Ecevitin sansürlediği cümle
Abone olEcevit yıllar önce, bir gazeteciye telefon ederek, sarf ettiği bir cümlenin yayınlanmamasını ister.
Ecevit yıllar önce, bir gazeteciye telefon ederek, faili meçhul
cinayetlerle sarf ettiği bir cümleyi yayınlamamasını istedi. İşte o
gün sansürlenen ilginç tespit.
Türkiye bir haftadır iki konuda olumlu cevap beklentisinde.
Bunlardan ilki Danıştay'a yapılan saldırının tüm yönleriyle
aydınlatılması, diğeri de eski başbakanlardan Bülent Ecevit'in
sağlık durumunun düzelmesi beklentisi... Şu satırların yazıldığı
dakikalarda Ecevit'in sağlık durumu ciddiyetini koruyordu.
Danıştay'a yapılan saldırının gladyo türü bir yapılanmayı
hatırlattığını söyleyen Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in
sözleri bana, Ecevit ile ilgili bir hatıramın canlanmasına neden
oldu.
Ecevit ile ilk televizyon programımı 21 Haziran 1995'te STV için
gerçekleştirdim. DSP'nin o dönem Meclis'te sadece 7 milletvekili
vardı. O zamanlar özel televizyonların çoğunun Ankara'dan canlı
yayın imkanı yoktu. Yayınlar banda alınır, kasetler İstanbul'a
gönderilirdi. Yayın için Meclis TV stüdyolarını kiraladım.
Program öncesi iyi hazırlık yapardım. Konukların daha önce
söylediklerine soru içinde yer verir, yeni şeyler söyletmeye gayret
ederdim. O gün de öyle oldu.
Faili meçhul cinayetler
ÜLKENİN 12 Eylül ortamına hangi şartlarda geldiğini konuşurken,
önce 1990'lı yılların ilk yarısına damgasını vuran Uğur Mumcu,
Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok gibi faili meçhul cinayetleri
hatırlattım. Ardından da; ülkede karışıklık çıkarmaya yönelik faili
meçhul cinayetlere ve bunda kontrgerillanın etkisine ilk siz dikkat
çektiniz dedikten sonra, Ecevit'in daha önce bu konularda
söylediklerini kısaca hatırlattım ve yeni bir ayrıntı vermesini
sağlayacak ortam oluşturdum. Ardından sorumu sordum.
Kontrgerilla iddiası
ECEVİT 1980 öncesinin karışık ortamını anlatırken bir ara sustu,
peşinden şunları söyledi:
- Kontrgerillanın olayların içinde olduğunu anlamıştık. İşin daha
da vahimi, kontrgerillanın Amerikan Büyükelçiliği'nden
yönlendirildiğini öğrendik.
Bir gazeteci açısından bu sözler bomba gibi haberdi.
Yayın bitti. Kaseti alarak İstanbul'a geldim. Ertesi sabah
programın tanıtımı için fragman hazırlamak üzere izleme yaparken,
sıra Ecevit'in o sözlerine gelince durdum. Ecevit'i aradım. Önce
yayın için teşekkür ettim. Ardından, yukarıdaki açıklamasını
hatırlattım. Eğer, bu sözlerinizin sıkıntı doğuracağını
düşünüyorsanız, bu kısmı çıkarabilirim dedim. Bunu benim için yapar
mısınız? dedi. Elbette dedim.
Ardından Ecevit, O sözlerimden dolayı daha sonra çok huzursuzluk
duydum. Uykum kaçtı. Türk - Amerikan ilişkileri günümüzde çok iyi
durumda. Dün yaşananları bugün gündeme getirerek araya soğukluk
girmesini ve iki ülke ilişkilerinin sıkıntıya düşmesini istemem
dedi. Kasetin arşivdeki ham halinde o sözler hala dursa da, yayın
kasetinden o kısmı çıkarttım.
Başbakan arar mı?
HEP gerilimli şeyler anlatacak değiliz ya... Bu vesileyle muzip bir
hatıramı da paylaşacağım. Bir pazar günü Sayın Baykal'ı yayında
konuk etmiştim. Ertesi günü İstanbul Üniversitesi'ndeki dersime
gitmek üzere Mecidiyeköy'den otobüse bindim. Tam Haliç Köprüsü
üzerinden geçiyorduk ki, cep telefonum çaldı. Başbakan Ecevit'i
hemen sesinden tanıdım. Bütün ciddiyetimi takınarak Buyurun Sayın
Başbakan'ım der demez, etrafımdaki insanların bana bakarak
gülüşmeye başladığını fark ettim. Yolcular açısından anlaşılması
güç bir durum tabii ki... Bir başbakanın kendisini telefonla
arayacak kadar samimiyeti olan bir kişinin, körüklü otobüste
vatandaşların arasında ne işi olabilir ki diye düşünmüş
olmalılar.
Baktım ki, bakışlarıyla bana çatlak muamelesi yapıyorlar, görüntü
hiç de hoş değil, Efendim, ben sizi 5 dakika sonra arayabilir
miyim? dedim. Olur dedi. Edirnekapı Şehitliği önündeki durakta
otobüsten indim ve şehitlik içindeki o küçük sevimli caminin sessiz
ortamına geçerek Ecevit'i aradım.
Dilerim Sayın Ecevit bir an evvel sağlığına kavuşur.
Özellikle, üzerinde çalıştığı Osmanlı Tarihi kitabını tamamlaması,
yakın tarihteki olayların Ecevit perspektifinden nasıl
algılandığını görme adına önemli olacağını düşünüyorum.
Osman Özsoy / Tercüman