Dursun Çiçek'ten mektup var
Dursun Çiçek, devre arkadaşlarına bir mail gönderdi.Çiçek, belge ve 'ıslak imza öyküsünü' anlattı.
Bugün köşemizi; ıslak imza olayının kahramanı Albay Dursun
Çiçek'e ayırdık. Çiçek, bir mektup kaleme aldı. Aynı zamanda
avukatı olan kızı İrem Çiçek imzasıyla yakın silah arkadaşlarına
gönderilen bu mektup, bizim elimize de ulaştı.
Hakkında her yerde her türlü haber çıkan Çiçek, iddialar ile ilgili
çok az açıklama yaptı. Merak edilenler kadar savunma hakkını
kullanması açısından da yaptığı bu açıklama önemli.
İFTİRA VE YARGISIZ İNFAZ
Mektubun girişini bizzat Dursun Çiçek, kaleme aldı. Çiçek, "Taklit
ıslak İmza hikayeleri son hafta içinde yine yoğunlaştı. Konu
hakkındaki gerçekleri öğrenme, iftira ve yargısız infazlara direnme
adına bu konudaki hukuk mücadelesi hakkında sizleri bilgilendirmek
maksadıyla aynı zamanda kızım olan avukatım tarafından hazırlanan
bilgi notunu sizlerle paylaşmanın bir görev olduğunu düşünüyorum.
Bütün baskı ve iftiralara rağmen "Orduya ve millete sadakatle
hizmete, emir komuta sisteminde ülkemize hizmete etmeye" devam
ediyoruz. Bu hukuk mücadelesini sonuna kadar sürdürmek ve yalancı
ihbarcıların mumunu söndürmek için verdiğiniz her türlü manevi
destek ve dayanışma için çok teşekkür ediyor, sağlık ve başarı
dilekleriyle sevgi ve saygılar sunuyorum..." dedi.
İşte kelimesine dokunmadan aldığımız, Çiçek'in mektubu:
İŞTE O MEKTUP
Hem müvekkilim hem de canımdan
çok sevdiğim babam üzerinde oynanan anlam veremediğimiz bu
komplolarla her zaman en güçlü şekilde mücadele edeceğimizi
herkesin bilmesini isterim. Ve bir sabah kalktığınızda
adınızın daha önce hiç görmediğiniz bir yazının altında olduğunu
gördüğünüzde, hiç suçunuz yokken ve hiçbir delil olmadan hakim
karşısında kendinizi savunmak zorunda bırakılabileceğinizi ve
kiminle mücadele ettiğinizi bile bilmediğiniz bir ortamda yapılan
haksızlık karşısında herkese karşı savaşmak zorunda olduğunuzu
hissetmenizi ve içinde bulunduğumuz bu durumun zorluğunu anlamınızı
temenni ederim.
TAKLİT ISLAK İMZANIN GERÇEK HİKAYESİ
1. İnsanlık onuruna, akıl ve mantığa, demokrasi ve insan
haklarına, hukuk devleti ve adalet ilkelerine, hiç bir yasal delile
dayanmayan iftira ve karalama kampanyaları ile, bir kısım medyayı
yargısız infaz aracı olarak kullanarak, yazılmayan planı yazılmış,
imzalanmayan belgeyi imzalanmış, işlenmeyen suçları işlenmiş olarak
göstermede çok mahir olan bazı odakların milletin gözü önünde
ortaya koydukları bu oyunları, yine insanlık ve kamu vicdanı adına
araştırmaya ve gerçeklerin peşinde olmaya davet ediyoruz.
İLK DEFA GAZETEDE GÖRDÜ
2. Müvekkilim gibi, bir çok insanın ilk
defa bir gazete de gördüğü sahte planının, taklit imza
dışında hiç bir yasal delil olmamasına rağmen gerçek olduğunu iddia
eden, soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunu işlemeyi alışkanlık
haline getiren, yargıya müdahale ve yargıyı etkileme suçlarını
kamuoyunu bilgilendirme olarak yorumlayan, suçsuzluk karinesini
hiçe sayarak iftira atılan kişileri suçsuz olduğunu ispata zorlayan
ve bu baskılar sonucu gerçekleşen onur intiharlarına yamyamlar gibi
alkış tutan, yargısız infazları gazetecilik olarak yorumlayan,
insanlık dışı davranışlar gösteren kişilere yasaları kim
uygulayacak? Kamu vicdanı dışında bahse konu suçları soruşturacak
ve yargılayacak bir makam arıyoruz. Ama her geçen gün
ümitlerimiz azalıyor, sabrımız tükeniyor. İddialarını ispatlamak
zorunda olanlar, gerçeklerin ortaya çıkması ve adaletin tecelli
etmesini önlemeye ve milletin gözünün içine bakarak yalan söylemeye
devam ederken, iftiralara maruz kalanlar her türlü araştırmanın
sonuna kadar yapılmasını ve yargısız infazın önlenmesini
istiyor. Ama gizli bir güç sadece imza ile uğraşıken,
diğer delillere ulaşılmasını sağlayacak kriminal ve elektronik
analizlerin yapılmasını ve tartışılmasını bu güne kadar önlemeyi
başardı. Ama artık yolun sonuna yaklaşıldı. Sahte ıslak
imzanın gerçek hikayesini yakında herkes öğrenecek ve son gülen tam
gülecek.
ÇİFT KİLİTLİ KASADAN
3. Önce bir fotokobisi, devletin Cumhuriyet
Savcısının sorumluluğunda yapılan bir aramada ele geçtiği iddia
edilen meşhur “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” neden hukuki işlem
yapılması yerine bir hafta sonra yayın için bir gazeteye servis
edildi? O fotokopi plan Cumhuriyet Savcısının sorumlu olduğu,
namusu gibi korumak zorunda olduğu dosyadan çıkarak o gazeteye
nasıl ve niçin gönderildi? Üzerinde hiç bir tarih olmayan ve askeri
yazışma usullerine uymayan planın Nisan 2009 ayı içinde Genelkurmay
Karargahında hazırlandığına kim karar verdi? Aradan geçen
dört ay sonra bir ihbarcı tarafından müvekkilimin
odasındaki çift kilitli dolaptan, müvekklimin haberi olmadan
imhadan kurtarıldığı iddiası ile bir zarfa konularak İstanbul'daki
Cumhuriyet Savcısına nasıl ulaştırıldı? Neden dört ay
beklendi? Müvekkilimin ısrarlı taleplerine rağmen; “Islak imzalı
plan” hakkında; gerek fotokobisinin ve gerekse ıslak imzalı olduğu
iddia edilen kopyasının, komplo kokan ele geçiriliş süreçleri niçin
sorgulanmıyor? Beş yaşındaki çocukların bile inanmadığı bu
hikayelere, bu devletin hukuk adamları, savcıları ve yöneticileri
neden inanmak zorunda bırakılıyor? Tüm iddialara ve yargısız
infazlara rağmen neden müvekkilim Türk Milleti adına yargılama
gücünü kullanan adli ve askeri mahkemeler tarafından serbest
bırakılıyor? İmza iddiaları dışında söz konusu planın müvekkilim
tarafından hazırlandığını ortaya koyan tek bir yasal delil var mı?
Düşünmek ve insan olmak, benzer sorulara cevap arayarak gerçeklerin
peşinde olmaktır. Bu güzel ülkenin onurlu ve dürüst tüm
insanlarını, gerçek ve mantık dışı iddialara dayalı olarak devam
eden “Islak İmza” pembe dizisinin gerçek boyutunu
sorgulamaya davet ediyoruz.
PARMAKİZİ ANALİZİ
4. TRT'de bir canlı yayında; “Islak imza önem arz
ediyor. Kilidi o açacak. Adli tıp raporunun gereği yapılmalı.
Askeri yargının ıslak imzaya ilişkin olarak Adli Tıp'ın raporunu
dikkate alması gerekir. Bakın geçen hafta 8 subay davet edildi.
Sonra iki subay daha dinlendi. Demek ki süreç devam ediyor. Bu
hafta içerisinde kim bilir kimler davet edilecek?” şeklinde yapılan
açıklamalar doğrudan doğruya bağımsız yargıya açık bir müdahale,
yargıyı baskı altına alma ve yönlendirme suçu değil mi?. Gizli
olması gereken hazırlık soruşturmasının temel unsurlarından biri
olan ve kamu vicdanında şaibeli hale gelen ve özellikle imza
analizlerine dayanan raporların, ilgili kamu görevlilerine
ulaştırılmadan önce medyaya servis edilmesi hiç şüphe çekmiyor mu?
Defalarca talep edilmesine rağmen; plan üzerinde, parmak
izi, kağıt, mürekkep, bilgisayar ve yazıcı, ibarcının gönderdiği
zarfta ve planda aynı şekilde parmak izi, tükürük, hangi
postahanaden gönderildiği, yazıların ve kağıdın kullanılma tarihi
gibi diğer incelemeler neden yapılmıyor? Bir gizli güç
gerçeklerin ortaya çıkmasını ve ısrarla talep edilen imza dışındaki
analizlerin yapılmasını önlüyor? Bu güç, bu gizli el kimin eli?
Sadece imza analizleri yapılıyor. Çünkü müvekkilimin imzası teknik
imkanları ve yetkileri fazla olan birileri tarafından o kağıt
parçasına imza taklit makinası kullanılarak itina ile kopyalandı. O
yüzden o ıslak imzalı sahte planda tek gerçeğe yakın olan şey, çok
iyi takit edilmiş olan imzadır. Bu komployu hazırlayanlar ve bu
oyuna destek verenler işte bu gerçeği çok iyi bildikleri için
sadece imza gündemde tutuluyor. Bakın raporlara, gazete
başlıklarına, varsa yoksa ıslak imza, başka bir sorgulama yok. En
son yine önce bir gazeteden öğrendiğimiz Jandarma Kriminal Raporun
açıklanması, soruşturmanın gizlilliğinin alenen ihlal edilmesi,
yani suç üstü hali değil de nedir? Bu işlenen suçun hesabını kim
soracak. Raporda imza ile ilgili alt başlıklarda her şey
müvekkilimin imzasına benziyor diye değerlendirilirken, neden
sonuçta da imza müvekkilimin imzasına benziyor denmiyor da eli
ürünü olduğu kanaati yazılıyor. Kamuoyunun gerçekleri öğrenmesi
adına bahse konu raporların tamamının açıklanmasını istiyoruz. Öyle
içinden seçilmiş özel bölümlerin yargısız infaz için bazı
gazetelere sızdırılmasını nefretle kınıyoruz. Yasal olarak bu
suçları soruşturmak zorunda olan Cumhuriyet Savcıları ve diğer kamu
görevlileri niçin görevlerini yapmıyor ve yargısız infazların devam
etmesine göz yumuyor?
SAVCILARA 4 ŞİKAYET
5. Dokuz aydır tüm arama, dinleme ve sorgulamalara
rağmen “Sahte Islak İmza” hikayesi dışında hiç bir yasal delil
olmadan müvekkilimin tutuklanması talebi, iki kez nöbetçi hakimlar
tarafından dosya incelenmeden onaylanmış, ancak kısa sürede bu
yanlış karar adil yargı tarafından mahkeme kararı ile
düzeltilmiştir. Müvekkilimin delil olmadan kısa süreli de olsa
tutuklanmasına neden olan Savcı ve Hakimler hakkındaki
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yapılan ve dört kez
tekrarlanan suç duyurularını sekiz aydır sonuçlandırmayan Adalet
Bakanlığı ismine ihanet etmiyor mu? Görevlendirilen
Müfettişlerin maksadı bizi oyalamak ve kandırmak mıydı? Nerede o
yüce, tarafsız ve bağımsız adalet? Bir kısım medya tarafından
aylardır süren yargısız infazı ve karalama kampanyasını, görevini
ihmal ederek engel olmayan RTÜK hakkında tarafımızdan yapılan suç
duyurusu üzerine soruşturma açma isteğinde bulunan Cumhuriyet
Savcısının talebini geri çevirenler; adaletin tecellisini önlemeye,
kamu vicdanını sızlatmaya ve yargısız infazların sürmesine hizmet
eden kişilerden olmuyor mu? Bu durumda Adaletten, insanlıktan ve
hukuktan söz etmeye hakları var mı?
HUKUK HERKESE GEREKİR
6. Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe
hiç kimsenin suçlu ilân edilmemesi veya suçluymuş gibi
gösterilmemesi, insan onuruna ve temel insan haklarına saygılı
olunması insanlığın, demokrasi ve hukuk devleti olmanın temelidir.
Hukuk ve adalet herkese lazımdır. Günümüzde kendisini çok
güçlü gören, anayasa ve yasaların üstünde olarak düşünenlerin de
geçmişte olduğu gibi gelecekte de hukuk ve adalete ihtiyacı
olabileceğini unutmaması gerekir. Hiç bir yasal delil
niteliği taşımayan faili meçhul bir ihbar mektubunun ekinde
gönderildiği hikayesi ile millete yutturulan bir sahte belge
gerekçe gösterilerek, bu ülkeye canı ve kanı pahasına hizmet etmiş
bir subayı yargısız infaza zorlayanlar, erinde gecinde ilahi
adaletten kaçamayacak ve kamu vicdanında mahkum olacaklardır. Şimdi
ıslak imza iddiaları ile sağa sola haksız yere saldıranlar ve
kendileri gibi düşünmeyen gazetecileri linç etmeye çalışan sözde
demokrasi ve insan hakları aşığı gazetecileri hayretle izliyoruz.
Gerçekler mutlaka ortaya çıkar ve atılan çamur ruhu
pislenmemiş insanlara yapışmaz. Gerçekler ortaya çıktığında ne
yapacaklarını merakla bekliyoruz?
BELGE GERÇEK DENMEDİ
7. Bazı köşe yazarları o sıcak köşelerinden ahkam
kesiyorlar. Neden Kurmay Albay Dursun Çiçek'in açığa alınmadığını
soruyor ve kuruma ısrarla baskı yapmaya kalkışıyorlar. Hak ve
adalettten, insan hakları ve demokrasiden bahsedenler, müvekkilimin
yıllardır alın teri ve hakkı ile kazandığı mevkisini, saygınlığını
ve yaşamını elinden almaya, aldırtmaya çalışıyorlar. Kurumlara akıl
vermeye kalkıyorlar. Biraz kendilerine baksalar, açığa alınmanın ne
demek olduğunu okuyup öğrenseler, bir zahmet biraz insaflı ve
vicdanlı olsalar böyle alçakça baskılar yapmazlar. Genelkurmay
Başkanlığı 01 Mart 2010'da bir açıklama yaptı. Bugün de İnternet
sitesinde yayınlanan bu açıklamayı okuyan okur yazar
birisi, eğer beyni ve vicdanı birilerine kiralanmamışsa, o
açıklamayı okuduğunda, Genelkurmay Başkanlığı sahte belgenin gerçek
olduğunu kabul etti diye yazamaz, yazmamalı. Açıklamada
yer alan “Şubat 2010 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından “Belge”nin Genelkurmay Askerî Savcılığına gönderilmesini
müteakip, söz konusu belgenin ıslak imzalı aslının mevcudiyeti
iddialarını doğrulayabilecek bazı delillerin elde edilmesi
nedeniyle, 24 Haziran 2009 tarihli karara esas teşkil eden
gerekçelerin yapılmakta olan soruşturmada geçerliliğini yitirmiş
olduğu dikkate alınmış ve Genelkurmay Askerî Savcılığınca verilen
“Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı” kaldırılmıştır.” ifadesinden
Genelkurmay Başkanlığının belgeyi kabul ettiği anlamını çıkarmak
eğitimli ve aydın insanların yapabileceği bir yorum mudur? Sadece
ıslak imza iddiaları ile müvekkilim tarafından hazırlanmayan ve
imzalanmayan bir sahte belgeyi ona kabul ettirmeye çalışmak, bu
yönde insanlık dışı baskı yöntemlerini denemek, hiç bir hukuki
delil olmadan yargısız infaz yapmak ve insanlık suçu işlemek
anlamına gelmez mi?
ASKER DÜŞMANLARI
8. Müvekkilimin o dönemde görev yaptığı dairede,
irtica ile mücadele konusunda görevli ayrı bir şube varken, müdürü
olduğu şubenin görev alanına girmeyen bir konuyu içeren, format ve
içerik itibarı ile “Beni bir Kur. Albayın hazırlaması mümkün değil
“ diye haykıran sahte planı Alb. Dursun ÇİÇEK'in hazırladığını
iddia etmek iftira ve yargısız infazdan başka bir şey değil de
nedir? Peki neden müvekkilimin adı ve imzası bu sahte planın
altında kullanıldı? Aradan geçen dokuz aylık süreden sonra bu
soruya daha net cevap verebiliyoruz. Çünkü; o sahte planı
hazırlayan, içinde yerli ve yabancı psikolojik harekat uzmanlarının
bulunduğu değerlendirilen birimi yönetenler kin ve nefret duyguları
ile bugüne gelmiş asker düşmanları. Bir araya gelmelerinin ve seri
halinde sahte plan üretmelerinin temelinde bu duygu
yatmaktadır. Ancak bu asker düşmanlığına ilave olarak
özellikle bu birimin liderlerinin denizcilere tarihi bir kini
olmalı . Müvekkilim de Bilgi Destek Dairesinde görev yapan tek
Deniz Kuvvetleri mensubu şube müdürü olduğu için, bu kin ve
nefretin bir gereği olarak sahte planın altına Dz.Kur. Alb. Dursun
ÇİÇEK’in isminin bilinçli olarak yazıldığı ve onun imzası taklit
edilerek öncelikle denizcilerden intikam alma hedefine hizmet
etmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.
KAMUOYUNA ÇAĞRI
9. Medyayı kullanarak kamuoyunu ve yargıyı
yönlendirme, başta Cumhuriyet Savcıları ve Yargıçlar olmak üzere
kamu görevlilerini baskı altına alma eylemleri ile yargısız
infazların bazı siyasilerin debaskısı ile sürdürülmesi, suçsuz
insanların maddi ve manevi olarak yıpratılmasına ve zarar
görmesine, daha da kötüsü onur intiharlarına neden olmaktadır.
Bütün bu baskı ve tehditlere rağmen Yüce Türk Milleti adına
yargılama gücünü kullanan Türk Yargısına güvenmeye ve inanmaya
devam etmek istiyoruz. Türk Milletine, yargılama süreçlerinde adil
ve tarafsız olma konusunda namus sözü vermiş olan devletin
Cumhuriyet Savcıları ve Hakimlerinin; karar verirken, bazı
siyasilerin ve onlardan talimat alan bir kısım medyanın taleplerine
göre değil, yasal delil ve gerçekleri esas alan ve kamu vicdanını
sızlatmayacak kararlar vereceğine inanmaya devam ediyoruz. Zaman
zaman sapmalar ve hayal kırıklıkları olsa da sonunda yüce adaletin
tecelli edeceğine inanıyoruz. Savcılarımızı, hakimlerimizi ve
“Sahte Islak İmzanın Hikayesi”ni aylardır takip eden tüm
vatandaşlarımızı, bir an önce gerçeklerin ortaya çıkarılması ve
yargısız infazların önlenmesi için, insanlık adına gerçeklerin
peşinde olmaya, başta o planın ele geçirilişi ve medyaya
sızdırılması olmak üzere hikayedeki şüpheli noktaları sorgulamaya
ve gerçeklerin peşinde olmaya davet ediyoruz.
Dursun Çiçek adına STJ.AV.İREM ÇİÇEK."
Herkes hüküm verilinceye kadar masumdur ve herkesin kendini
savunma hakkı vardır. Bir iddianın kanıtlanması iddiada bulunanın
yükümlülüğüdür. Yargıya ve yargının vereceği karara saygılı olmak
ve karar verilinceye kadar herkesi masum kabul etmek; yargı
bağımsızlığını gerçekten isteyenlerin ilkesidir.