CHAMBORD ŞATOSU (Fransa) İkiz merdivenleri Leonardo’nun eseri Blois kentinin kuzeyinde, geniş bir çayırın ortasında. Fransız Rönerans mimarisinin en güzel eserlerinden. Blois kontlarının av köşküydü. NEUSCHWANSTEIN ŞATOSU (Almanya) Keyif için yapıldı Neuschwanstein Şatosu, bu yapıların devrini tamamladığı 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde, Bavyera’nın “deli kralı” II. Ludwig’in isteğiyle yapıldı. Kralın sığınağı, hayal dünyasına açılan kapıydı. Şato, Füssen kasabası yakınlarındaki Hohenschwangau’da. Köy merkezinden 30 dakikalık yürüyüş ya da faytonla ulaşılabiliyor. Farklı mimari üsluplar, ince elişçiliğiyle bir araya getirilmiş. I. François genişletip, güzelleştirdi. 156 metre uzunluğunda, 117 metre genişliğinde dikdörtgen bir alana kurulmuş, dört köşesine yuvarlak kuleler (Donjon) yapılmış. İçi İtalyan mobilyalar, süslemelerle bezeli. Binanın tam ortasındaki ikili merdiven, Leonardo’nun eseri. İki kişinin birbirini görmeden inip çıkabilmesini, her katı gezebilmesini sağlıyor. Çatıdan göl manzarası harika. WINDSOR KALESİ (İngiltere) Kraliyet ailesini merak ediyorsanız Londra’nın 30 kilometre batısındaki kale, 15’inci yüzyılın ilk çeyreğinde yapılmış. 45 bin metrekarelik yapı, 500 yıldır kraliyet ailesinin yazlığı. Thames Nehri üzerinde kuleleri ve mazgallarıyla görkemli şekilde yükseliyor. Tarih boyunca pek çok değişiklik yapılmasına karşın kalenin ana planı değişmedi. 1820’lerde mimar Sir Jeffrey Wyatville, ortadaki Round Tower’ı (Yuvarlak Kule) yükseltti. Doğudaki avlunun adı Upper Ward, batıdakinin Lower Ward. Kraliçe II. Elizabeth’in özel dairesi, Upper Ward’un doğu yakasında. Bu bölüm ziyarete kapalı. Kuzey yakada, kraliçe yokken açılan dairelerde konuk odaları tablo, mobilya ve hazineyle dolu. VIII. Henry’nin zırhı ve Nelson’un ölümüne neden olan kurşun bunlar arasında. IV. George’un, Sir Francis Chantrey’nin elinden çıkma heykelinin yer aldığı etkileyici merdivenler, 1866’da Kraliçe Victoria için yapılmıştı. Lower Ward’daki ana bina, Garter Şövalyeleri’nin sancaklarının asılı olduğu St. George Kilisesi. VIII. Henry, I. Charles ve IV. George da aralarında olmak üzere çok sayıda kral burada yakıldı. V. George ile Kraliçe Mary’nin tabutunu Lutyens tasarladı. CASTEL DEL MONTE (İtalya) Sekizgenin güzelliği 13. yüzyılda kutsal Roma Cermen İmparatoru II. Frederick döneminde Andria kentinde inşaa edildi. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. İmparatorun av sarayıydı. Sekizgen şeklindeki yapısını yine sekizgen kuleler süslüyor. Her katta sekiz oda bulunuyor. Sonraları hapishane, sığınak olarak kullanılan kale, ne yazık ki günümüzde yalnızlığına terk edilmiş, köhne bir şekilde duruyor. PENA SARAYI (Portekiz) Romantik dönemden yadigar Lizbon yakınlarındaki tarihi Sintra’da, yüksek bir tepenin üstünde. 19’uncu yüzyılda bir Alman mimar tarafından yapıldı. Gotik, barok, Rönenans mimarisinin izlerini taşıyor. Ortaçağ’da şapel olarak kullanıldı. 1493’te kraliyet ailesinin hizmetine girdi. Hâlâ Hıristiyanlar için hâlâ önemli bir ibadet merkezi. Yıldırım ve diğer afetler nedeniyle defalarca yıkıldı. 20. yüzyılda bugünkü şeklini alan saray, 1995’te UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi. Çevresinde 200 hektarlık bir botanik parkı bulunuyor. İçi ortaçağ üslubunda döşenmiş. OSAKA (Japonya) Üç katı saklı Osaka Kalesi, Okawa Nehri’nin yanında. Taş köprüden geçilerek giriliyor. Dışarıdan bakıldığında beş, aslında sekiz katlı. Katlar yukarıya doğru gittikçe küçülüyor. Kale, 1585-1598 arasında Japonya’ya hükmeden, ulusal birliği sağlayan Toyotomi Hideyoshi tarafından 100 bin işçiye inşa ettirildi. Temmuzda kalenin arkasındaki Okawa Nehri’nde Tenjin Matsuri festivali düzenleniyor. Onlarca tekne, nehirde ilerlerken bir yandan da havai fişekler atılıyor. Amaç, doğma büyüme Osakalılara saygı. MALBORK (Polonya) Töton Şövalyeleri’nin meskeni 1270’de Töton Şövalyeleri’nce inşa edildi, 1997’de UNESCO Dünya Mirasi Listesi’ne girdi. Malbork şehrinde, Nogat Nehri’nin sağına konuşlandırılan bu devasa kalenin ismi “Mary’nin Kalesi” anlamına geliyor. Marienburg sonraları Lehçe’de Malborg veya Malbork olarak kullanılmaya başlandı. Kaleye tıpkı eski çağlarda olduğu gibi asma köprüden geçilerek giriliyor. Ama bir değil, tam üç köprü geçiyorsunuz. Bu da ziyaretçilerdeki ortaçağ hissini artırıyor. İçinde beyaz elbiseleri, boyunlarındaki büyük haçlarıyla Töton Şövalyeleri gibi gezinenleri görürseniz şaşırmayın. Kale pek çok bina, avlu, köprü, mahzen ve müzeden oluşuyor. MEHRANGARH (Hindistan) Mavi evlere tepeden bakın Hindistan'ın mavi şehri Jodhpur’da, 125 metre yüksekliğindeki kayalarının üstünde. Kale, büyüklüğü ve görkemiyle dikkat çekiyor. 1459’da inşasına başlandı. 36 metre yüksekliğinde ve yer yer 21 metre genişlikte duvarlara sahip. İçindeki müzede mihracelerin eyer, silah, beşik, mobilya, elbiseleri sergileniyor. Kocaları savaşta ölen kadınlar, kendilerini bu kalenin surlarından, aşağıda yakılan ateşe atarmış. Atlamadan duvarda el izlerini bırakırlarmış. CHAPULTEPEC (Meksika) Meksika’nın en büyük parkında Dünyanın, bir şehir içindeki en büyük parkında yer alıyor. Chapultepec Parkı’nda sarayın dışında hayvanat bahçesi, eğlence alanları, göller, çok sayıda müze mevcut. Tüm müzeleri gezmek iki gün alıyor. Kale, Chapultepec Park’a tepeden bakar. Günümüzde müze olarak kullanılan kalenin yapımına 1785’te başlanılmış, bağımsızlığın ilanından sonra tamamlanmış. Önce askeri okulken sonra İmparator Maximilian’a tahsis edilmiş. Uzun yıllar devlet başkanlarının evi olarak kullanılan kale, 1939’dan beri Ulusal Tarih Müzesi. Müzede Meksika’nın koloni dönemlerinden bağımsızlığını kazanmasına kadarki dönemi anlatılıyor. Kalenin doğu tarafında Maximilian’a tahsis edilmiş sarayı da gezebilirsiniz. ELMİNA (Gana) Dünya Mirası listesinde Gana’nın Elmina kentinde. Altın peşindeki Portekizli sömürgeciler tarafından 1482’de inşa edildi. Asıl adı “Sao Jorge da Mina” idi, günümüzde St. George ismiyle de anılıyor. Bölgedeki ilk ticari üs olmuştu. Önceleri değerli maden, silah ya da barut ticaretinde kullanıldı. Sonra Afrika kıyılarının en büyük köle ticareti kalesine dönüştü. Bu yüzden de Afro-Amerikalılar hâlâ kaleyi ziyaret edip atalarının anısına çiçek bırakıyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki kale, tarihi filmlerde mekan olarak kullanılıyor. Elmina kenti de, renkli binaları ve balıkçı tekneleriyle görülmeye değer.