Dumanlı'dan, Ufuk Güldemir'e cevap
Abone olZaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Ufuk Güldemir'in hakarete varan analizleri karşısında suskunluğunu bozdu ve okkalı bir cevap verdi.
Ekim’de yeni bir kavramla ilk defa bu kadar yakından yüz yüze
geldik: Medya diplomasisi. Dakika dakika gelişmelerin izlendiğine,
devlet adamlarının satranç oynar gibi hamleler yaptığına şahit
olduk. Kapalı kapılar ardında yapılan gizli ve gizemli görüşmeler
dönemi önemli bir oranda bitmişti artık. Kırmızı telefonlar eskisi
kadar çalmıyordu. Günlerce süren görüşmelerin diplomatik trafiği
eskisi kadar hissedilmiyordu...
3 Ekim 2005 bütün dünyaya ispat etti ki, uluslararası ilişkiler
klasik teamüllerini bir kenara bıraktı ve yeni bir ilişki biçimi
oluşturdu. Manzarayı hatırlayın lütfen: 17 Aralık’ta alınan karar
gereği Türkiye ile müzakereler 3 Ekim’de ya başlayacak ya da ipler
kopacak, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği, akıbeti meçhul bir
maceraya sürüklenecekti. Bir gün içinde neticenin alınması, yol
haritasının ortaya çıkarılması gerekiyordu. Avusturya, Türkiye’nin
tam üyeliğine karşı çıkıyor, imtiyazlı ortaklık teklif ediyordu.
Büyük bir diplomatik krizin çıkacağı daha 2 Ekim akşamından belli
olmuştu. Avusturya ikna edilemeyince AB Dönem Başkanı İngiltere
Dışişleri Bakanı Jack Straw kameraların karşısına geçti, “hayal
kırıklığı” içinde olduğunu söyledi. Bu açıklamanın hemen ardından
(3 Ekim-saat 11.00) Hollanda dışişleri bakanı, “Uzlaşmaya
varamazsak Avrupa için kötü bir güne şahit olacağız.” dedi.
Lüksemburg dışişleri dakanı, “Avrupa bu işten büyük hasar görür.”
diyerek Hollandalı meslektaşını teyit etti.
Medya üzerinden diplomatik ataklar
Ülkeler eskiden bu tür mesajları çok daha özel yollardan iletir,
görüşlerinin basına sızmaması için ellerinden geleni yapardı. O
yöntem tamamen kalkmadı şüphesiz; ancak karşı tarafı iknaya
zorlamak için 5-10 dakikaya sıkıştırılan bütün ataklar artık medya
aracılığıyla yapılıyor.
En çarpıcı sahneye dönelim: Saatler 12.05’i gösterirken Başbakan
Erdoğan’ın Ankara’da basın toplantısı yapacağı duyuldu.
Lüksemburg’daki kulislerden yankılandı bu haber. Ve AB’li bakanlar
toplantıya ara vererek Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını dinlemeye
karar verdi. Düşünebiliyor musunuz; AB’nin dışişleri bakanları,
Başbakan’ı canlı yayında izliyor! Ve Tayyip Bey bu gerçeği biliyor.
O yüzden AB’ye en çarpıcı cümleler ile sesleniyor. Medeniyetler
çatışmasından ve bu çatışmanın doğuracağı tehlikeden bahsediyor,
Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkanların AB’yi Hıristiyan kulübü
haline getireceğini anlatıyor, Müslüman ve demokrat kimliğiyle
Türkiye’nin Avrupa kültürüne renk getireceğini izah ediyor...
Başbakan’ı dinleyen AB’li bakanlar 13.30’da yeniden toplanırken
Türkiye’nin pozisyonunu gayet iyi biliyor ve uzlaşma
sağlanamadığında kendilerini bekleyen zor günleri tahmin
ediyordu.
Bütün bunlar olurken gerilim filmini andıran bir başka diplomatik
heyecan yaşanıyordu. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Lüksemburg’da
olması ve 18.00’de yapılacak imza törenine katılması bekleniyordu.
Saat 15.00’te basına törenin ertelendiği duyuruldu. Bu arada
Müzakere Çerçeve Belgesi Türkiye’ye fakslanmıştı. Ankara kendisine
ulaşan belge üzerinde çalışıyordu. 17.50’de Gül’ün Lüksemburg’a
hareket edeceği duyulmuştu ki; 5 dakika sonra Başbakanlık Sözcüsü
Akif Beki kameraların karşısına çıktı ve henüz anlaşma
sağlanamadığını, Gül’ün uzlaşmanın sağlanacağı ana kadar hareket
etmeyeceğini ilan etti. Dışişleri adına Namık Tan’ın yaptığı “Bize
önerilenleri reddettik.” açıklaması da medya üzerinde yapılan
diplomatik bir ataktı. Televizyonlar ve ajanslar üzerinden
mesajlaşmalar devam ederken saatler 20.55’i gösteriyordu. Abdullah
Gül “Mutabakat sağladık, havaalanına gidiyoruz.” dedi.
Medya diplomasisi Kongar’ı da çarptı
Abdullah Gül havaalanında son bir açıklama yaparken NTV’de
hararetli bir tartışma yaşanıyordu. Mehmet Barlas’a yüklenmek için
Emre Kongar “Müzakere Çerçeve Belgesi anamuhalefete gösterilmedi.”
nevinden serzenişte bulunuyordu. Gül, adeta uçağın kapısından döndü
ve son bir açıklama ile hem muhalefet lideri Deniz Baykal’a, hem
Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’e bilgi verdiklerini ifade etti.
Sonrası malum; Türkiye yeni bir sürece girdi. Müzakereler başlıyor
ve Türkiye, AB yolunda ilerlemeye devam ediyor. Bu yolda
ilerledikçe görülecek ki; medya üzerinden devam eden diplomatik
hamleler çok kısa ve etkin bir yöntem olarak tercih edilecek. Kimi
zaman da medya sadece mesaj ileten değil, mesaj üreten rolünü
üstlenecek. Onun ortaya çıkaracağı bilgiler ve belgeler, AB
sürecini topyekûn etkileyebilecek. İşte bu noktada medyanın
sorumluluğu bir kat daha artmıştır. Araştırmak, soruşturmak,
bilgiyi tastamam hale getirmek için çok daha büyük bir gayrete, çok
daha donanımlı bir kadroya ihtiyaç olacak...
Mecburi bir cevap
Adamın biri, sanal dünyanın çöplüklerine tünemiş, oradan
saldırdıkça saldırıyor ve bundan marazi bir zevk alıyor. Ben sessiz
kaldıkça o, hırsla, hezeyanla daha bir yükleniyor. Yüklendikçe
saçmalıyor, kendini küçük düşürüyor, egosunun müheykel kabalığı
kendiliğinden ortaya çıkıyor... Peki ortada ne var ki; durduk yerde
saldırıyor? Koca bir hiç! Yaklaşık iki yıl önce yapılmış bir
röportajın intikamı ise mesele, ortada klinik bir vakıa olduğu
kesin...
Onun adını bu sütunda zikretmem; zikretmeyeceğim. Çünkü bu
gazetenin çıtası böyle bir şey yapmama izin vermiyor. Analiz adını
verdiği deli saçması, gazeteye dil uzatmasaydı hadiseyi hukukî
boyutunun dışına çıkarıp bu sütuna taşımazdım. Hemen her gün
haberini arakladığı bir gazeteye adam “Habercilik mi yapıyorsunuz?”
diye efelenmeye yeltenince hayretler içinde kalıyorsunuz. ‘Bari
biner dolar toplayarak çıkardığın -sahi o paralara ne oldu- o
pespaye gazete macerasını hatırla ve mahcup olacağın konulara
girme’ diyemiyorsunuz. Ölçü yok ki insaf olsun!
“Benim tanımadığım adam gazeteci değildir” gibi bir kabalık, hangi
mantıkla izah edilebilir ki! Sen kimsin ve kendinde nasıl bir güç
vehmediyorsun ki; Taha Akyol’dan M. Ali Birand’a, Ferhat
Boratav’dan Uğur Dündar’a kadar pek çok gazeteciyi gazeteci
ol(a)mamakla suçlayabiliyorsun? Bu kadarcık muhatap alınmak bile
‘Oh nihayet sahneye çıktım esas oğlan rolünü kaptım’ diye adamı
sevince gark ediyor olabilir; ama hatırlatmam gerekiyor: Bir
baltaya sap olamadıysan, her yerden kapı dışı edildiysen hıncını
birilerinden çıkarmak zorunda değilsin ki...
Bir insanın kültür-sanat muhabirliğinden başlayan, kültür sayfası
sorumluluğuna, genel yayın koordinatörlüğüne ve genel yayın
yönetmenliğine kadar uzanan gazetecilik serüvenini öğrenmek için
büyük bir çabaya gerek yok. 10 yılı aşkın bir süre içindeki gazete
jeneriklerine baksa bugüne kadar yaptığım bütün görevleri, bu
meslek için aldığım eğitimi öğrenir. Demek art niyet, insanların
gözünü kör ediyor. İnsaf ölçülerinin deve kinine feda edildiği
yerde söz tükenir, her şey Allah’a havale edilir; ben de öyle
yapıyorum. Zaten vatandaş kimin nasıl gazetecilik yaptığını
görüyor, herkesin seviyesini biliyor...
Ufuksuz gazeteciliğin son günleri
3 Ekim’de başlayan müzakere süreci, Türkiye’yi büyük bir değişime;
hatta dönüşüme zorlayacak. Standartlar değişecek en azından.
Emeğin, mesleğin, kalitenin farkına varacak herkes. Pek çok işkolu
bu durumdan etkilenecek, zamanla şaşkınlığın yerini tatlı bir
heyecan, kaliteli bir rekabet anlayışı alacak. Müzakere sürecinin
icbarıyla yaşanacak zihni dönüşüm, en çok medyayı etkileyecek.
Kalite peşinde koşan ve dünya standartlarını yakalamak için çaba
sarf edenlerle, oturduğu yerden herkese hakaret etmeyi gazetecilik
sananlar birbirinden ayrılacak. Günde bin kere ayna karşısına geçip
“Ayna ayna güzel ayna, söyle bana, benden daha iyi gazeteci var
mı?” diyenleri, kendine âşık, kendine hayran, hatta kendine tapınan
sözde gazetecileri zor günler bekliyor.
Bugün nasıl tâ Kanada’dan gelen bir grup yatırımcı “filan gazeteyi
çok beğendik” diyorsa, yarın dünyanın her yerinden aynı takdir
sesleri duyulacak. Bazıları için ise, “Bu ne biçim gazetecilik!
Medya megaloman tiplere böylesine peşkeş çekilemez.” denecek.
Dünyaya açıldığımızda göreceğiz medyanın kaç bucak olduğunu. Kimisi
küçük bir semtin metruk bir atölyesine sıkışıp kalacak; kimisi
dünya markası olmanın gururunu yaşayacak. Göreceksiniz, hem de çok
yakında...