Dumanlı'dan bir medya özeleştirisi
Abone olEkrem Dumanlı, TCK Tasarısı tartışmalarında medyanın kırık not aldığını belirtti. Dumanlı'ya göre çoğu gazete konuyu incelemeden üstünkörü değerlendirme yaptı.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı'dan bir medya
özeleştirisi daha. Dumanlı, TCK Tasarısı tartışmalarında
gazetelerin konuyu enine boyuna incelemeden üstünkörü
değerlendirmelerde bulunduğunu öne sürdü. Yazısını örneklerle
zenginleyen derken hiç de haksız sayılmazdı:
- Bitmek tükenmek bilmeyen zina tartışmaları kamuoyunu bunalttı.
Gerçekten de iç karartıcı bir tartışma konusu bu. Hadise o kadar
büyüdü ki sonunda uluslararası bir boyut kazandı. Bir kere zina
kelimesine yüklenen anlam aynı değil ki sağlıklı bir tartışma
yaşanabilsin. Ayrıca, kendini konuya taraf sayanlar, karşı
düşünceleri -bırakın anlamak- duymak bile istemiyor. Üstelik
Türkiye, ta baştan kördüğüm edilmiş bir tartışmaya çözüm sunacak
düşünce platformlarına da sahip değil.
Türk Ceza Kanunu (TCK) Tasarısı'nı görüşmek üzere Meclis olağanüstü
toplantıya davet edildi. Her gazetenin adliye muhabir(ler)i var.
Çoğunun hukuk otoritesi sayılabilecek çevreleri var. Kabul etmek,
hatta itiraf etmek zorundayız ki konuyu enine boyuna inceleyen
gazete çıkmadı. Varsa zina, yoksa zina...
Zina tartışması bütünü gölgelerse
Oysa çok meşhur bir hukukçuya birkaç ay önce rastlamış ve onu pek
çok usta gazeteciyi ikaz ederken görmüştüm. Diyordu ki: "Yahu
arkadaşlar, TCK Tasarısı internet sitesinde duruyor. Bunları
inceleyecek muhabirleriniz yok mu?" Belli ki endişe duyuyordu.
Özellikle düşünce özgürlüğü ve ifade hürriyetini kısıtlayacak
maddelerden söz ediyordu...
Tasarının görüşülmesine çok az bir zaman kala öğretim
görevlilerinin bir araya gelerek özgürlükleri kısıtlaması muhtemel
maddeleri listelemesi ve bunu kamuoyuna açıklaması kadar çarpıcı
bir gerçek olabilir mi?
İtiraf edelim ki Türk medyası, TCK Tasarısı'nın tamamını
incele(ye)medi. Üstünkörü bile olsa göz atabilseydi feryadı
basardı. Kanaatim o ki her gazete adliye muhabirlerini bir kere
daha sigaya çekmek zorundadır. Muhabir arkadaşlarımız kendilerine
düşeni yaptı; yani tasarının tamamını inceledi, yasa yapanları,
konuya vâkıf olanları vesaire dinledi ve bunu haberleştirdiyse
problem onlarda değil demektir. O zaman editörler neden AB'ye
girmesine ramak kalmış bir Türkiye'nin 141, 142, 163 gibi
maddelerini çağrıştıran teklifleri iri puntolarla haber
yapmadılar?
Kötü niyetli olunduğuna inanmıyoruz. Zina tartışmasının bu kadar
alevlenmesi tasarının tamamını görmemize engel oldu galiba.
Dilerseniz dönelim tekrar zina meselesine; tabii ki medya
çerçevesinde. Bu sütunda medyanın yaklaşım biçimlerini konuşuyoruz
çünkü. Zina meselesinin bu kadar hararetle tartışılmasını doğal
karşılamak mümkün. Hatta hadiseye bu kadar zıt yaklaşımlarla
bakılmasını da anlayışla karşılamak gerekir. Çünkü bu ve buna
benzer gündemler sadece insanların dünya görüşlerini değil, hayat
tarzlarını ve bu tarzları belirleyen özgürlük alanlarını da
ilgilendiriyor. Dolayısıyla birine göre mutlak doğru sayılan
çerçeve, bir başkasına göre mutlak yanlış olarak düşünülüyor; hatta
buna iman ediliyor...
İşte asıl demokrasi sınavı buradan başlıyor. Sonuna kadar tahammül
edip karşıt düşünceye kulak vermek, orta bir yol bulmak için
paylaşım kültürüne itimat etmek, konuyu sosyal çatışmaya yol açacak
çizgiye çekmemek...
En önemlisi, bütün bunları yaparken büyük bir sorumluluk içinde
yapmak. Kime karşı? Okura, halka, insanların kutsallarına, değer
yargılarına, hayat tarzlarına...
En çetrefilli konular bile açık yüreklilik içinde tartışılmalı.
Eleştiriler yol gösterici olmalı. Eleştirinin özünde yangına
körükle gitme gibi sadist bir duygu olamaz. Aydının dağarcığında
beyin fırtınası ile billurlaşma safhasını tamamlamış teklifler
olmalı.
Demokrasi sınavında yeni merhale
Tabii teklif paketi haline getirilmiş düşüncelerden yararlanacak
kişi ya da kurumların da tahammül sınırlarını zorlaması, daha iyi
bir icraat ortaya koymak için tekliflere açık olması
gerekiyor...
Sonuçta basın, iyi niyetli eleştiriler; eleştiri yetmez, mantıklı
teklifler, çözüm yollarına götürücü öneriler sıralamak zorundadır.
İçinde çözüm huzmeleri barındırmayan eleştiriler -hele bir de
incitici ve insana saygıdan mahrum bir dille yazılmışsa- okuru
büyük bir yılgınlığa, karamsarlığa itiyor. "Ne yapalım gerçek
budur, bunu söylemek zorundayız." demek suretiyle işin içinden
sıyrılmak kolay. Bu mazeret, hadisenin fotoğrafını çekercesine
okura aksettirmek zorunda kalınan haberler için doğru kabul edilse
bile, yorumlar için geçerli değildir...
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni birkaç gün önce tartışmaları ilginç
bir noktaya taşıdı. Basına yöneltilen bazı eleştirilere cevap
sadedinde "Oturup şöyle sakin bir biçimde bakalım. Ceza Kanunu
konusunda medya ne yaptı? Askere davetiye mi çıkardı? Genelkurmay'a
mikrofon mu tuttu, sayfalarını mı açtı? Başbakan'a, AKP'ye hakaret
mi etti? Tam aksine." diyor.
Art arda dizilen sorular önemli. Türk basınının yanlışları hâlâ
çok, Türk medyasının eleştirilecek hataları haddinden fazla; ancak
birkaç yıldır alınan bir mesafe var ki bunu da görmezden gelmek
yanlış olur. 28 Şubat süreci için yukarıda sorulan suallerin
hepsine alacağınız cevap ile bugün karşılaşacağınız çok farklı.
Gerçekten de bugün basın ne askere davetiye çıkarıyor, ne
Genelkurmay'a mikrofon uzatıp, sayfalarını açıyor, ne de Başbakan'a
ya da iktidardaki partiye hakaret ediyor...
Bu noktayı net bir şekilde işaretlemek; hatta o noktaya U dönüşü
yapılmaz, sağa sola ve geriye dönülmez levhası asmak şart! Çünkü
demokrasi, bir tahammül kültürünü gerektiriyor; zıt düşünceye,
anlamsız eleştiriye, başkalarının farklı yaşama biçimine en azından
katlanmayı şart koşuyor.
Türkiye, demokrasi yolunda bir hayli yol aldı. Türk basını bu
yoldan bihaber değil. Hiç olmazsa kesintili demokrasi macerasının
faturasını biliyor ve aynı acı tecrübeleri bir daha yaşamak
istemiyor. Vakıa, hâlâ Türk basını birbirini okumuyor, karşıt
düşüncelerden zengin sentezler yapma yerine birbirini cemaat olarak
görüyor; dolayısıyla cemaatten cemiyete topyekün yükselme yollarına
engeller serpiştiriyor. Olsun ne yapalım uzun bir yolun başında
olan medyamızda bu tür eksiklikler bulunmasını tabii karşılamak
gerekir...
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni medyadaki tartışmaları “Türk
demokrasisi açısından bir olgunluk döneminin başlangıcı” olarak
nitelemiş. Konuya antidemokratik metotlar ile araya konulan mesafe
açısından yaklaşılırsa bu tespite katılmak gerekir. Hatta bu
tespitin son yıllardaki izdüşümlerinden hareketle umut verici bir
seyir izlediğini de söylemek mümkün. Keşke güçlü haber merkezleri
ve uzman muhabirler sayesinde fotoğrafın tamamını da görebilsek. O
zaman daha gerçekçi ve çözüm sağlayıcı; dolayısıyla daha etkili bir
yayın alanı açma imkanı da doğacaktır.
Yine de basının daha demokratik bir düşünce zenginliğine doğru yol
aldığını söylemek zorundayız. Bu yöneliş bile gelecek adına umut
veriyor...
Yazı: Ekrem Dumanlı
Kaynak: