Dündar Milliyet'in tavrını övdü
Abone olTürkiye-İsviçre maçından sonra çıkan olayların sorumluluğu yine basına yüklenmek istenirken Milliyet Gazetesi Yazarı Can Dündar konuya değişik bir açıdan baktı
Can Dündar " başlıklı yazısında Milliyet'in tavrını övdü ve olayların gizlenmemesini istedi..
Gazeteler bazen, yaptıkları kadar yapmadıklarıyla da fark yaratır. Milliyet, övünülecek bir 1. sayfayla çıktı dün:
Sıra altından tekmelediği arkadaşından şamarı yiyince "Ama o bana vurdu öğretmenim" diye üste çıkan hayta havasına girilmemişti; yaşanan çirkinliği mazur gösteren dolduruş, fanatik gaza getiriş yoktu.
Gerçek, ayan beyan verilmişti:
"Ağır ceza geliyor!"
İşte o kadar!..
* * *
Yalnız 2 fotoğraf eksikti:
Biri Hürriyet ve Vatan'ın 1. sayfasındaki fotoğraf:
Şifo Mehmet'in can havliyle çıkışa kaçan rakibini, âlemi kör sanan bir arsızlıkla çelmeleyişi...
İkincisi Radikal'in 1. sayfasındaki fotoğraf:
Fatih Terim'in "Saldır" emrini veriş anı...
Bunlar da verilse ağır cezanın neden geldiği daha iyi anlaşılırdı.
* * *
"Basın bunları vermemeli. Kendi bacağımıza ateş etmeyelim" lafları palavra...
Bir çirkeflik yapılıyorsa bunu yapan ister İsviçreli olsun ister Türk; bize düşen, bu çirkefliği cümle âleme teşhir etmektir.
Çünkü Türkiye takımı için Dünya Kupası'na katılmaktan daha önemli hedef, sportmence yarışmayı öğrenmektir.
"İsviçre de saklıyor"muş, "Avrupa basını da gizliyor"muş; onların sorunu...
Ben, kendi ülkeme bakarım:
Rakibine daha uçak kapısında zulmeden, bindiği otobüsü cehenneme çeviren, konuğunu hastanelik eden bir öfke küpüyle değil, konukseverliğimle ve dünyanın en centilmen takımına sahip olmakla övünmek istiyorum.
* * *
"Entel" işte..." diyecektir şimdi bizim "Köyün Delisi"...
Dün Bilgin Gökberk'in spor sayfasındaki yorumu böyle başlıyor.
Her yazının amentüsü olarak entelektüele küfredenlere alıştık; ama Milliyet'te çıkınca daha da üzücü oluyor.
"Adamlar sahadan öyle bir kaçtılar ki ben bile tahrik oldum, inip soyunma odasına kadar kovalamak istedim onları" diyen yazan arkadaşıma sükûnet tavsiye etmek için "entel" olmaya gerek yok.
Çünkü iyi biliyoruz ki, gelecek "ağır ceza"da işte tam da bu "tahrik"in büyük rolü var.
* * *
Bir yanlış anlamayı düzeltelim:
Atatürk'ten beri Türkiye'nin "Avrupalı olmak" diye bir derdi yok. "Çağdaş olmak" diye bir derdi var.
"Çağdaş olmak"...
Yani statta iğrenmeden tuvalete gidebilmek, merdivenlere oturmamak, kızınca tekme tokat girişmemek, sevinince sağa sola silah sıkmamak...
"Bari göstermeden taciz etseydiniz" kurnazlığına sığınmamak...
Herkesi kendi infazını yapmaya özendirmemek...
Bilek gücüne, cehennemler yaratmaya, linç psikolojisine filan değil, teknik üstünlüğe, sportmenliğe, adaletin tecellisine güvenmek; yenilgiyi hazmedebilmek, kazananı alkışlayabilmek...
Tuvaletleri ancak Avrupa ceza yağdırınca temizlediğimiz, merdivenlere oturanları yine aynı korkuyla kaldırabildiğimiz için "Avrupalılaşmaktan" dem vuruyoruz; İsviçrelilere hayran olduğumuzdan değil...
Ama sahaya yağdırılan şişeleri göstermeyip rakibi linç etmeye hazır tribünlere "Haklısınız, benim de elim kaşınıyor" diye göz kırpmanın bu ülkeye yararı yok.
Bunu söylemek entelektüellik ise...
Sanırım en çok entelektüellere ihtiyacımız var bugünlerde...
can.dundar@e-kolay.net