Dumanlı Zaman'ı değerlendirdi
Abone olZaman Gazetesi'nin 2004 yılındaki sıçrayışını değerlendiren Ekrem Dumanlı, bu durumun kendilerini gevşetmeyeceğini açıkladı. Dumanlı yeni yılda hedeflerini anlattı.
Geçen senenin en çok satan gazeteleri arasında yeralan Zaman
Gazetesi'nin Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, "adlı yazısında yeni
yıla ilişkin olarak değerlendirmelerde bulundu:
Yeni bir yıla sevinçle, umutla, heyecanla giriyoruz. Zaman
Gazetesi, 2004’ü en çok satan gazeteler arasında kapattı. Başta siz
sevgili okurlarımız olmak üzere, bu gazeteye emeği geçen herkese
sonsuz teşekkürler. Niçin mi?
O kadar çok sebep var ki! “Fikir gazeteleri 100 binden fazla
satamaz” denirdi; siz aksini ispat ettiniz. “Bir gazete ne kadar
kaliteli hale gelirse tirajı o kadar düşer” denirdi; siz aksini
ispat ettiniz. “Sağın birikimleri iyi bir gazeteye müsait değil”
denirdi; siz aksini ispat ettiniz. “Sağdan çıkan gazeteler grup içi
iletişim çerçevesini aşıp, halkın her kesimini kucaklayamaz”
denirdi; siz aksini ispat ettiniz. “Türkiye’de dünya standartlarını
zorlayacak gazete yapılamaz, yapılırsa da halk buna sahip çıkmaz”
denirdi; siz aksini ispat ettiniz...
Zirveler Zaman’ın başını döndüremez
Teşekkür edecek o kadar çok insan var ki! Gece gündüz demeden
gazete tanıtımı yapanlar, haber peşinde koşanlar, reklam alma
çerçevesini genişletenler, özgür yorumlarıyla okura çok sesli, çok
zengin düşünce sunanlar... Şundan emin olabilirsiniz ki, daha
yirmisine varmadan zirvelere ulaşmak Zaman’ı şımartmayacak. Zira bu
yükseliş, samimi bir teveccühün yansımasıdır. Halkımızın, kendi
sesine sahip çıkışıdır. Farkındayız ki bu halk, kendi ruh köküne
sımsıkı bağlı, aynı zamanda dünyayı kucaklayan (en azından o yolda
samimi bir şekilde çırpınan) bir gazeteye sinesini açmıştır. Ve
yine farkındayız ki, en küçük bir şımarıklık, sine-i millette bir
yara açacaktır. Öyle bir yara, geçmişte pek çok gazete için
karadelik olmuştur. Kendini unutan, dolayısıyla gaye-vasıta
dengesini yitirmiş bir gazetenin yüz binler okur kaybetmesi an
meselesidir...
Tiraj önemli; ama her şey değil
Hem herkesin malumudur ki Zaman’a ancak tevazu yakışır. Bu, pasif
bir halet-i ruhiye değil; mevcut durumdan hareketle farkına varılan
mesuliyet duygusunun yüreklerde hissedilmesidir. Daha açık söylemek
gerekirse: Tirajı yarım milyona ulaşmış bir gazete, bundan sonra
daha ciddi bir gazetecilik yapmak için seferber olmak zorundadır.
Çünkü tirajın artışı, okur profilinin çeşitlenmesi anlamına gelir.
Yarım milyon tiraj, gazete satışlarında kritik bir eşiktir. Bu
eşiğin yeni bir ufka başlangıç olabilmesi için, muhabirden editöre,
dağıtıcıdan reklam temsilcisine kadar herkesin kendini yenilemesi,
yeni bir aşkla, yeni bir vecdle işine sımsıkı sarılması
gerekiyor... Daha yirmisine basmamış bir gazete olarak Zaman,
rekabeti tirajdan ibaret görmüyor. Basın tarihi “tirajı çok etkisi
yok” şeklinde tanımlanan gazetelerle dolu. Tersi de var bunun.
“Tirajı yok, etkisi çok” diye tarif edilen gazeteler de var.
Aslında ikisi de makbul değil. Önemli olan “tirajı da çok etkisi
de” denilebilecek gazeteler üretmek.
Zaman, yeni bir okur kitlesi oluşturmak için azami bir gayret
içinde. Başkasından okur çalma niyeti olmadığı gibi, diğer
gazetelerin okur kazanmasını da sevinçle karşılıyor. Çünkü biliyor
ki, her okunan gazete, halkımızın memleket meselelerine daha
duyarlı hale gelmesi anlamını taşıyor. O yüzden bir gazetede hoş
bir haberi görünce, o gazeteyi takdir ediyor, onların başarısını
kendi başarımız gibi kabul ediyoruz. Tirajdaki hissiyatımız da
farklı değil. Türkiye’deki toplam tiraj hanesine katkıda bulunan
her gazeteyi takdirle karşılıyor, daha modern pazarlama teknikleri
(abone sistemi de buna dahil) sayesinde 6 milyon, 7 milyon toplam
gazetenin satılacağı günleri bekliyoruz...
Tasarım ve muhtevada referans olabilmek
Zaman Gazetesi, özgün tasarım ve habercilik anlayışıyla önemli bir
mesafe aldı. Daha uzun bir yol var önünde. Ancak, daha şimdiden hem
Türkiye’de hem dünyada daha fark edilir, daha başvurulur bir yayın
haline geldi. Özellikle yurtdışı kaynaklarda 2004’te Zaman’a daha
çok atıf yapıldığı görülüyor. Bu sevinçli gelişmeyi tek tek
duyurarak “Biz neymişiz!” tarzında bir havaya girmek, en azından
öyle bir yanlış anlamaya sebep olmak istemiyoruz. Yine de geçen
hafta şahit olduğumuz iki örneği burada zikretmekte fayda
görüyorum.
Gazetecilik mesleği ile az-çok meşgul olan herkes duymuştur
Poynter’i. Gazeteciliğin standartlarını yükseltme adına yaptıkları
eğitim ve araştırma faaliyetleri dünyaca ünlü. Bu çerçevede
yayınladıkları kitap ve broşürler önemli bilgiler içeriyor. Poynter
Institute, haber yazılmasından edit edilmesine, gazete tasarımından
radyo ve televizyon yayıncılığına kadar pek çok konuda araştırma
yapıyor ve bunları kamuoyuyla paylaşıyor. Eğitimcileri arasında New
York Times, Washington Post, CNN, Newsweek, Los Angeles Times gibi
medya devlerinden isimler yer alıyor.
Geçenlerde Anne Van Wagener imzasıyla ilginç bir makale yayınladı
Poynter. Gazetelerin sayfa tasarımlarında kullandıkları harf
karakteri üzerinde duruyordu Wagener. Gazetelerin kullandıkları
karakterler sayesinde zarafet, okunurluk vesaire oranını
artırabileceği tezini işleyen tasarım editörü yazar iki gazeteyi
kıyaslıyordu. Poynteronline’da okunabileceği gibi iki gazetenin
birinci sayfası karşılaştırılıyor ve iki gazetenin tasarımlarından
örnek bir sayfa neşrediliyordu. Bu iki gazeteden biri The Wall
Street Journal, diğeri Zaman Gazetesi. Dünyadaki gazetecilerin
merakla takip ettiği bir platformda The Wall Street Journal gibi
dünyanın en çok satan ve en itibarlı gazetesi sayılan bir gazete
ile mukayese edilmek hoş bir duygu... Sadece tasarımdan oluşmuyor
Zaman’ın mütevazı gayretleri. Çünkü gazeteler, haberin tasarımını
(news desing) yapıyor artistik çizimler değil. O yüzden tasarım,
tek başına bir şey ifade etmiyor. Zaten Zaman’daki tasarımcılar da
kendilerini “haberci” olarak görüyor. Öyle olmasa haberin daha iyi
sunulması gibi bir gayenin yerini artistik sayfa yapma çabası alır,
ki, bu, çoğu zaman gülünç tasarımları da çıkarır karşımıza...
Zaman’ın muhtevadaki gayreti, referans olma yolunda atılan adımlar
ile ölçülebilir. Önemli olan yazdıkları hep doğru olan, araştırarak
yazan, karşıt görüşe saygı duyan habercilik yapılması. Bu çetin bir
yoldur; ama netice alınmaya başlandığında hem yayıncıyı mutlu eder,
hem okuru...
Geçen hafta Almanya’nın ünlü gazetelerinden Frankfurter Allgemeine
Türkiye ile ilgili bir haber yaptı. Yolsuzlukla mücadelenin
anlatıldığı haberde Zaman referans gösteriliyordu. Zaman’ın konu
ile ilgili haberine atıfta bulunurken söylenen “Türkiye’nin
kaliteli gazetesi” tanımı, siz değerli okurlarımızın da içini
ısıtıyor olmalı...
2005’e işte böyle sevinçlerle giriyoruz. Geçen yıl alınan mesafe,
gelecek yıla daha büyük bir umutla bakmamızı şart koşuyor. Ne
diyelim; Allah mahcup etmesin...
Galatasaray Üniversitesi’nde gördüklerim
Geçen hafta Galatasaray Üniversitesi’nin davetlisiydim. İletişim
Fakültesi, İletişim Kulübü’nün konuğu olarak katıldığım programda
fevkalade dikkatli bir grup gençle karşı karşıya geldim. Soruyor,
sorguluyor, öğrenmek istiyorlardı. Doğrusu çok takdir ettim. Öteden
beri iletişim fakültelerinden şikayette bulunduğumu biliyorsunuz.
“Neden bu fakültelerde araştırmalar yapılmıyor, neden mesleki
heyecan bu okullara yansımıyor?” nevinden serzenişte
bulunuyorduk.
Galatasaray İletişim’de gördüğüm pozitif enerji umut vericiydi.
Mesela; Detay diye bir okul gazeteleri var. Çok şık, çok hoş. ABD
Başkanı Bush, Galatasaray Üniversitesi’nde konuşma yapmıştı.
Üniversitenin gazetesinde konuyla ilgili mutedil bir manşet okudum.
Bu bile okul gazeteciliğinin ne kadar önem arz ettiğini ispat
ediyordu. Bu arada ‘İletişim’ adlı hakemli akademik yayınlarının
ilk sayısını görme fırsatı da buldum. Orada neşredilen her makale,
ilmî bir çalışma ürünü. Ayrıca, bir de haber ajansı kurmuş
üniversite. Şimdilik okul faaliyetleri ve lokal haberler
çerçevesinde sürdürüyor çalışmalarını...
Galatasaray İletişim’de gördüklerim umarım bütün iletişimler için
geçerlidir. Durum böyleyse gazetecilik adına sevinebilirim. Tabii
ki öğrencilerin ücretsiz stajyer olarak çok uzun zaman çalıştırılıp
sonra boşluğa düştüklerine dair şikayetleri gazete ve tv’ler
duyabiliyorsa. Çünkü yanlış uygulamalar, hem öğrencileri ürkütüyor
hem de bu gençler üzerine inanılmaz bir gayretle çalışan
hocalarını....
Yazı: Ekrem Dumanlı
Kaynak: