1954 Dünya Kupası finalinde “Sihirli Macarlar”ı yenerek kupayı kaldıran Almanya Millî Takımı, dopingli olabilir miydi? O dönemin en iyi takımını; Puşkaş’lı, Kocsis’li, Czibor’lu Macaristan Millî Takımı’nı 2-0 geriden gelerek yenen Almanlar, bu performansı nasıl sergilemişti? Top, sadece almanlar için mi yuvarlaktı? Maç sonrasında Alman soyunma odasından yayılan ilaç kokuları da neyin nesiydi? Tüm bu sorular, 2012 yılında cevaplanacak... BİZİM KUŞAKTAN YAŞI YETEN ÇIKMAZ. Ancak, hepimizin babasından ya da dedesinden dinlemişliği vardır. O maç, hep şu ifadeyle hatırlanır: “Bu Macarlar kaybeder miydi?” 1954 Dünya Kupası fi nali, Macar futbolunun geldiği en üst noktaydı. “Sihirli Macarlar”ın kupayı almasına, neredeyse, kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak, 2. Dünya Savaşı’ndan perişan bir hâlde çıkan Almanlar için, fi nalin anlamı bir başkaydı. O maç, bir ulusun yeniden inşasının ilk tuğlasıydı. İşte, 4 Temmuz 1954’deki fi nal ya da o dönemki adıyla “Yüzyılın Maçı”, böyle bir havada başladı. 1954 DÜNYA KUPASI, bazı ilklere sahne oldu. Televizyondan yayımlanan ilk Dünya Kupası olduğu gibi, berabere biten maçlarda uzatma devreleri oynanması uygulaması da yine bu turnuvada başladı. Maça döneceğiz ama bizi bu yazıyı yazmaya iten gelişmeden, kısaca bahsedelim. Geçtiğimiz Ekim ayında, Almanya’daki bir üniversitenin yaptığı araştırmada, bu galibiyetin şaibeli olabileceğine dair ima; hatta daha da ileri gidersek, saptama vardı. Araştırmanın sonuçları, 2012 yılında açıklanacak. Ancak tartışması, şimdiden başladı. KUPANIN BAŞINDA MACARLAR; Grosics, Bozsik, Toth, Czibor, Hidegkuti, Kocsis ve Puşkaş’lı kadrolarıyla, bütün rakiplerine korku salıyordu. Yorumlar netti: “Macarlar, bu kupayı kimseye bırakmaz.” Kupa başladığında, öyle de oldu. Macaristan; Batı Almanya, Türkiye ve Güney Kore’nin bulunduğu gruptaydı. Önce, Güney Kore’yi 9-0’la salladılar; sonra da 8-3’le Almanları bir güzel silkelediler. Turnuva kurallarına göre, iki galibiyet sonrasında, çeyrek fi - nalin yolunu tuttular. Çeyrek fi - nalde; Hidegkuti, Kocsis ve Lantos üçlüsü, Brezilya’ya “dörtlük tarife” uygulayınca, Macaristan Millî Takımı, yarı fi nale doğru koşar adım ilerledi. Basın, bu maç için, üç Brezilyalı oyuncunun atılması ve Brezilyalı topçuların Macar soyunma odasını basması nedeniyle “Bern Savaşı” ifadesi kullandı. Ama Macarların sihri, olayları hemen unutturdu. Yarı fi nalde, Czibor’la Hidegkuti’nin gollerine maçın sonuna doğru Uruguaylı Hohberg karşılık verince, iş biraz uzadı. Ancak Kocsis, o kadar sabırlı değildi ve uzatmalarda attığı iki golle, 4-2’lik Brezilya tarifesinin Uruguay’a da uygulanmasını sağladı. Finalde rakip, savaş sonrası ayağa kalkmaya çalışan Batı Almanya’ydı. Ancak “Sihirli Macarlar”, fi nale gelene kadar, tam 31 maçtır yenilmemişti. Finale kadar yaptıkları gövde gösterileriyle, kupa için son 90 dakikaya girdiklerini açıkça ilan ediyorlardı. ALMANLAR İSE, aynı grupta önce bizi 4-1’le geçtiler; ardından, Macarlar’dan sekiz yediler. Hâl böyle olunca, eleme maçı, onlar için elzem oldu (Çünkü biz de, Almanlar’ın ardından, yedi golle Güney Kore kalesini topa tutmuştuk.). 23 Haziran’daki eleme maçında, Almanlar; Walter kardeşler, Schaffer ve Max Morlock’un golleriyle millî takımımızı 7-2 yendi. Türkiye’nin gollerini, “Beton” Mustafa’yla, bugünlerde hastalığı yüzünden hepimizi üzen Lefter Küçükandonyadis attı. Almanlar, çeyrek finaldeki rakipleri Tito’nun Yugoslaya’sını kolay geçti. Maçın başında, Yugoslav Horvat topu kendi kalesine gönderince; yapacak fazla bir şey kalmamıştı. 85. dakikada, Helmut Rahn’ın golü; maçın sonucunu değil, sadece skorunu değiştirdi. Yarı finale geldiklerinde, rakip, hem komşu hem de kardeş ülke Avusturya’ydı. Ancak kardeşe acımak, lügatlarında yoktu. Walter kardeşler ikişerden dört, bir de Max Morlock ve Schaefer birer kez rakip ağları sarsınca; Almanlar, 6-1’lik göz alıcı bir galibiyetle finale çıktı. FİNAL, İsviçre’nin Bern kentindeki Wankdorf Stadyumu’ndaydı. Hava yağmurlu ama zemin futbola elverişliydi. Tribünlerde, kupaya adını veren Jules Rimet ile birlikte 64 bin kişi vardı. Maçın hakemi, İngiltere’den William Ling’di. Sepp Herberger’in yönetimindeki Batı Almanya Millî Takımı, maça; Toni Turek, Josef Posipal, Werner Liebrich, Werner Kohlmeyer, Horst Eckel, Karl Mai, Helmuth Rahn, Max Morlock, Ottmar Walter, Fritz Walter (Kaptan), Hans Schaefer on biriyle başladı. Gusztav Sebes’in Macaristan Millî Takımı’nın on biri ise, şöyleydi: Gyula Grosics, Jeno Buzansky, Gyula Lorant, Mihaly Lantos, Jozsef Bozsik, Jozsef Zakarias, Zoltan Czibor, Sandor Kocsis, Nandor Hidegkuti, Ferenc Puşkaş (Kaptan) ve Mihaly Toth. MAÇIN BAŞLAMASIYLA BİRLİKTE, Macarlar, Alman kalesini kuşattı. 6. dakikada, Sandor Kocsis’in defanstan dönen şutunu tamamlayan kaptan Ferenc Puşkaş, takımını 1-0 öne geçirdi. İki dakika sonra, Almanya’nın kalecisi Toni Turek’in geri pas sonucu elinden kaçırdığı topu kapan Zoltan Czibor, Macarlar adına skoru 2-0 yaptı. Bu gol, Macarları rahatlatırken; Almanlar’da ise, direnme duygusunu öne çıkmaya başlamıştı. Macarlar’ın ikinci golünden iki dakika sonra, Fritz Walter’in sol kanattan yerden kestiği topa kayarak dokunan Max Morlock, Almanya adına farkı bire indirdi: 2-1. 18. dakikanın içinde Fritz Walter’in kornerden yaptığı ortaya arka direkte ansızın biterek dokunan Helmuth Rahn, Almanlara 2-2’lik beraberliği getirdi. Bu son golden sonra Macarlar, çılgınlar gibi rakip kaleye saldırdı; Nandor Hidegkuti ve Kocsis’in iki muhteşem şutu, direkleri dövdü. İKİNCİ YARININ BAŞINDA, Alman defans oyuncusu Werneer Kohlmeyer, Zoltan Czibor’un boş kaleye attığı şutu çizgiden çıkardı. 57. dakikada ise, Czibor’un ortasına kafasıyla dokunan Sandor Kocsis’in şutu, yine direkten dönüyordu. Macarların teknik direktörü Gusztav Sebes’in sol açık Czibor’u sağa alması, Macar akınlarının kesilmesine neden oldu. Almanlar’ın sağ açığı “Patron” lakaplı Helmut Rahn ise, maçın bitimine altı dakika kala attığı golle, Almanlar’ı 3-2’lik galibiyete taşıdı. Ardından, sakat kaptan Ferenc Puşkaş, Alman kalesine topu gönderdi ve gol sevinci yaşamaya hazırlandı; ancak yan hakemi dinleyen İngiliz hakemin kararı, ofsayttı. Macarlar, itiraz etti ama sonuç değişmedi. 90. dakikada Czibor’un bomboş şutunu çıkaran Turek, Macarlar için kupanın artık bittiğini ilan ediyordu. MAÇ SONA ERDİĞİNDE, Batı Almanya karışmıştı. Sepp Herberger, öğrencilerinin ellerinde havalara atılıyordu. Maçı anlatan Herbert Zimmermann’ın “Aus, Aus (Bitti, bitti)” çığlıkları, herkesin kulağında yankılanıyordu. Zimmermann, bu çığlıklarla ünlü olmuştu. Ancak asıl ün, Alman futbolcuların ve en çok da kaptan Fritz Walter’indi. Walter’ın adı, daha sonra, doğduğu şehir Kaiserlautern’deki stadyuma verildi. Alman futbolcular, ülkede büyük bir sevgi gösterisiyle karşılandı. Macar hükümeti ise, yenilgiyi, vatan hainliğiyle eşdeğer gördüğünü açıkladı. Halk, sokakları ateşe vermiş, millî takımı protesto ediyordu. Futbolcu cephesine ise, gerginlik hâkimdi; futbolcular, korkudan, bir hafta boyunca Avusturya-Macaristan sınırındaki bir otelde konakladı. Döndüklerinde ise, inanılmaz bir aşağılanmayla karşılaştılar. Hatta kaleci Gyula Grosics, daha sonra, ajanlık yapmakla suçlandı ve hapis cezasına çarptırıldı. 1956 yılındaki Sovyet işgaliyle, Macar takımının neredeyse tamamı Avrupa’ya kaçtı ve efsane kadro bir daha bir araya gelmedi. Almanlar ise, ülkenin dirliği ve birliğini tek bir 90 dakikayla tekrar sağlamıştı. MAÇIN ARDINDAN, Sepp Herberger’in söylediği “Top Yuvarlaktır.” ve “Maç 90 dakikadır.” sözleri, bugün, futbolun en önemli mottoları hâline geldi. Ancak, Alman takımının ikinci yarıdaki müthiş performansı nedeniyle, dedikodular bitmek bilmiyordu. “Almanlar ilaç aldı; yani dopingliydiler” iddiaları, Macar cephesini uzun süre meşgul etti. Ancak “Bern Mucizesi (Das Wunder Von Bern)”, Almanlar için mitleşmeye başlamıştı bile. Yıllar sonra, 2003 yılında; yönetmen Sönke Wortmann, “Bern Mucizesi” adlı bir fi lm çekti. Dönemin Almanya Cumhurbaşkanı Gerhard Schöreder, fi lmi gözyaşları içinde izledi. Film, haftalarca kapalı gişe oynadı. Almanlar, galibiyeti, yağmurlu havalardaki iyi oyunuyla tanınan Fritz Walter’in performansına bağlıyordu. Zaten maçın oynandığı 4 Temmuz günü, ülkede, “Fritz Walter Wetter (Fritz Walter Havası)” olarak anılmaya başlamıştı. Galibiyetin diğer bir nedeni ise, genç bir ayakkabıcı olan Adi Dassler’in yaptığı ve futbol tarihinin ilk vidalı kramponlarıydı. Macarlar, sabit çivili kramponlarla sahada zorlanırken; Almanlar, vidalı ve hava şartlarına göre vidaları değiştirilen kramponlarıyla, ayakta kalmak için fazla çaba harcamıyordu. İkinci yarıdaki yağmur, Almanlar’ın işini daha da kolaylaştırmıştı. ALMANLAR, yıllarca bu fi nalle yatıp kalktı. 1998 yılındai gazeteci Astolfo Cagnacci’nin yazdığı “Pays du Foot (Futbol Ülkeleri)” adlı kitaba Ferenc Puşkaş’ta konuştu. Macar takımının kaptanı Ferenc Puşkaş, Alman soyunma odasının yanından geçerken; odanın âdeta eczane gibi koktuğunu, rakiplerin sahaya dopingli çıktığını ve bunu söyleyemediklerini açıkladı. Futbol dünyasına göre Puşkaş, önemli adamdı; ama biraz da, kaybetmenin hazmedilmeyen siniriyle konuşuyordu. Ancak zaferin 50. yılı olan 2004 yılında, Almanya, bu sefer başka bir şokla karşılaştı. İddiaya göre, 1954 fi nalinde oynayan Almanya Millî Takımı dopingliydi. İddianın sahibi, ZDF’ye belgeseller yapan Alman tarihçi Guido Knopp’tu. Finalde oynayan ve hâlâ hayatta olan bazı futbolcularla görüştüğünü anlatan Knopp, bazı futbolcuların olayı doğruladığını ileri sürdü. “Gerçek Hikâye” adlı belgeselde, yardımcı teknik direktör Albert Sing, “Doping alındı.” derken; futbolculardan bazıları, “Artık söyleyebiliriz; içinde ne olduğunu bilmediğimiz iğneler yapıldı’’ diye konuştu. MACARLAR, FİNALDE KAYBETMENİN ÜZÜNTÜSÜYLE, ALMANLAR’IN SOYUNMA ODASINI BASTI. KİMİLERNE GÖRE, O ODADA YOĞUN BİR İLAÇ KOKUSU VARDI. DOPİNG İDDİALARI, GÜÇLENİYORDU. DÖNEMİN FUTBOLCUSU HORST ECKEL, doping iddialarını sert bir dille yalanlarken; “Her şeyi yeniden sorgulamak; o maça, şampiyonluğumuza, galibiyetimize şüpheyle bakmak terbiyesizliktir. O iğnelerde, üzüm şekeri vardı.” dedi. 50 yıl önceki Alman Millî Takımı’nın doktoru olan Prof. Dr. Franz Loogen de, ‘”şüpheli iğnelerin” içinde üzüm şekeri bulunduğunu belirterek; doping iddialarının asılsız olduğunu ileri sürdü. Üzüm şekerinin sıvı hâlde verildiğini kaydeden Loogen, “İğnelerin içinde glikoz maddesi yoktu. Oyunculara, C vitamini iğnesi yaptım. Bu iğneyi de, maçlardan önce değil, iki maç arasındaki dinlenme döneminde yaptım.” açıklamasında bulundu. Ancak o dönem, C vitamini de doping sayılabiliyordu. KİRLİ ÇAMAŞIRLAR ORTAYA DÖKÜLDÜKÇE, kötü kokular da arttı. Final maçında, Wankdorf Stadyumu`nda saha görevlisi olan Walter Brönnimann’ın, “Final sonrası Alman futbolcuların soyunma odalarını temizlerken, su ızgaralarının arasında ilaç ampulleri buldum.” açıklaması üzerine, Almanya Millî Takım doktoru Prof. Dr. Franz Loogen, “Final maçı öncesi, içinde C vitamini bulunan iğnelerden futbolculara enjekte ettim.” sözünü tekrarladı. Maç öncesinde futbolculara iğne yapılması fi krinin, takımın sağ açığı Helmut Rahn’dan geldiği söyleniyordu. 1954 yılı baharında Güney Amerika’ya yaptığı bir seyahat sırasında, futbolculara maç öncesinde iğne vurulduğunu gören Helmut Rahn`ın; bunu, millî takım kampında gündeme getirdiği iddia ediliyordu. Şu an 87 yaşında olan Prof. Dr. Franz Loogen, “Helmut Rahn`ın bu teklifi , takımda ateşli tartışmalara neden oldu. Ben, futbolculara, içinde C vitamini bulunan bir iğne yapılan farenin hiç durmadan üç saat yüzebileceğini söyledim. En son, Almanya Futbol Federasyonu, futbolculara iğne yapılmasını kabul etti.” diye konuştu. Kupa sonrasında, takımdaki sekiz futbolcunun, Bad Mergentheim`deki bir merkezde tedavi altına alındıkları da açıklandı. SKANDAL SONA ERMESE BİLE, bir nebze de olsa küllendi. Artık dede olan Macar futbolcular, iddiayı sahiplendi. İddialar, FIFA tarafından çok da ciddiye alınmadı. Ama “Bern Mucizesi”, ilk defa eleştirilerin odağındaydı. Ancak Almanları asıl sarsan darbe, geçtiğimiz Ekim ayının sonunda, Leipzig Üniversitesinde ön sonuçları açıklanan araştırmadan geldi. Üniversite bünyesinde Alman spor tarihindeki doping olaylarının aydınlatılması amacıyla yapılan araştırmada, 1954 fi nalinde, Alman oyuncuların doping yaptığı, basına sızdı. Almanya Olimpiyat Komitesi’nin desteklediği ve maddi olarak fonlarını kullanmasına izin verdiği araştırma ekibinin üyelerinden Dr. Erik Eggers’e göre; 1954 Dünya Kupası’nı kazanan Batı Almanya Milli Takımı’nın bazı oyuncuları, dopingliydi. Dr. Eggers, Alman oyunculara, 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi askerlerinin; özellikle tank mürettebatının ve pilotların kullandığı metamfetamin enjekte edildiğini açıkladı. Metamfetamin, uyanık kalmayı sağladığı gibi; içeriğinde, kısa süreli motivasyon ve beyin aktivitesini artırıcı vitamin bulunuyordu. Leipzig Üniversitesi tarafından yürütülen ve “Almanya’da Doping” konu başlığıyla yapılan araştırmanın sonuçları, 2012 yılında açıklanacak. Almanlar, şimdilerde, 2012 yılına kadar meselenin nasıl bir hâl alacağını düşünüyor ve ilk dünya şampiyonluklarının ellerinden gidebileceği korkusunu taşıyor. Macaristan’da ise, umut, hâlâ fakirin ekmeği. Bir daha o futbol seviyesine gelmesi nerdeyse imkânsız olarak görülen Macarlar, 57 yıl sonra, bir Dünya Kupası sahibi olma fi krine şimdiden alışmış gibi. Takımın yaşayan üyeleri, alacakları birer Dünya Şampiyonu madalyasıyla, 2006 yılında hayatını kaybeden kaptanları Ferenc Puşkaş’ın mezarını ziyaret edecekleri günün hayalini kuruyor. 1954 Dünya Kupası açılış seremonisinde, Federal Almanya Millî Takımı kaptanı Fritz Walter ile Macaristan Millî Takımı kaptanı Ferenc Puşkaş, İngiliz Hakem William Ling’in yanındayken görülüyor. Maçın ardından, Almanlar, teknik direktör Sepp Herberger ve kaptanları Fritz Walter’i omuzlarında taşıdı. Finalde Almanları umutlandıran gol, Max Morlock’tan geldi. Almanlara göre; finaldeki galibiyetlerinin en önemli nedenlerinden biri, Adi Dassler’in tasarladığı, çivileri değiştirilen kramponlardı. Devre arasında kramponların çivilerini değiştiren Almanlar, sahada Macarlar’a göre daha çok ayakta kaldı. İngiliz hakem William Ling’in çaldığı bitiş düdüğü, Alman cephesini sevince boğdu. Kaptan Fritz Walter ve arkadaşları, ellerinde taşıdıkları Dünya Kupası’yla, Almanya’da yapılan karşılama töreninde halkı selamladı. Fritz Walter; fotoğrafta, Dünya Kupası’nı, kupaya adını veren Jules Rimet’in elinden alırken görülüyor. 1954 finaliyle ilgili birçok kitap, afiş ve poster yayımlandı. Alman yönetmen Sönke Wortmann’ın çektiği “Bern Mucizesi” adlı film, Almanya’da haftalarca kapalı gişe oynadı.