Bir seri halinde kaleme aldığım yazılarda hayat tarzı ve tarım
uygulamalarının doğaya verdiği zarar ve bu doğal yıkımı engelleme
adına yapılması gerekenleri dile getirmekteyim. Bu yazıda ise
tarımın, ekolojinin ve biyoteknolojinin farklı alanlarında çalışan
bilim insanlarının paradigma değişimine dayalı bir modeli
oluşturmalarının hikayesini ve bu konudaki ödevlerimizi
özetleyeceğim.
Daha sürdürülebilir bir tarım sistemi ve yaşam biçimi için
geliştirilen modeller ile bu modellerin hayata geçmesini
sağlayanlar, ne büyük devletler ne de yüksek bütçeli araştırma
enstitüleri idi. Son yirmi yıllık kısmının şahidi olarak
gördüklerimi özetleyeyim…
İnsanlığın mevcut besin ve gıda üretme pratiğinin sorunlu olduğu
biliniyordu. Bu problemli sistemin bir yüzü insanların
tüketim/israf alışkanlıkları iken öteki yüzü tek yıllık ve tek
ürünlü ekime dayalı mevcut tarım sistemleri idi. İsrafı
önleyebilir, bu sorunları bir dereceye kadar çözebiliriz ancak
insanlığın 10.000 yıllık tarımsal üretim mirası yeniden
değerlendirilmeden “Tarım sorunun” üstesinden gelmek mümkün
değil.
Alternatif olarak çok yıllık/çok bitkiye dayalı yeni bir
sistemin geliştirilmesine ihtiyaç var. Ancak atalarımızın binlerce
yıl önce yaptığı yanlış tercihleri silip yerine yeni alternatifler
geliştirme çok da kolay olmayacak. Bir dönem Sovyetler böyle bir
proje başlatmış ama projeyi sürdürmeye nefes yetmemişti.
Sayıları çok az olan adanmış bir grup bilim insanı ve onlara
maddi/manevi destek olan insanlar ile çok yıllık bitki geliştirme
çabaları yeniden başladı.
Gönüllü bağışlar ile kurulup işletilen ABD merkezli bir
araştırma enstitüsü olan the Land
Institute yaklaşık 45 yıldır bu çabalara liderlik
ediyor. Alternatifler ve kat edilen yolu gördükçe şimdi neredeyse
dünyanın her tarafından ülke yönetimleri, üniversiteler ve
araştırma enstitüleri bu araştırmaların destekçisi ve ortağı
oldu.
İnsanların merakı ve desteği sayesinde çevreye zarar vermeyen,
kimyasal ilaç ve gübre bağımlılığı olmayan, erozyona ve mineral
kaybına karşı dirençli yeni bir tarımsal alternatif doğup
yükseldi.
Bu alternatif sistem ekonomik olarak da sürdürülebilir bir
seviyeye geldiğinde oldukça hızlı bir şekilde eldeki tek yıllık
bitkilerin yerini alacaktır. Şimdilerde tek yıllık buğdayın
alternatifi olabilecek çok yıllık bir buğday çeşidi olarak KERNZA
ticarileşerek piyasaya girdi. Henüz birim alanda buğday kadar verim
vermiyor ancak çok biçim alınması ve ilk biçimlerin hayvan yemi
olarak kullanılabilmesi ekonomik olarak rekabet gücünü
arttırıyor.
Bir tarım ülkesi olarak Türkiye'nin bu yeni modele uyum
sağlaması, devam eden çabalara katkıda bulunmasına, modelin
tarım sistemine entegrasyonuna çalışmasına ve farklı coğrafik
bölgeler için yeniden tasarlanmasına bağlı. Ayrıca çiftçilerin yeni
sistemi benimsemesi için kamunun nitelikli olarak ve doğru
kanallardan bilgilendirilmesi de gerekli.
Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde elliye yakın
araştırma enstitüsü/istasyonu ve farklı üniversitelerde yirmiden
fazla Ziraat Fakültesi ile bir dizi Yüksekokul, tarımsal alanda
araştırma ve geliştirme faaliyetlerine kaynaklık etmekte. Bu
kuruluşların yeni sitemi hazmetmesi, Türkiye şartlarında
değerlendirmesi ve Türkiye’nin yerel sorunları için geliştirmesi
ise ancak etkin bir liderlik ile mümkün olacaktır.
Bir süredir özetlediğim tarım sorunları ile bu sorunların
çözümünde izlenecek yol haritasında herkesin ödevleri var. Bu
konuda tartışmasız en büyük görev/sorumluluk/liderlik ise Tarım ve
Orman Bakanlığı’nın olacaktır. Bakanlığın bu görevi yüklenecek
insan kaynağı ve teknolojik birikimi ise zaten mevcut.