Dumanlı'ya göre dinamizm şart
Abone olMedyanın çıkış noktaları hakkında metrelerce yazı yazan Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, medyanın yeni bir dinamizme ihtiyaç duyduğunu söyledi.
Medyanın içinde bulunduğu açmazlardan hakkında 'metrelerce' yazı
yazan Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdür Ekrem Dumanlı, bugünkü
yazısında yeni bir dinamizmin kaçınılmaz olduğunu söyledi:
Türk medyasının bugünkü halinden hiç kimse memnun değil. Nedenleri
saymakla bitmez. Hemen her sebebin doğruluk payı var. Bu doğruluk
payı, mesleki reformların aciliyetini de gözler önüne seriyor.
Muhtevada, tasarımda, kurum kimliğinde yapılacak yenilikler Türk
medyasına yeni bir dinamizm getirecektir...
Bugün yaşanan sıkıntıların özünde yanlış rekabet anlayışının da
payı var. Klasik rekabet anlayışı, diğer medya gruplarını
yıpratmaya, küçük düşürmeye, en azından yok saymaya dayanıyor.
Rakip firmayı ırgalayarak oluşturulan rekabet mantığını belli bir
oranda anlamak; hatta bunu 'muzip bir pazarlama' şeklinde
değerlendirmek mümkün. Ancak rekabet, yükselebilmek için
birilerinin omzuna basmak anlamına gelmez; hele karalamak,
aşağılamak yoluyla öne çıkmak anlamına hiç gelmez.
Kaybolan inandırıcılık ve güvenilirlik medyanın öz sermayesidir. Bu
sermayeyi bir hiç uğruna hovardaca harcayan, kısa vadede kazançlı
görünse bile, sonuçta zarar ziyana maruz kalır. Geçmişte görülen
gruplararası çatışmalar, medya hakkında olumsuz bir imaja sebep
oldu. Kendini savunan her grup olaylara "işin içinde başka bir iş
var" mantığıyla yaklaştı. Doğru ya da yanlış, ayrı bir konu; ancak
bugün ne yapılsa vatandaş bunu "medya savaşı" olarak algılıyor. Bu
imajın yayılmasında medya kuruluşlarının da hatası var. Birileri,
gazete ve televizyonculuğu ticaretine kalkan yapmak isterse ve bunu
da bazı kritik olaylarda ortaya koyarsa, halkın güveninin
sarsılması doğaldır. Bu güveni yeniden kazanmak hem yapısal
değişikliği kaçınılmaz hale getirir; hem de uzun bir zaman dilimine
yayılacak köklü çalışmaları...
Aslında yanlış politikalar sonunda rekabetin kördüğüm haline
getirdiği alanlar, medyaya yeni açılımlar için bâkir projeler de
sunuyor; yeter ki hadiseye bir de kuşatıcı nazarla bakabilsin. Bir
sektörde yapılacak her şey yapılmış, denenecek her yol denenmiş,
alınacak her mesafe alınmışsa (ya da öyle olduğu sanılıyorsa);
sektörel bir kördüğümün oluştuğu rahatlıkla söylenebilir.
Türk medyasının alacağı mesafe, kat ettiği yoldan çok daha uzundur.
Yapılacak o kadar çok şey var ki! Muhtevadaki sorumluluğun yeniden
hatırlanması ve sağlam bir zemine oturtulması, belirsizliğin
giderilip sağlam bir yayın kimliğinin kazanılması, ilkelerin hayata
geçirilmesi, haberci kadroların yetiştirilmesi… Uzayıp gider bu
liste. Bir de satış kısmı var. Pazarlama ve satış bölümleri
sıfırdan başlıyormuşçasına medya ele alınsa, onlarca yeni teknikle
kamuoyu karşısına çıkabilir; yeter ki hadiselere kıskançlık,
çekememezlik ve ihtirasla yaklaşılmasın.
Tirajlar neden 6 milyona ulaşmasın?
Gazete tirajlarını ele alalım dilerseniz. 70 milyonu aşmış bir
ülkenin, 4 milyon civarında gazete satışlarına saplanıp kalması
yanlış. Neden 6 milyon, hatta 10 milyon değil de 4 milyon? Neden
okuma-yazma oranı artmasına rağmen, yükseköğretim mezunu
çoğalmasına rağmen, güncel olaylardan bilgi alma merakı artmasına
rağmen gazete tirajları aynı yükseliş grafiğini gösteremiyor? Yeni
okur profiline hitap edecek yeni gazetelere ihtiyaç duyuluyor.
Bizdekilerin çoğu birbirinin kopyası gibi. Bazılarının sadece
logoları farklı. Yayın kimliğinden okur profiline, yayın tarzından
tasarımına kadar birbirinden farklı (dolayısıyla zenginleştirilmiş)
gazeteler üretemiyor Türk basını. "Hazır matbaamız varken, bir de
şöyle bir gazetemiz olsun" mantığıyla çıkarılan gazeteler çoğu kez
birbirini tesirsiz hale getiriyor. Ülke genelinde yayın yapan
gazete sayısı 40 civarında. Dolayısıyla, gazetelerin tesir gücü
zayıflıyor, editoryal yaklaşımların önemi de kalmıyor.
Bir de şöyle düşünsek
Bütün olumsuzlukların üzerine bir de yanlış rekabet anlayışı
binince Türk basını bir türlü ayağa kalkamıyor. Bir de şöyle
düşünelim: Her gazete yeni okur kitlelerine açılabilir. Bu açılım
"okur çalma" yerine, yeni okur kitlesi oluşturmaya dayanmalıdır.
Zaten modern pazarlama tekniği, satışları dar bir alana sıkıştırma
yerine, pazarı genişletme esasına dayanıyor. Uluslararası
politikalar bile "sen de kazan ben de kazanayım/ win win" şeklinde
özetlenen bir stratejiye dönüştü.
Acımasız rekabeti mazur gören olsa olsa ideolojik medyadır. Kaldı
ki o tip gazete ve televizyonlar için bile doğru bir metot değildir
bu yol. İdeolojik saplantıların "düşmanın var oldukça ben de varım"
şeklinde özetlenebilecek; hatta "düşmanımı ne kadar tehlikeli
gösterirsem o kadar etkili olurum" şeklinde deşifre edilebilecek
mantığı, geçmiş dönemler için geçerli olsa bile, kitle iletişim
araçlarının her bireye değişik vesileyle ulaştığı günümüzde mantıki
izahı kalmamıştır. Hatta söylemek zorundayım ki ideolojik basın
kendini yenileyemezse, yavaş yavaş eriyip tarihe
gömülecektir...
Pazarı genişletme adına basın el ele vererek yeni bir rekabet
anlayışı oluşturmak zorunda. "Medya kuruluşları birbirine daha
fazla benzesin" demiyorum. Tam aksine "birbirinden farklılaşsın" tâ
ki zengin alternatifler yepyeni okur kitleleri oluştursun. Bunun
bir de samimiyet sınavı var: Bir gazetenin yükselişi, diğer
gazeteleri mutlu etmeli; tıpkı bir gazetenin (ya da TV'nin) yayın
başarısının diğerini mutlu etmesi gibi... Bir gazetenin diğerini
bazı açılardan eleştirmesi, bazı özelliklerini reddetmesi kadar
doğal bir şey olamaz. Zaten bu farklılık, herkesi kendisi olmaya
zorluyor. Bu arada klasik rekabet refleksiyle yapılan
yakıştırmalardan en çok modern pazarlama ufkuna eremeyenler zarar
görüyor...
Keşke el ele verip en kısa zamanda Türkiye geneli tirajı 6 milyona
çıkarmanın planını yapabilseydik! O zaman hem Türkiye kazanacak hem
Türk medyası...
Tarihe düşülen önemli not
ış Haberler Servisi'mizin kalitesi ortada. Zaman'a yakışır bir
ciddiyet, titizlik ve gayretle çalışıyor arkadaşlarımız. O yüzden
sadece okur değil; ilgili kişi ve kurumlarca yakından takip
ediliyor.
Abdülhamit Bilici'nin editörlüğünde arkadaşlar, Avrupa Birliği'nin
kilometre taşı sayılabilecek 17 Aralık öncesi bir ek hazırladı.
Hepsi çok değerli kalemlerden yazılar alınmış, röportajlar
yapılmış. Kimler yok ki yazarlar arasında. Jack Straw, Günter
Verheugen, Javier Solana, Abdullah Gül, Tarık Ramazan, Fethullah
Gülen, Mihail Vasiliadis, Mehmet Altan, Durmuş Hocaoğlu, Joschka
Fischer, Graham Watson, Hans-Gert Poettering, Gareth Jenkis, Işık
Biren, Angela Merkel, Ahmet Mahir, Martin Schulz, Ingmar Karlsson,
Daniel Cohn-Bendit, Elif Şafak, Morton Abramowitz, Aleksander
Medjedovic, Muhammed Imara, Karl-Heinz Feldkamp, Ali Murat Yel,
Mustafa Chandra, Immanuel Wallerstein, Anar, Cem Özdemir, Marco
Ansaldo...
Şimdilik İngilizce basılan ek, Türkçeye çevrilerek genişletilecek.
Bu ekin daha sonra kitaplaştırılması düşünülüyor. Yarından itibaren
Zaman okurları makaleleri okuma şansına sahip olacak. Maksat AB
lobiciliği ya da karşıtlığı yapmak değil, tarihe not düşmek. Yıllar
sonra bu makalelere ulaşanlar için ilginç bir kılavuz olacağı
ortada. Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum...
Yazı: Ekrem Dumanlı
Kaynak: