Bu ülkede Ergenekonun, darbe heveslilerinin avukatlığını
yapan sadece CHP değil.
Demokrat Parti’ de CHP ile aynı safta…
Hatta DP’nin genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk hukukçu olması
vasıtasıyla Baykal ve Kılıçdaroğlu’ndan bir adım daha ileride…
İlk kırılma biliyorsunuz, DP ve ANAP’ın 2007 yılı Nisan
ayındaki Meclis Oturumuna girmemeleriyle başladı.
Sonra Sayın Cindoruk 367 denilen dayatmacı hukuk dışı
anlayışın sözcülüğünü yürüttü. O’nu o dönemde TV ekranlarında
izlerken hayretler içinde kalmıştım.
Nerden nereye?
Hey gidi koca demokrat!
Oldu anti-demokrat!
DP’nin genel başkanlığına geçmesiyle de o Türkiye’nin
demokrasi çınarı partiyi bir güzel evirdi,
çevirdi, kendi düşüncesine hapsetti.
Rahmetli Özal’ın partisi ile birleşmesi de kafi gelmedi.
Oysaki, biri demokrasiyi, diğeri değişimi temsil
ediyordu.
Maalesef ikisi de ne tabanlarından, ne kamuoyundan
bekledikleri ilgiyi göremedi.
İkinci kırılma 12 Eylül referandumunda
yaşandı.
Cindoruk’lu DP CHP, MHP ve BDP ile aynı davanın
bayraktarlığını yaptı.
Üzülerek belirtmeliyim ki;
Bu süreçte Cindoruk ve ekibi (DP tabanını tenzih
ediyorum) Demokrasi Şehitlerimizin mezarda kemiklerini
sızlattılar.
Ne yazık ki önceki gün de Rahmetli
Özal’ın kemikleri sızladı.
Çünkü oğlu Ahmet Özal, DP’nin Genel Başkan
Yardımcısı olarak öyle bir söz sarf etti ki;
“Türkiye’nin demokratik olmayan bu sistemden çıkışı
ancak DP ile mümkün olacaktır”.
İnanılır gibi değil…
Acaba bunu kendisi de inanarak mı yoksa gerçekten içinden
gelerek mi söyledi?
Eğer gerçekten inanarak söyledi ise çok yazık!
O zaman gözlerine perde inmiş, kulakları sağır olmuş
demektir.
Sormak lazım:
“Hadi avukatlıkları, hepsini bir kenara bıraktık.
Özgürlüklerin genişletilmesini amaçlayan, 12 Eylül anayasasının
değişmesinin en önemli adımını oluşturan böylesine önemli bir
anayasa değişikliğine hayır diyen bir DP nasıl oluyor da bu
ülkeye demokrasi vaat ediyor? “
Ahmet Özal bilmiyor mu ki babasının
öldürülme iddiasını ilk defa böylesine rahat dile getirebiliyor ve
Cumhuriyet Savcılığına ifade verebiliyor.
Hatırlatalım.
Babası öldüğünde hükümette DYP vardı. Madem DYP çok demokrat
parti idi neden suskun kaldı?
Yine;
“12 Eylül askeri darbesi sonrası bu ülkeye yeniden
demokrasiyi ve değişimi yaşatan, ülkenin kapılarını açan, sanayi ve
teknolojiyi öncelikli tutan bir halk adamının oğlu nasıl oluyor da
demokrasi karşıtlarının bulunduğu bir üst yapılanmada görev
alabiliyor?”
Üstelik hiç çekinmeden Menderes’in ve Özal’ın bıraktığı hizmet
bayrağını daha ileriye götüreceklerini söylüyor.
Bilmiyor ki, yerlerde süründürülen o bayrak çoktan yerden
alındı, şimdi başkalarının elinde taşınıyor.
Eğer Ahmet Özal’ın söylediği gibi bu ülkeye demokrasiyi
getirecek tek parti DP ise vay halimize!