Dündarın büyük kabusu!
Abone olSon düellonun hakemliğini yaptı ancak onunda büyük korkuları var. İşte Dündar'ı en çok korkutan tartışma;
Siyasi liderlerin televizyona çıkıp birbirleriyle yüz
yüze tartışmaları Batı ülkelerinde alışılmış bir manzara. Bunun son
örneği bugünlerde ABD’de yaşanıyor. Başkan adayları John McCain ile
Barack Obama iki defa karşı karşıya geldi. Yardımcı adayları Sarah
Palin ile Joe Biden da yine canlı yayında tartıştı, tüm dünya
merakla izledi. Ya Türkiye'deki örnekleri...
Bizde buna en yakın örnek 25 Eylül’de AKP’li Dengir Mir Mehmet
Fırat ile CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki tartışmaydı. Uğur
Dündar yönetimindeki bu “kapışma”nın ardından iki partinin lideri
Recep Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal’ın da benzer bir şekilde karşı
karşıya gelmesi konuşuldu. Baykal ısrarla çağırıyor, Erdoğan
şimdilik hayır diyor.
Yani havada “düello” kokusu var.
Bu gelişmelerden yola çıkarak ünlü gazeteci-televizyonculara bu tür
programların perde arkasında olanları, ideal tartışmacının sahip
olması gereken özellikleri ve olası bir Erdoğan-Baykal karşılaşması
hakkındaki fikirlerini sorduk.
“Son tartışma için tam sekiz klasör dosya
okudum”
Uğur Dündar (“Arena”)
Büyük stres yaşadım: 2002 yılında Erdoğan ve
Baykal’ı ilk ve son kez olmak üzere bir araya getirdim ve o
programa hazırlanırken gerçekten büyük stres yaşadım. O dönemde
Tayyip beyle aramızda bir yanlış anlaşılma olmuştu. Kendisi
seyretmediği ve yanlış bilgilendirildiği bir programla ilgili bana
telefon etmiş ve aramızda çok sert bir tartışma geçmişti. Ben bu
tartışmanın hemen akabinde ona program teklifiyle gittiğimde hiç
tereddüt etmeden kabul etti ve dürüstlüğüme güvendiğini
söyledi.
Yayından önceki gün başıma çok komik bir olay geldi. Gece yattım ve
rüyamda iki lideri gördüm. Bana dönüp “Uğur bey biz sizin
dürüstlüğünüze inandık ve geldik ama beklediğimiz yönetimi
bulamadık” diyorlardı. Kan ter içinde uyandım ve bir daha uyumadım.
Ertesi gün programdan sonra yaptığım ilk iş liderlerin gözlerine
bakmak oldu. Gözlerindeki memnuniyeti görünce içim çok
rahatladı.
Kameramanları düşündüm, biz terledik: Ben bu işi
“Efendim size ayırdığımız süre bitti, hatta iki dakika da aştınız,
eğer söyleyecekleriniz bitmediyse bir sonraki turda devam
edebilirsiniz” diyerek yapıyorum. Son yönettiğim Kılıçdaroğlu-Fırat
oturumunda enteresan bir şey yaşadım. Bulunduğumuz oda çok küçüktü
ve sadece iki klima vardı. İçeride birçok gazeteci ve milletvekili
olduğundan odanın sıcaklığı artmaya başladı. Klimalar tam
kameramanların sırtına vuracağı için açtırmak istemedim ve bizim
terleyeceğimizi öngören Meclis görevlileri bir kutu kağıt mendil
getirdiler.
O sırada aklıma hemen eğer taraflardan biri terler ve mendille
alnındaki teri silerken fotoğraflanırsa altına “Kılıçdaroğlu
Fırat’ı terletti ya da Fırat Kılıçdaroğlu’nu terletti”
yazılabileceği geldi. Hemen kameraman arkadaşlarımdan da özür
dileyerek klimaları açtırdım. Kısacası tartışmayı yöneten kişinin
görevi bir anlamda gerçeğin tam anlamıyla yansımasını sağlamak.
Mezardan babam çıksa!: Bu teklif benim için büyük
bir ödül. Yani insanlar benim adalet duyguma güveniyor ve
kendilerini bana teslim ediyorlarsa 40 yıllık meslek hayatımı
boşuna geçirmemişim demektir. Bu konuda mütevazı olamayacağım; ben
adil bir insanım, ekrandan en ağır sözleri kendi kan bağım olan
biri için söyledim. Kısacası mezardan babam çıksa haksızsa onun
karşısında olurum.
“Doğu Perinçek ve Ertuğrul Kürkçü canlı yayında
birbirlerine küfretti”
Mehmet Ali Birand (“32. Gün”)
Öcalan'ı isterim: Görüşleri zıt olan herkesi karşı
karşıya getirmek isterim. Ama tartışma programları sonuç odaklı
olmalı. Mesela Abdullah Öcalan ile eski bir genelkurmay başkanını
karşı karşıya getirmek aklıma gelen bir fikir olsa da böyle bir
tartışmayı yönetmek istemem. Bu tartışma çözüm odaklı olmaz.
Ekranda küfür rezaleti: Çok oldu, en çok da
üniversite programlarında yaşadım. Bence gençler çok fütursuz
hareket edebiliyor ve bu yüzden onları kontrol etmek çok zor.
Mesela İstanbul Üniversitesi’ndeki bir “32. Gün” programında türban
meselesini tartıştık ve türban karşıtları ile yanlıları birbirine
girdi.
En zor oturum ise Doğu Perinçek ile Ertuğrul Kürkçü’nün karşı
karşıya geldikleri programdı. Gerçekten zor durumda kalmıştım.
Birbirlerine “p..t” demişlerdi ve o sırada yapabileceğim tek şey
programı tamamen durdurmaktı.
Erdoğan'ın tavrı da normal: Bence Baykal’ın
Erdoğan’a yaptığı çağrı çok normal bir şey çünkü muhalefet her
zaman iktidara meydan okur ve iktidar da ona cevap vermek için
doğru zamanlamayı bekler. Sayın Erdoğan’ın da teklifi kabul etmek
için doğru zamanı beklemesinden daha doğal bir şey yok.
Dündar'ın yönetimi: İsterim ve böyle bir tartışma
programını aynen Uğur’un yaptığı gibi yönetirim. Bu tip riskli
programlar konuşmacılara sürelerini söyleyen ve sırayla onlara söz
veren ama konuşulan konuya aktif olarak müdahale etmeyen bir üslup
gerektirir. Tartışmacıları kışkırtacak sorular sorarsanız ortada
kalan ve dolayısıyla da kötü duruma düşen siz olursunuz.
Bence böyle bir programı sunmak kariyer olarak size prestij getirir
ve insanların sizin moderatörlüğünüze güvendiğini ispatlar. Ama
unutmamak lazım ki tartışma nasıl geçerse geçsin hatırlanan hep
konuşmacılar olur, yani siz moderatör olarak seyircinin aklında yer
etmezsiniz.
“Erdoğan’ın tavrı erkeksi, Baykal ise
diplomatik”
Ahmet Hakan (“Tarafsız Bölge”)
En ideal konuklar: Konu dışına çıkmayan, kısa
konuşan ve konuyu dağıtmayan tartışmacı başarılıdır. Benim nefret
ettiğim konuk, konuyu dağıtan konuktur. Soruya net cevap vermek
yerine biraz lafı uzatan, hazır söz verilmişken başka şeylerden de
bahsederek süresini kullanan konuktur. Türkiye’de böyle bir şey
var; kimse sorulan soruya net cevap vermiyor, hep önce başka
şeylerden bahsetme durumu var. Bu da tartışmanın kalitesini de
süreyi de ister istemez etkiliyor.
Erdoğan yanlış anlaşıyabilir: Kendi açısından
doğru bir karar olabilir ama kamuoyu açısından “kaçtı” şeklinde de
yorumlanabilir.
Erdoğan ve Baykal farkı: Erdoğan’ın daha başarılı
bir tartışmacı olduğunu düşünüyorum çünkü daha net cümleler kurar.
Kısa konuşur, konuyu uzatmadan meselenin özüne odaklanır ve erkeksi
bir tavrı vardır. Baykal ise daha diplomatiktir, daha uzun cümleler
kurar.
Yapısal olarak Erdoğan avantajlı olsa da şu anki siyasi konjonktür
açısından baktığınızda da Baykal’ın avantajlı olduğunu görüyorsunuz
çünkü onun söyleyecek sözleri var. Yani olası bir tartışma olsa
Erdoğan savunmacı olmak durumunda ve lafı dolandırmaktan
hoşlanmayan biri olarak bu durum onu çok zorlayabilir.
Pelin ÇİNİ/ Milliyet