e-muhtıranın perde arkası!
Abone ole-muhtıra yayınlanalı tam iki yıl oldu. Peki o gece Genelkurmayda, Ak Parti'de, CHP'de durum neydi? Dakika dakika o gece;
GENELKURMAY BİLDİRİSİ |
Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde saat 23.17’de
yayımlanan 27 Nisan 2007 tarih ve BA-08/07 numaralı metin şöyle
başlıyordu: “Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak
üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba
içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde
artırdıkları müşahede edilmektedir.” 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile Kutlu Doğum haftası etkinliklerinin çakışması, aynı günde Kur’an okuma yarışması düzenlenmesi; Mardin, Gaziantep, Diyarbakır, Ankara, Denizli gibi illerde gerçekleştirilen etkinlikler ‘devletin temel niteliklerini aşındırmaya yönelik irticai anlayış’ olarak özetlenmişti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de değinen bildiri şöyle bitiyordu: “Son günlerde Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişeyle izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, TSK bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. (…) TSK, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusunda sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.” |
27 NİSAN’A NASIL GELİNDİ?
Bu bildiri yayımlanmadan önceki tablo az çok şöyleydi:
24 Nisan’da “Adayımız Abdullah Gül kardeşimdir.” diyerek sondönemeçte AK Parti’nin cumhurbaşkanı adayını duyurmuştu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Böylece aylardır yürütülen ‘aday olacak, olmayacak’ tartışmaları da bitmişti. O güne kadar, aday olmazsa nedenini Türkiye’ye ben anlatacağım diyen CHP lideri Deniz Baykal’ın tavrı ise zafer kazanmış bir komutanınkini andırıyordu. Baykal’ın önce Abdullah Gül’ü küçümseyen ifadeler kullanması, sonra Gül’ün liderler turu esnasında kendisini ziyaretinde “367’yi bulamazsanız konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğiz.” demesiyle siyasi tansiyon yükselmişti.
Haftanın en yoğun günü kuşkusuz 27 Nisan Cuma’ydı.
Gazeteci Taha Akyol’un tabiriyle öğlen saatlerine kadar AK Parti 367’yi sağlamış, hatta geçmiş gözüküyordu. Ancak birinci tur yapıldı, tek aday olan Gül 361 oy aldı. Ve CHP akşam saatlerinde 367 toplantı yeter sayısı iddiasıyla Cumhurbaşkanlığı seçimini Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Gece yarısı gelen o bildiriye kadar 27 Nisan’ın siyasi tablosu buydu.
GECE YARISI BİLDİRİSİNİN HİKÂYESİ
Peki, 27 Nisan’a giden süreçte neler yaşanmıştı? Önce bildiriyi yayımlayan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) içinde olanlardan başlamak gerekiyor.
O gece Cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle ilgili haberlerin ardından kimsenin gözü televizyonda değildi. Ancak kulağı telefonda olan savunma muhabirlerinden bir grup, gecenin ilerleyen saatlerinde Genelkurmay’ın internet sitesine konacak bir açıklamayı beklemeye çoktan başlamıştı.
GAZETECİLER BİLDİRİYİ BEKLİYORDU
CEVAP METNİ |
Demokrasi tarihinde ilk olan metin Erdoğan, Gül ve Müsteşar
Ömer Dinçer’in kaleminin izlerini taşıyordu: “Dün Genelkurmay
Başkanlığı tarafından çeşitli konulardaki görüşlerini ifade eden
bir açıklama, basın yayın organlarına gece yarısı verilmiş ve
Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yayınlanmıştır. Bu
açıklama hükümete karşı bir tutum olarak algılanmıştır. Kuşkusuz
demokratik bir düzende bunun düşünülmesi bile yadırgatıcıdır.
Öncelikle şunu söylemek isteriz ki Başbakan’a bağlı bir kurum olan
Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir konuda hükümete karşı bir
ifade kullanması demokratik bir hukuk devletinde düşünülemez.
Genelkurmay Başkanlığı hükümetin emrinde, görevleri Anayasa ve
ilgili yasalarla tayin edilmiş bir kurumdur. Anayasamıza göre
Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakan’a karşı
sorumludur. Bu metnin basın yayın organlarına verilmesi ve
Genelkurmay’ın internet sitesinde yayınlanmasındaki zamanlama
manidardır. Güven ve istikrarı zedeleyenler ülkemizin ve milletimizin âli menfaatleri bakımından doğuracağı olumsuz sonuçların sorumluluğunu da yükleneceklerini bilmelidirler.” |
GAZETECİLER BİLDİRİYİ BEKLİYORDU
Sabah Gazetesi muhabiri Metehan Demir’in Habertürk’ün canlı yayınına bağlanmasıyla 27 Nisan e-bildirisinin medya ayağındaki gelişmeler de başlamış oldu.
Aynı saatlerde bildiriyi bekleyen gazetecilerden biri olan Kemal
Yurteri, “Bir bildiri havası vardı; ama iddia edildiği gibi bir
darbe havası yoktu.” diyor.
Kemal Yurteri, bildirinin bu kadar çok ses getirmesini konjonktüre,
siyasi aktörlerin gücüne ve hukukî tartışmaya (367 yeter sayısı)
bağlıyor: “Bir yandan cumhurbaşkanı kim olacak tartışması var.
Diğer yanda 367 krizi ve hukukî bir tartışma. Sezer’in seçildiği
dönemde de TSK taraf olduğunu komutanlar bildirisiyle ortaya
koymuştu; ama bu kadar ses getirmemişti. Genelkurmay o zaman da
taraf oldu, izlediğini söyledi, isim zikretmedi. Biz de önceki
tecrübelerimize dayanarak bu Cumhurbaşkanlığı seçiminde de
Genelkurmay’dan bir değerlendirme yapmasını bekliyorduk.”
BÜYÜKANIT KONUTUNDAYDI
Yurteri’ye göre bildirinin internete başkalarınca konduğu gibi
iddialar spekülasyondan ibaret: “Aksi olsa komuta kademesi bu bizim
görüşümüz değildir, derdi. Ben şunu biliyorum; bu bildiri
hazırlandı, birinci başkanın onayı bekleniyordu. Hatta Genelkurmay
Başkanı Büyükanıt karargâhında değildi. Konutundaydı. Yayımlanması
konusunda izin verdi, görüşünü belli etti. O saatte internet
üzerinden açıklama yapıldı.”
KUR'AN KELİMESİNDEN TASHİH VARDI
GECEYARISI HATASI
Peki neden gece yarısı seçildi açıklama için? Yurteri, bildiri
zamanlamasının 23.17 olmasının, değerlendirmelerin o saatte sona
ermesinden kaynaklandığını düşünüyor: “Geç olmasının hiçbir
avantajı yok. Akşam saatlerinde hazırdı. Belki aralarında
konuştular. Metin tekrar yazılmış olabilir. Bir komutanın bir kere
daha görüş vermesi beklenmiş olabilir. Ama enteresandır, bu saatte
hiç bildiri olmamış. Bir yetkilinin söylediği bir şey değil, ama
benim hissettiğim kadarıyla bunun bir usul ve yöntem hatası
olduğunu, belki zamanlama hatası olduğunu daha sonra kendileri de
kabul ettiler.”
KUR'AN KELİMESİNDE TASHİH VARDI
27 Nisan sürecini değerlendiren bir başka gazetecinin yorumu ise daha farklı. Ona göre bu metin oluşmadan birden fazla toplantı yapıldı. Son toplantı da cuma günü gerçekleştirildi. Ve nihai metin ortaya çıktı. O gece yarısı metnin yayımlanmasından sonra içinde çok küçük bir ‘tashih’ de yapıldı. Metnin üçüncü paragrafında “Kur’an okuma yarışması” ifadesinde Kur’an ilk metinde küçük harflerle ‘kuran’ şeklinde yazılmıştı. Sonra bu metin değişti.
AK PARTİ'DE NELER YAŞANDI?
[PAGE]
AK PARTİ'DE ALARM
Peki AK Parti kanadı bildiriden nasıl haberdar oldu, o gece neler
yaşandı? Parti kurmaylarından önemli bir isim, bildirinin AK Parti
üst kadrolarınca duyulmasıyla birlikte tam bir alarm hâli
yaşandığını anlatıyor. O gece bütün basın yayın kanalları (ulusal
ve uluslararası) en hassas şekilde izlenmiş. Bir ekip de sabaha
kadar çalışma yapmış. Ağustos 2007’de Neşe Düzel’e verdiği
röportajda bildiriyi ilk öğrendiği iddiasıyla konuyu anlatan
gazeteci Metehan Demir şahit olduğu saatlerin bir kısmını şöyle
anlatmıştı: “Bildiriyi doğrusu ummuyorduk. Hatta bildirinin
haberini bana daha düşük rütbeli bir subay verecekmiş. Ama komutan
ben veririm demiş. Bayağı kuvvetli bir general haber verdi bana.
‘Biraz sonra bayağı net, açık uyarılarla dolu bir açıklama
yapılacak. Bir buçuk saate kadar geliyor açıklama’ dedi.
Çok şaşırdım, neredeyse fenalık geçiriyordum. Sigara içtim,
sakinleştim. Düşünsenize bir buçuk saat sonra ülkede çok büyük
zelzele yaşanacak. O sırada Habertürk’ten Saynur Tezel aradı. Ben
onun programına değerlendirmeler yapıyorum. Yayında bunu söyleyeyim
de topu üzerimden atayım dedim. Söyledikten sonra ortalık
dalgalandı.”
BAŞBAKAN BÜYÜKANIT'A ULAŞAMADI
Demir, iddiasına göre Başbakan’a yakın iki isimle (biri Ömer Çelik) birlikteydi. Habertürk’ün haberi onlara cep mesajı olarak gelince hemen Başbakan’ı aramaya kalkmışlar. Başbakan Genelkurmay Başkanı’nı telefonla aramış ve ulaşamamıştı. Parti kaynakları bu sözlerin Demir’in yaşadığı ana ilişkin doğru bilgiler içerebileceğini; ama fotoğrafın bütününü yansıtmadığını söylüyor:
SEZER DE TELEFONA ÇIKMADI
“Farklı kaynaklardan da bilgi alınmıştı. Ve o gece sadece
Genelkurmay Başkanı da aranmadı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da (Ahmet
Necdet Sezer) telefonlara çıkmadığını o zaman duyduk.” Yani kriz
anında Sezer telefonlara çıkmamıştı. Oysa gece gerçekleşmeyen
görüşmelerden biri cumartesi günü Erdoğan-Büyükanıt arasında
yapılmış ve basına “Sayın Başbakan, Sayın Genelkurmay başkanı ile
faydalı bir görüşme yapmıştır.” şeklinde yansımıştı.
O GECE CHP'DE NELER YAŞANDI?
BAYKAL BİLDİRİYİ NASIL ÖĞRENDİ?
28 ŞUBATLA 27 NİSAN ARASINDAKİ FARK |
28 Şubat sürecini en iyi bilen isimlerden dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu 28 Şubat ile 27 Nisan arasındaki farkı şöyle anlatıyor: “28 Şubat’ın psikolojik harekâtının içinde Fadime Şahinler, Ali Kalkancılar vardı. Yine medya çok kullanıldı. Ama 27 Nisan’da Cumhuriyet mitingleri, vatansever veya Kuvayı Milliye ismini alan dernekler vardı maalesef. Sonradan yargıyı da kullandılar. Asker 2003 ve 2004’teki darbe teşebbüsleri ile belli bir sıkıntının içine girmişti. Ama bu kez yargı öne çıktı.” Orakoğlu, tıpkı 28 Şubat’ta olduğu gibi e-bildiride de bazı gazete/gazetecilerin önemli rolü olduğuna; ancak hükümetin ‘demokrasiyi kuşatan dik duruşuyla’ sıkıntının en hafif düzeyde atlatıldığına dikkat çekiyor. |
O gece neler yaşandığını ise aylar sonra CNN Türk’te bir programda cevaplayıp bildiriye ilişkin net bir tutum takınabildi: “27 Nisan bildirisini üzüntüyle karşıladım. Alkışladığım şeklinde iddialar var. Yok, öyle bir şey. Kayıtlı olan tek bir bilgi budur.”
O dönemde CHP liderinin bildiriden erken haberdar olduğuna dair kimi gazetelerde haberler de çıktı. Baykal, bu konuya ilişkin ise şu değerlendirmeyi yaptı:
“Hiçbir şekilde bu bildiriden ne özel olarak ne dolaylı olarak
kesinlikle haberdar değilim, bana bildirilmiş değil. Bu bildiriyi
iletişim danışmanımız Sayın Baki Özilhan’ın gece telefonuyla
öğrendim. Kendisi tanığıdır. Büyük hayretle ve üzüntüyle aldım.
Israrla bazı sorular sordum. Yani neyi esas alıyor,
cumhurbaşkanlığı seçimiyle mi ilgili, oku dedim, uzun dedi. Kritik
bölümleri oku dedim. Kritik bölümlerini okumaya başladı. Konunun
önemi anlaşıldı, derhal ilgili televizyon kanallarına bakarak
yakaladım ve televizyonda izledim. Benim için tam bir sürpriz
olmuştur. Böyle bir bekleyiş içinde özel olarak kesinlikle
değildim. Bunu herkesin çok iyi bilmesini istiyorum.”
Ersönmez Yarbay:BAZILARI ‘ADAYLIKTAN ÇEKİLME, GÜL YÜZDE YÜZ
OLMAYACAK’ DEDİ
AK Parti’de Cumhurbaşkanlığına ilk aday olan isim Ankara
Milletvekili Ersönmez Yarbay’dı. Son güne kadar adaylığını sürdüren
Yarbay, Abdullah Gül’ün adaylığı kesinleştikten sonra çekildi. 27
Nisan’da yaşananları anlatırken önemli bir ayrıntıyı aktarıyor:
“Bana bir kısım kişiler gelip, adaylıktan çekilme; Abdullah Gül,
yüzde yüz cumhurbaşkanı adayı olmayacak, dedi.” Yarbay, kendisine
bunu söyleyenlere, “Ben kendi imzam ve irademle aday oldum. Ama
Gül’e 350 milletvekili imza verdi. Birincide olmaz, ikincide olmaz,
üçüncüde seçilir.” cevabını verir. Bunun üzerine onlardan biri
şöyle konuşur: “Biz her türlü tedbiri aldık.” O gece bildiri
yayımlanınca cuma sabahı duyduklarını düşünüp derinden bir iç
çekerek ‘Allah Allah’ deme ihtiyacı hisseden Yarbay, Gül’e can
güvenliği konusunda tedbir alması gerektiği uyarısında bulunur. “O
da gereken tedbirleri aldı” diyor.
FİİLİ DARBE ÖNLENDİ
Bülent Orakoğlu: GECE YAYIMLANAN E-MUHTIRA İLE FİİLİ DARBE
ÖNLENDİ
Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakoğlu, e-muhtıra
ile fiili bir darbenin önlendiğini iddia ediyor. Ona göre komuta
kademesinde 28 Şubat’ın paşaları olsaydı darbe olacaktı. Muhtıranın
elektronik olarak verilmesi ordu içindeki ayrılığı gösteriyor:
“Muhtıranın veriliş şekli, TSK’da ortak bir değerlendirme olup
olmaması konusunda bende kuşku uyandırdı. Çünkü Genelkurmay Başkanı
adına bir muhtıra koyuluyor. Ama bunu kim, nasıl koyuyor
bilinmiyor. Bununla ilgili Genelkurmay Başkanı’nın son anda bilgisi
olduğu gibi bir kanaat oldu bende. Bence bu olayı darbeden çıkaran
Büyükanıt oldu.” Orakoğlu e-muhtıranın görünmeyen tarafında yabancı
güçlerin olduğunu düşünüyor. Ona göre e-muhtıraya psikolojik
harekatlarla zemin hazırlayan unsur EMASYA (Emniyet Asayiş
Yardımlaşma) oldu. EMASYA ile 28 Şubat’a ortam hazırlayan Batı
Çalışma Grubu’nun (BÇG) aynı işlevi gördüğünü savunuyor. Yani BÇG
28 Şubat’a, EMASYA ise 27 Nisan muhtırasına gerekli zemini
hazırladı.
Bu yapıların nihai amacını ise şöyle özetliyor: “Millet iradesine
inanmayan bir güç var. Genellikle askerin içinde. Ama siviller de
var. Daha çok askerin üzerinden bu çalışmalar yapılıyor. 367
sürecinde göz göre göre hukukun üstüne çıktılar. O güç diyor ki ben
ne istersem o olur. Hukukun da demokrasinin de üstündeyim. BÇG
kurulurken ülkeyi darbeye götürme amaçtı. Bahsettiğim EMASYA da
aynı şeyi yapıyor.”
Hüseyin Kocabıyık: 28 NİSAN DEVLET AKLININ VARLIĞINI GÖSTERDİ
27 Nisan sürecini toplumsal dinamikler açısından tarif eden siyasi
analist Hüseyin Kocabıyık, hükümetin 28 Nisan’da cevabî metniyle
‘devlet aklının içinde sağduyulu bir kesimin varlığını’ gördüğünü
söylüyor: “28 Nisan’da tarihte ilk kez sivil toplum ve sokaktaki
insan, 27 Nisan’daki girişimi, Meclis’te oynanan oyunu, Anayasa
Mahkemesi’nde olup bitenleri sessiz karşılamadı. Olağanüstü bir
iletişim işledi. En küçük esnaftan köylüye kadar sağcısı solcusu bu
oynanan oyuna tepki gösterdi. Millet ilk kez aslında bu işe hayır
dedi. 28 Nisan’ın en önemli cevabı millet aslında. Zaten 27 Nisan
daha kuvvetli bir organizasyonun adıydı. Yani 2004’te yapılamayacak
şeyi yapmaya niyetli bir hareketti. Milletin bu tepkisinden dolayı,
püskürtüldü bu hareket.” Kocabıyık’a göre 27 Nisan’ın iki önemli
siyasi aktörü vardı: Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar. Ancak 28 Nisan’ın
aktörü millet ve Abdullah Gül oldu.