Dünya, 'Türban'a çözüm arıyor
Abone ol"Türban sorunu" sadece Türkiye'nin meselesi değil. Bu konuda dünya genelinde çözüm yolları düşünülüyor. Belçika, başörtüsünün yasaklanmasını doğru bulmuyor.
Belçika 2003 yılında Fransa’nın Stasi Komisyonu’na benzer
bir yapılanma ile devlet-din ilişkilerini mercek altına aldı. 20
üyeli komisyonun yaklaşık 1 yıl süren çalışmaları mayıs ayı başında
neticelendi ve ulaşılan sonuçlar geçen hafta
yayınlandı.
Raportörlüğünü Leuven Üniversitesi’nden Prof. Dr. Rik Torfs ile Liege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Edouard Delruelle’nin yaptığı çalışma sonuçları Stasi Komisyonu’nun tersine din-devlet ilişkilerinde yasaklamanın dışında da seçenekler olabileceği sonucuna ulaşıyor. 2003’teki federal seçimlerin ardından kurulan hükümet kültürlerarası diyalog, göçmenlerin uyum sorunu, ırkçılık, in-devlet ilişkileri gibi hassas konuların ele alınması için bir komisyon kurulması kararı aldı. Belçika’da ırkçı saldırıların artması, Hollanda’da Müslüman topluluklar ile devlet arasındaki iletişim sorununun derin- leşmesi ve Fransa’daki Stasi Komisyonu’nun ulaştığı sonuçlar, Belçika’daki çalışmanın önemini arttırdı. Belçika Komisyonu’nun dinî sembollere ilişkin ulaştığı sonuç, “bu konuda doğru bir çözüm yok. Dolayısıyla devlet sadece bir seçeneği empoze etmemeli” şeklinde özetlenebilir. Komisyonun üniversitelerde başörtüsü yasağını tartışmamış dahi olması ilginç. Prof. Torfs, üniversitede başörtüsü yasağının “düşünülemez” olduğu için gündeme dahi gelmediğini belirtiyor. Raporu yazan iki akademisyenden biri olan Prof. Torfs, Zaman’ın sorularını cevapladı.
Nasıl bir sonuca ulaştığınızı bir iki cümle ile özetler misiniz?
-Biz şunu söyledik. Dinî semboller özellikle de başörtüsü hassas bir konu. Tek ve doğru bir çözümü yok. Eğer doğru bir çözüm yoksa devlet de sadece bir çözümü empoze etmemeli. Bir karar alınarak bütün sorunların çözüleceği gibi yanlış bir illüzyona yol açılmamalı. “Yani düğmeye basıyorsunuz ve bütün sorunlar çözülüyor” böyle safça bir yaklaşım doğru olmaz. Bu konuda kolay bir çözüm yok, zorluklar var. İnsanlar bu zorlukların farkında olarak meseleye yaklaşmalı. Zorluklar çok öğretici olabilir. Ulaşılan sonuçta bu zor dengeleri göz önüne almak zorundadır.
- Ne teklif ediyorsunuz?
-Temelde şu ya da bu çözümü uygulayın demiyoruz, herhangi bir dayatmadan özellikle kaçınıyoruz. Daha çok meselenin çözümünü kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Mesela dil konusunda, “dil bilmiyorsanız işe giremezsiniz” yaklaşımını doğru bulmuyoruz; ama dil öğrenilmesinin kolaylaştırılması gerektiğini düşünüyoruz.
-Kültür çatışması nasıl çözülecek?
-Biz radikal çözümden yana değiliz. Göçmen çocukların kendi kültürlerini öğrenmelerine büyük önem atfediyoruz. İki sandalye arasında yere düşmemeliler. Yani kimlik bunalımı yaşamamaları için kendi kültürlerini, dillerini öğrenmeleri çok önemli. Kimliksiz olmaktansa iki kimlikli olmak daha iyi. Zaten her insanın farklı kimliği var, bir kimliğe kilitlemek sağlıklı değil. Bir insan Müslüman, Faslı ve aynı zamanda işçi olabiliyor. Bunların hepsi farklı kimlikler, insanları bir kimliğe sahip olmaları yönünde zorlamamalıyız.
-En hassas konu başörtüsü. Bu konuda nasıl bir sonuca ulaştınız?
-Belçika’da devletin dinler karşısındaki tarafsızlığını zedelemeyecek şekilde herhangi bir çözümün empoze edilmemesi sonucuna vardık. Belçika’da laiklik yok biliyorsunuz. Devletin tarafsızlığı var dinlere karşı. Bizim için karşılıklı bağımsızlık önemli. Din devlete müdahale etmeyecek, devlet de dine. Devletin tarafsız olmasını ve bu tarafsızlığını dinî sembollere karşı nasıl yansıtacağı üzerinde durduk. Başörtüsü konusunu ele alalım. Başörtüsü giymek isteyen devlet memurları için 3 seçenekten bahsediyoruz:
a-Devlet memurlarına istedikleri dinî kıyafetleri kullanma hakkının verilmesi. Bu daha çok İngiliz yaklaşımı.
b-Ara bir çözüm olarak devlet memurlarının istedikleri dini kıyafetleri giyebilmeleri ama bir istisna ile. Bu istisna şu; eğer devlet memurunun insanlar üzerinde doğrudan otoritesi varsa, hüküm vermek durumunda kaldığında tarafsız olamayacağı endişesi var. Mesela bir hakim başörtülü ise ya da haç takıyorsa baktığı davalarda tarafsız olamayacağı endişesi üretebilir. Ama posta memurunun tarafsız olma gibi bir mecburiyeti yok. Posta memurunun başörtüsü ya da haç takmasında hiçbir mahsur görmüyoruz. Ama hakim başörtüsü takmamalı.
c-Her türlü dinî sembollerin yasaklanması. Bu Fransız yaklaşımı.
Biz ise 1. ve 2. yaklaşıma destek verdik.
-Hangisi en büyük desteği aldı?
-Komisyon en fazla 2. seçeneği destekledi. Fransız yaklaşımının çok az taraftarı olduğunu söyleyebilirim.
-Peki başörtüsü konusunda nasıl bir sonuca vardınız?
-Başörtüsü konusunda ise bunun ferdi hürriyete girdiği ve yasaklanamayacağı anlayışı hakim oldu komisyonda. Zaten Belçika’da başörtüsünü yasaklayan bir karar yok. Başörtüsü konusunda yetkilerin okullara verilmesi ve “yerindelik” ilkesinin geçerli olması sonucuna vardık. Yani burada da bir çözümü empoze etmekten özellikle kaçınıyoruz. İlke olarak yasağa karşıyız; ancak bir okul o bölgede bir sıkıntı görüyorsa, başörtüsünü yasaklayabilir. Ancak yasağı bütün ülkeye yaymanın faydalı olacağı kanaatinde değiliz. Başörtüsünü yasaklamanın sorunlar üreteceği muhakkak.
-Üniversitede yasağı ele aldınız mı?
-Üniversitelerde yasak söz konusu dahi edilmedi. Bu aklımıza dahi gelmeyen bir yasak yani hiç tartışılmadı bile. Türkiye bu konuda Fransa’yı bile geçti. AİHM’nin kararı istisnadır, kural değil!
-Türkiye’de başörtüsü konusunda yine bir tartışma var. Türkiye başörtüsü yasağını kaldırsa bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yasak kaldırma kararını bozacağı iddia ediliyor.
-Öncelikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) göre başörtüsünün dinî hürriyetler içine girdiği aşikârdır. Sözleşmenin 9. maddesi bazı istisnalar olabileceğini belirtir; zira insan hakları hiçbir zaman mutlak olamazlar. İstisna maddesine göre gerekli şartlar oluşur ve yasak haddini aşmazsa uygulanabilir. Ancak bu kesinlikle bir istisna oluşturur; yani yasağın sürekli hale getirilmesi düşünülemez.
-Ama Şahin davasında yasak kararı onaylandı.
-Şahin davasında mahkeme bazı şartların yerine geldiğine hükmetti. Ancak Şahin olayı bir istisnadır, yani mahkeme’nin dediği şudur: Bu şartlar altında başörtüsünü yasaklayabilirsiniz. “Başörtüsünü sürekli yasaklayın” gibi bir karar vermedi mahkeme. Hatta AİHM’nin insan hakları felsefesi şudur: Ne kadar az istisna olursa o kadar iyi. Zira ne kadar az istisna varsa, hürriyetler o kadar geniştir anlamına gelir bu. İstisnalara tahammül edilir; ama hiçbir zaman tavsiye edilmez ve desteklenmezler. Her istisnanın hürriyete karşı bir zafer olduğu varsayılır.
-Ama Anayasa Mahkemesi böyle bir yorum yaptı.
-Bu çok üzücü bir yorum. AİHM başörtüsü yasağını hiçbir zaman mecburiyet gibi ortaya koymadı. Ancak çok özel şartlarda başörtüsünün yasaklanabileceğini söyledi. Eğer başörtüsü yasağı kalkarsa Türkiye’de bu hürriyet ve demokrasi adına bir zafer olacaktır. Buna karşı dava açılırsa bu hürriyete karşı açılmış dava olur. Ama birileri başörtüsünün kendi hürriyetini kısıtladığını savunarak mahkemeye müracaat edebilir. Yani sosyal baskı olduğunu iddia ederek. Bu tabii ki mümkündür; ama sosyal baskıyı ölçmek de son derece zordur.
Kaynak :
Raportörlüğünü Leuven Üniversitesi’nden Prof. Dr. Rik Torfs ile Liege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Edouard Delruelle’nin yaptığı çalışma sonuçları Stasi Komisyonu’nun tersine din-devlet ilişkilerinde yasaklamanın dışında da seçenekler olabileceği sonucuna ulaşıyor. 2003’teki federal seçimlerin ardından kurulan hükümet kültürlerarası diyalog, göçmenlerin uyum sorunu, ırkçılık, in-devlet ilişkileri gibi hassas konuların ele alınması için bir komisyon kurulması kararı aldı. Belçika’da ırkçı saldırıların artması, Hollanda’da Müslüman topluluklar ile devlet arasındaki iletişim sorununun derin- leşmesi ve Fransa’daki Stasi Komisyonu’nun ulaştığı sonuçlar, Belçika’daki çalışmanın önemini arttırdı. Belçika Komisyonu’nun dinî sembollere ilişkin ulaştığı sonuç, “bu konuda doğru bir çözüm yok. Dolayısıyla devlet sadece bir seçeneği empoze etmemeli” şeklinde özetlenebilir. Komisyonun üniversitelerde başörtüsü yasağını tartışmamış dahi olması ilginç. Prof. Torfs, üniversitede başörtüsü yasağının “düşünülemez” olduğu için gündeme dahi gelmediğini belirtiyor. Raporu yazan iki akademisyenden biri olan Prof. Torfs, Zaman’ın sorularını cevapladı.
Nasıl bir sonuca ulaştığınızı bir iki cümle ile özetler misiniz?
-Biz şunu söyledik. Dinî semboller özellikle de başörtüsü hassas bir konu. Tek ve doğru bir çözümü yok. Eğer doğru bir çözüm yoksa devlet de sadece bir çözümü empoze etmemeli. Bir karar alınarak bütün sorunların çözüleceği gibi yanlış bir illüzyona yol açılmamalı. “Yani düğmeye basıyorsunuz ve bütün sorunlar çözülüyor” böyle safça bir yaklaşım doğru olmaz. Bu konuda kolay bir çözüm yok, zorluklar var. İnsanlar bu zorlukların farkında olarak meseleye yaklaşmalı. Zorluklar çok öğretici olabilir. Ulaşılan sonuçta bu zor dengeleri göz önüne almak zorundadır.
- Ne teklif ediyorsunuz?
-Temelde şu ya da bu çözümü uygulayın demiyoruz, herhangi bir dayatmadan özellikle kaçınıyoruz. Daha çok meselenin çözümünü kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Mesela dil konusunda, “dil bilmiyorsanız işe giremezsiniz” yaklaşımını doğru bulmuyoruz; ama dil öğrenilmesinin kolaylaştırılması gerektiğini düşünüyoruz.
-Kültür çatışması nasıl çözülecek?
-Biz radikal çözümden yana değiliz. Göçmen çocukların kendi kültürlerini öğrenmelerine büyük önem atfediyoruz. İki sandalye arasında yere düşmemeliler. Yani kimlik bunalımı yaşamamaları için kendi kültürlerini, dillerini öğrenmeleri çok önemli. Kimliksiz olmaktansa iki kimlikli olmak daha iyi. Zaten her insanın farklı kimliği var, bir kimliğe kilitlemek sağlıklı değil. Bir insan Müslüman, Faslı ve aynı zamanda işçi olabiliyor. Bunların hepsi farklı kimlikler, insanları bir kimliğe sahip olmaları yönünde zorlamamalıyız.
-En hassas konu başörtüsü. Bu konuda nasıl bir sonuca ulaştınız?
-Belçika’da devletin dinler karşısındaki tarafsızlığını zedelemeyecek şekilde herhangi bir çözümün empoze edilmemesi sonucuna vardık. Belçika’da laiklik yok biliyorsunuz. Devletin tarafsızlığı var dinlere karşı. Bizim için karşılıklı bağımsızlık önemli. Din devlete müdahale etmeyecek, devlet de dine. Devletin tarafsız olmasını ve bu tarafsızlığını dinî sembollere karşı nasıl yansıtacağı üzerinde durduk. Başörtüsü konusunu ele alalım. Başörtüsü giymek isteyen devlet memurları için 3 seçenekten bahsediyoruz:
a-Devlet memurlarına istedikleri dinî kıyafetleri kullanma hakkının verilmesi. Bu daha çok İngiliz yaklaşımı.
b-Ara bir çözüm olarak devlet memurlarının istedikleri dini kıyafetleri giyebilmeleri ama bir istisna ile. Bu istisna şu; eğer devlet memurunun insanlar üzerinde doğrudan otoritesi varsa, hüküm vermek durumunda kaldığında tarafsız olamayacağı endişesi var. Mesela bir hakim başörtülü ise ya da haç takıyorsa baktığı davalarda tarafsız olamayacağı endişesi üretebilir. Ama posta memurunun tarafsız olma gibi bir mecburiyeti yok. Posta memurunun başörtüsü ya da haç takmasında hiçbir mahsur görmüyoruz. Ama hakim başörtüsü takmamalı.
c-Her türlü dinî sembollerin yasaklanması. Bu Fransız yaklaşımı.
Biz ise 1. ve 2. yaklaşıma destek verdik.
-Hangisi en büyük desteği aldı?
-Komisyon en fazla 2. seçeneği destekledi. Fransız yaklaşımının çok az taraftarı olduğunu söyleyebilirim.
-Peki başörtüsü konusunda nasıl bir sonuca vardınız?
-Başörtüsü konusunda ise bunun ferdi hürriyete girdiği ve yasaklanamayacağı anlayışı hakim oldu komisyonda. Zaten Belçika’da başörtüsünü yasaklayan bir karar yok. Başörtüsü konusunda yetkilerin okullara verilmesi ve “yerindelik” ilkesinin geçerli olması sonucuna vardık. Yani burada da bir çözümü empoze etmekten özellikle kaçınıyoruz. İlke olarak yasağa karşıyız; ancak bir okul o bölgede bir sıkıntı görüyorsa, başörtüsünü yasaklayabilir. Ancak yasağı bütün ülkeye yaymanın faydalı olacağı kanaatinde değiliz. Başörtüsünü yasaklamanın sorunlar üreteceği muhakkak.
-Üniversitede yasağı ele aldınız mı?
-Üniversitelerde yasak söz konusu dahi edilmedi. Bu aklımıza dahi gelmeyen bir yasak yani hiç tartışılmadı bile. Türkiye bu konuda Fransa’yı bile geçti. AİHM’nin kararı istisnadır, kural değil!
-Türkiye’de başörtüsü konusunda yine bir tartışma var. Türkiye başörtüsü yasağını kaldırsa bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yasak kaldırma kararını bozacağı iddia ediliyor.
-Öncelikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) göre başörtüsünün dinî hürriyetler içine girdiği aşikârdır. Sözleşmenin 9. maddesi bazı istisnalar olabileceğini belirtir; zira insan hakları hiçbir zaman mutlak olamazlar. İstisna maddesine göre gerekli şartlar oluşur ve yasak haddini aşmazsa uygulanabilir. Ancak bu kesinlikle bir istisna oluşturur; yani yasağın sürekli hale getirilmesi düşünülemez.
-Ama Şahin davasında yasak kararı onaylandı.
-Şahin davasında mahkeme bazı şartların yerine geldiğine hükmetti. Ancak Şahin olayı bir istisnadır, yani mahkeme’nin dediği şudur: Bu şartlar altında başörtüsünü yasaklayabilirsiniz. “Başörtüsünü sürekli yasaklayın” gibi bir karar vermedi mahkeme. Hatta AİHM’nin insan hakları felsefesi şudur: Ne kadar az istisna olursa o kadar iyi. Zira ne kadar az istisna varsa, hürriyetler o kadar geniştir anlamına gelir bu. İstisnalara tahammül edilir; ama hiçbir zaman tavsiye edilmez ve desteklenmezler. Her istisnanın hürriyete karşı bir zafer olduğu varsayılır.
-Ama Anayasa Mahkemesi böyle bir yorum yaptı.
-Bu çok üzücü bir yorum. AİHM başörtüsü yasağını hiçbir zaman mecburiyet gibi ortaya koymadı. Ancak çok özel şartlarda başörtüsünün yasaklanabileceğini söyledi. Eğer başörtüsü yasağı kalkarsa Türkiye’de bu hürriyet ve demokrasi adına bir zafer olacaktır. Buna karşı dava açılırsa bu hürriyete karşı açılmış dava olur. Ama birileri başörtüsünün kendi hürriyetini kısıtladığını savunarak mahkemeye müracaat edebilir. Yani sosyal baskı olduğunu iddia ederek. Bu tabii ki mümkündür; ama sosyal baskıyı ölçmek de son derece zordur.
Kaynak :