Ecevit 11'ler hükümetini nasıl kurdu?
Abone olUzun yıllar Milliyet gazetesinde de çalışan İzzet Sedes, anılarını kaleme aldığı kitabı "Siz Türk müsünüz!"de, Ecevit'in 11'ler hükümetini nasıl kurduğunu yazıyor.
Gazeteci İzzet Sedes, "Siz Türk müsünüz! Babıali'den Avrupa
Konseyi koridorlarına, anılar, olaylar, portreler..." adlı
kitabında, yaşadığı ve tanıklık ettiği tarihi olayları ve bugüne
kadar bilinmeyen anılarını kaleme aldı. Uzun yıllar Milliyet
gazetesinde de çalışan Edes, Doğan Kitap tarafından piyasaya
çıkarılan kitabında, gazetecilikte tanık olduğu yakın tarihimizdeki
olayların yanı sıra, siyasetçilerle olan ilişkilerini, Avrupa
Konseyi'nde görevli olduğu yılları ve günümüzdeki gelişmelere
ilişkin düşüncelerini anlattı: Genelkurmay daveti Şimdi size çok az
kişinin bildiği tarihi bir olayı açıklayacağım. CHP çoğunluk
sağlayamadığı için hükümet kuramıyordu, Demirel'in kurduğu
Milliyetçi Cephe hükümeti de aralık 1977'de düşürülmüştü. Acele bir
hükümet kurulması gerekiyordu ama bunun gerçekleşmesi çok güçtü.
Ecevit sağlam olmayan bir hükümet kurmak istemiyordu. Çok uzun
sürmesi beklenen bir hükümet krizi baş göstermişti. İşte tam bu
sırada, Genelkurmay'dan evine bir telefon gelmişti, komutanların
kendisiyle özel olarak konuşmak istediğini söylemişlerdi. Durumdan
kimsenin haberi yoktu, bu istek üzerine Ecevit kimseye haber
vermeden tek başına Genelkurmay'a gitti. Davetin nedenini bilmiyor
ve kuşkulanıyordu da. Evden çıkarken eşine, eğer bir saat içinde
kendisinden ses çıkmazsa, partinin genel sekreteri Mustafa
Üstündağ'a haber vermesini söylemişti. CHP Genel Başkanı askerler
tarafından karşılanışını, daha ileri bir tarihte gülerek bana şöyle
anlatmıştı: Merdivenlerin önünde otomobilden inince bir subay selam
vererek karşıladı. Yukarı çıktığımda bu kez bir albay selam durarak
çok nazik bir şekilde, "Hoş geldiniz sayın Ecevit" dedi ve beni
Genelkurmay Başkanı'nın odasına aldı. İçeri girince bir de gördüm
ki, tüm komuta kademesi orada, ayakta beni bekliyorlar... Ne
diyecekler diye beklerken, Genelkurmay Başkanı söz aldı ve ne yapıp
yapıp çok acele bir hükümet kurmam gerektiğini söyledi. Ülkenin
beklemeye tahammülü yoktu. Diğer komutanlar da aynı
düşüncedeydiler. Bunun üzerine bir şekilde hükümeti kurmayı kabul
ettim. Sonra birden aklıma saatime bakmak geldi, Rahşan'a verdiğim
sürenin bitmesine beş dakika kalmıştı. Eğer benden ses çıkmazsa
partiye haber verecekti. Bu demekti ki, basın dahil herkes bu
ziyaretten haberdar olacaktı. Generallere, hemen bir telefon etmem
gerektiğini söyledim ve odadan çıkarak yaverin masasından Rahşan'ı
aradım ve ona kısa bir süre sonra geleceğimi söyledim. O da
rahatladı... Sedes kimdir? 1928'de İstanbul'da doğan Sedes,
Galatasaray Lisesi'ni ve hukuk fakültesini bitirdikten sonra,
Strasbourg Üniversitesi Uluslararası Basın Enstitüsü ve New York
Columbia Üniversitesi Basın Enstitüsü'nden sertifikalar aldı.
Anadolu Ajansı'nda başladığı gazeteciliği, Dünya, Vatan ve
Milliyet'te sürdüren Sedes, Milliyet Gazetesi Ankara Temsilciliği
ve AA Genel Müdürlüğü de yaptı. Sedes, halen Marmara ve Yeditepe
üniversitelerinde protokol, sosyal bilimler, dış ilişkiler ve
gazetecilik dersleri veriyor. Sağcıların silahı nereden? Avrupa
Konseyi Parlamentosu Başkanı Avusturyalı Karl Cernetz, 1975 yılında
Ankara'ya gelip hükümeti tanımak istedi... Cumhurbaşkanı Fahri
Korutürk, Başbakan Süleyman Demirel'den sonra Başbakan Yardımcısı
Alparslan Türkeş'e gittik. O günlerde ülkemizde sağ-sol çatışmaları
çok sertleşmişti... Türkeş'e, "Sayın Bakan, bu çatışmalar nedir, bu
gençler silahları nereden buluyorlar?" diye sordu. MHP genel
başkanına göre, solcular komünist dünyadan yardım görüyor ve
silahlandırılıyorlardı. Başkan Cernetz, sağcıların silahları
nereden bulduklarını sorunca, aldığı yanıt çok ilginçti. Türkeş,
"Solcuların hücumları karşısında, gençlerimiz, evde babalarından
kalma silahları, tüfekleri topluyorlar ve mukabele ediyorlar"
yanıtını verince, Cernetz çok şaşırdı ve "Demek bu kadar basit"
demekle yetindi. .... Cernetz sağ bir partinin üyesiydi.
Başbakanlık'tan çıkarken bana, "Bu adam beni çok mu saf gördü de,
bu kadar ilkel ve anlamsız, insanı aptal yerine koyan yanıt verdi"
dedi ve üzüntüsünü belirtti. İnönü'nün muskaları! Bir sabah
Hürriyet gazetesini açtım, şu manşetle karşılaştım: "İnönü kalp
krizi geçirdi." Ankara birbirine giriyor, öldüğü dahi
konuşuluyordu... Foto muhabirimiz Asaf Uçar'ı alarak Pembe Köşk'e
gittim. Son derece şık, bej renkli kalın yün bir pijama giymiş,
koltukta oturuyordu. 'Geçmiş olsun Paşam' diyerek fotoğrafını
çekmemiz gerektiğini söyledim. 'Daha ölmedim, görüyorsun' dedi.
Büroya geldim, Asaf resmi getirdi, oturduğu koltuğun arkasındaki
duvarda asılı, eski Türkçe "Bismillahirrahmanirrahim" yazılmış,
çerçeve içinde bir yazma görünüyordu. Resim ertesi gün Milliyet'te
yayımlandı. Sabah büroya girdim, Toker telefon etti, 'Paşa çok
kızgın, hemen seni bekliyor' dedi. Odasının kapısından içeri
girince, daha 'merhaba, hoş geldin' falan demeden bana şunları
söyledi: "Bu odaya, yatak odama giren ilk gazeteci sensin, bunu
bana nasıl yaparsın?" Pijamasının içinden, boynuna asılmış bir
muska çıkardı. 'Her tarafım muskalarla doludur, eşim hanımefendi
her tarafımı muskalarla donatır, ama bunu kimse bilmez. Sana çok
gücendim" dedi. milliyet