Falk, dünya
ekonomisinin Amerikan ekonomisi tarafından güçlendirilmeye ihtiyacı
olduğunu dile getiriyor. Dünya ekonomisinin geleceği açısından Irak
savaşının “kilit” olduğunu söyleyen Falk, Irak’taki işgalin
Ortadoğu’da diğer ülkeleri içine alacak şekilde genişlemesi
durumunda, hem Amerikan ekonomisinin hem de dünyanın büyük bir
bölümünün ekonomik durgunluğa gireceğinin altını çiziyor.
Euro, dolara alternatif olabilecek mi?
ABD ekonomisinde faiz oranlarının artması doların düşüşünü de
beraberinde getiriyor. Doların değer kaybetmesi başta AB ve Doğu
Asya gibi büyük pazarları olumsuz yönde etkiliyor. Çin, Güney Kore,
Tayvan ve Japonya gibi ülkeler paralarını dolara paralel olarak
endeksliyor. İleriye dönük olarak Doğu Asya ve Avrupa ülkelerinin
ABD’nin dış ticaret açığını ne zamana kadar finanse edecekleri
bilinmiyor. Ekonomistlerin birleştiği bir nokta var ki o da belli
bir süre sonra bu ülkelerin vatandaşlarının talepleri karşısında
ABD’ye yaptığı yatırımları durduracak olması. Bu da dolarda sert
bir düşüşe ve faizlerin önemli oranda artmasına sebep olabilir.
Uzun döneme ilişkin ABD ve dünya ekonomisiyle ilgili bu kötü
senaryolar yazılırken, Euro’nun dolara alternatif olabileceği
üzerinde duruluyor. Euro, dolara karşı 1999-2001 yılları arasında
değer kaybederken, son üç yılda yaklaşık yüzde 36 oranında değer
kazandı. Ancak, bir çok iktisatçı uzun vadede Euro’nun doları
dengeleyebilmesi için gerekli siyasi ve maddi şartların
bulunmadığını düşünüyor. Euro’nun değer kazanması ekonomik büyümeyi
engelleyici olarak görünüyor. Sebep olarak da ihracatın zorlaşması
gösteriliyor. Ancak, doların seyri bu şekilde devam ederse Euro’nun
karşısında hep alt sınırda olacak.
Frankfurt Avrupa Üniversitesi ekonomi profesörü Hans Jurgen
Wagener, Avrupa ekonomisini ABD’den sonra ikinci büyük güç olarak
tanımlıyor. Ancak, Avrupa’nın ABD’yi ekonomik olarak dengelemesinin
kısa dönemde çok zor olduğunun altını çiziyor. Wagener’e göre
Avrupa ülkeleri Amerikan ekonomisinin gidişatından diğer ülkeler
gibi etkileniyor, yani doğrudan ABD ekonomisine bağlı olarak
hareket ediyor. Hans Jurgen Wagener, ABD ekonomisinin iflas etmesi
durumunda dünya dengelerini Avrupa ekonomisinin kontrol edemeyeceği
görüşünde. Bu yüzden de, Amerikan ekonomisinin kötü durumuna rağmen
küresel ekonomiyi derinden etkileyen gücünün devam ettiğini
kaydediyor.
Haber: Yasin Uygur
Kaynak: Aksiyon