Ecevit Kıbrıs harekatını anlatıyor
Abone olHarekat döneminde hükümet ortağı olan Erbakan'ın tavrından da bahseden Ecevit, o gece yaşananları şöyle anlatıyor:
SAAT 05.00 REST VE ATEŞ
İngilizler’in tuvalet bahanesi
Kıbrıs Barış Harekatı nasıl gerçekleştirildi? Hangi olay
üzerine askeri müdahaleye karar verdiniz?
15 Temmuz 1974 yılında Rumlar Ada’da darbe yaptılar. Bu haber bana,
haşhaş bölgesine giderken ulaştırıldı. Afyon ve Denizli’ye
gidecektim. Denizli’ye gitmeden tekrar Ankara’ya döndüm, Bakanlar
Kurulu’nu topladım. Londra’ya gitme konusunda hemfikirdik. Davet
bile beklemeden ‘şu tarihte geliyoruz’ dedim. 15 Temmuz gecesi
Başbakanlık’ta Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yaptık. Harekâta
karar verilmişti.
Ama bunu açıklamadık. İngiltere ile görüşmeye karar verdik.
İngiltere ile 2 garantör devlet olarak görüşeceğiz. Ben davet
beklemeden 17 Temmuz’da Londra’ya gittim. Başbakan Harold Wilson ve
Dışişleri Bakanı James Callaghan ile görüştüm. Bizi yemeğe
alıkoydular.
Masada etraflı bir konuşma yapılıyordu. Ada’daki darbe
konuşuluyordu. Ama Başbakan Wilson ikide bir sofradan ayrılıyor,
“Tuvalete gidiyorum” diyordu. Meğer Amerikalılar arıyormuş.
Amerikalılar da toplantıya katılmak istiyorlarmış.
İngiliz ve ABD’lilere renk vermedim
Ben ise ABD’lileri yakın müttefik olarak gördüğümüzü ancak garantör
devlet olmadıklarını savundum. ABD Dışişleri Bakanı Kissinger ile
telefonla görüştüm. Bana bir temsilcisini, Sisco’yu Londra’ya
gönderip gönderemeyeceğini sordu. Kabul ettik ve Sisco Lond ra’ya
geldi. Sisco ile İngiltere’deki Türk Büyükelçiliği’nde buluştuk.
Amerikalılar bizim bir şey yapacağımızdan korkuyorlar ve bizi
caydırmaya çalışıyorlardı. Sisco da cin gibi bir adam. Ben renk
vermemeye çalıştım askeri müdahale konusunda.
Sisco da bana, “Ben Atina’ya gideyim, belki bir çözüm buluruz”
dedi. İngiltere’nin de bize savunma araçları konusunda da sözü
vardı. Bu arada tabii ki görüşmeler uzadı. Ara verdik. Ben de zihin
yorgunluğunu atmak için Londra’daki Kitapçılar Caddesi’ne gittim. O
arada Türk görünümlü birkaç genç yanıma geldi ve “Siz Bülent Ecevit
değil misiniz? Tek umudumuz sizsiniz” dediler. Londra’da okuyan
Kıbrıslı Türk gençleriymiş.
ABD’li Sisco’yu şok eden sözler
Bu arada siz harekâta karar verdiniz ama bundan diğer ülkelerin
haberi yok, değil mi?
Hayır, bunu kimse bilmiyor. Ben Londra’dayken harekâta karar
verilmişti. Onlar bizi bir askeri harekâttan vazgeçirmeye,
caydırmaya çalışıyorlardı.
Sisco da Ankara’ya gelmek istediğini söyledi. Ben de kendisine,
“Ziyaretiniz cumadan önce gerçekleşsin. Ankara’da bulunmanız kuşku
yaratır” dedim. Ben tekrar Ankara’ya döndüm. Sisco da geceyarısı
geldi. Atina’dan gelmiş ve bizi iknaya çalışıyordu. Sabahın beşine
kadar konuştuk. “Bu görüşmeyi daha fazla uzatmayalım. Siz bundan 10
yıl önce bize baskı yaptınız ve biz buna uymak zorunda kaldık.
Bundan sonra sizi dinlemiyoruz” dedim.
Şaşırdı, “Yani ne yapacaksınız? Müdahale mi edeceksiniz?” diye
sordu. “Elbette” dedim. “Askeri harekat ne zaman?” diye sordu.
Saatime baktım ve “Şu saatte başlamış olması lazım” dedim.
“Şimdi ben ne diyeceğim gazetecilere?” diye sordu. “Siz şimdi
uçakları da kaldırmazsınız” dedi. “Gitseniz daha iyi olur” dedim.
“Gazetecilere ne diyeyim?” diye üsteleyince, “Siz merak etmeyin, bu
sorunu çözerim” dedim. O da bana, “Siz bunu başarırsanız sizi Beyaz
Saray’a Basın Sözcüsü olarak öneririm” dedi. Ben de, “Merak
etmeyin, size bir şey sordurmayacağız” dedim.
Kendisini geçirdim ve gazeteciler bir şey sormadılar. Çünkü ben
daha önce Esat’taki dairemdem çıkarken gazetecilere, “lütfen bana
bugün bir şey sormayın” demiştim. Bu sözlerimi not aldıklarını
görünce, bunları bile yazmamalarını rica etmiştim. Dolayısıyla
gazeteciler o gün bana da, Sisco’ya da bir şey sormadılar.
Askeri istihbarat yeterli değildi
Bir de o dönemde Kocatepe zırhlısı yanlışlıkla batırıldı.
Rahmetli Komutan Güven Erkaya’nın kitabında şöyle bir ifade var:
“Sayın Ecevit bize yanlış emir verdi”...
Yok öyle bir şey. Yanlış, olur mu öyle şey?
Siz ‘karşı taraf ateş açmadan sakın ateş açmayın’ demişsiniz.
Şimdi biz harekât kararını verdik. O sırada Temmuz ayı ve Kıbrıs
büyük, önemli bir turizm merkezi. Yabancı turistlerle dolu... Batı
Avrupa ülkelerinden, başka ülkelerden gelen Amerikan turistlerle
dolu. Onun için ben uyardım, ‘mecbur kalmadan ateş etmeyin, orada
seçemezsiniz yabancılar mı Rumlar mı’ diye. ‘Biz uyarılarımızı
yapalım. Ancak bizim uyarılarımıza rağmen onlardan ateş gelirse o
zaman karşılık verin’ dedim. Bunu yapmasaydık felaket olurdu.
Kocatepe zırhlısının Türk güçleri tarafından yanlışlıkla
batışı ile ilgili olay nasıldı?
Bu bir İstihbarat eksikliğiydi. O harekâtta beni en çok rahatsız
eden şey, askeri istihbaratımızın yeterli olmamasıydı.
Erbakan, ‘asalım keselim’ diyordu
O dönemde hükümet ortağınız MSP Genel Başkanı Necmettin
Erbakan’dı. Çatışmaya düştünüz mü? Hükümetin ömrü de uzun
olmamıştı.
İki nedeni vardı. Bir, Af Yasası konusunda anlaşamadık,
koalisyonumuz devam ediyordu... İkincisi de Kıbrıs konusuyla ilgili
olarak anlaşmazlığa düştük.
Askeri müdahale edilmesini istemiyor muydu?
İstiyordu ama o her tarafı ‘asalım keselim’ havasındaydı. Ben,
‘ölçüyü kaçırırsak bütün dünyayı karşımıza alırız, ama ölçü içinde
yapmamız gerekir’ diyordum.
Erbakan somut olarak ne yapılmasını öneriyordu?
Aslında ciddi bir şey söylemiyordu, ‘biraz daha sert davranalım’
gibi... Somut bir şey yoktu. Fakat daha radikal izlenim vermek
istiyordu. Ben de bunu hoş görüyordum. Hakkıdır.
Ada’nın tamamını mı alalım diyordu?
Tam hatırlayamıyorum ama daha radikal görüntü vermek istiyordu. Ben
de onu yadırgamıyordum.
Harekâtın simgesi haline gelen “Ayşe Tatile Çıksın” parolasının
mucidi kim?
Mucidi, dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş ve ben. Bu şifreyi
kimse bilmiyordu. Yalnızca ben ve Sayın Güneş. Bu şifreyi en
yakınlarımız bile bilmiyordu.
Sayın Erbakan?
Hayır o da bilmiyordu?
Sabaha kadar Allah’a dua ettik
Harekât gecesi hiç uyumadınız değil mi? O geceden bir anınız
var mı?
O gece çok kötüydü. O dönemde iki askeri birlik vardı Kıbrıs’ta.
Rumlar’ın 950 kişilik, bizim de 690 kişilik birliğimiz vardı. Şimdi
biz Girne’den harekete geçtik.
Fakat tabii arada dağlar vardı. Lefkoşe’ye ulaşmak çok zordu ama
ulaşmaya mecburduk. O sırada Lefkoşe yakınındaki 690 kişilik Türk
birliği çok güç durumda kaldı, çünkü kendi başına kalmıştı. Biz
yetişemiyorduk. Ben çok kaygılıydım. Hep dua ediyorduk Allah’a,
‘başlarına bir şey gelmesin’ diye.
Sabaha kadar bekledik. Sabah aydınlığı ile birlikte yardımlarına
koşmamız kolay oldu. Onun için Annan Planı’nda askeri birlik sayısı
konusunda bugün de aynı rakamları vermeleri, son derece yakışıksız
bir şey. 950 kişilik onların, bizim 650 kişilik askeri birliğimiz
olacak.
Üstelik bunlar her istediği yere gidemeyecek. Yine aynı şeyleri
getirmek istiyorlar. Oysa bunun başımıza neler getirdiği
görülmüştür.
Denktaş haberdardı zamanını bilmiyordu.
Sayın Rauf Denktaş’la harekât döneminde bir diyaloğunuz oldu
mu?
Tabii ki oldu. Sıkı bir diyalog vardı.
Harekâtın olduğu zaman Sayın Denktaş ne yapıyordu?
Harekâta geçildiğine yönelik haber veremiyorduk ama ‘merak etmeyin,
kaygı duymayın, gerekeni yapacağız, yaparız’ diye telkinde
bulundum. Arıyorduk, kaygılanmamasını ama bir şey de sezdirmemesini
söylüyorduk.
O da zaten öyle davranıyordu. ‘Bizim dışımızda bir olaydır’ diye
kendi halkını yatıştırmaya çalışıyordu.
Müdahaleyi engelleyemedi
Kapatılan MSP ile koalisyon hükümeti kuran Ecevit’in, dönemin ABD
Dışişleri Bakanı Kissinger ile yaptığı görüşmelerin ağırlık
konusunu, Kıbrıs oluşturdu. Kissinger, Türkiye’nin Ada’ya müdahale
etmemesi için sık sık Ecevit’i ararken, yardımcısı Sisco’yu da
Türkiye’ye gönderdi.