Dumanlı Selçuk'a verdi veriştirdi
Abone olHasan Cemal'in yazdığı "Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim" isimli kitabın yankıları sürüyor. Zaman gazetesinin tepe ismi Ekrem Dumanlı, İlhan Selçuk'a ağır bir dille yanıt verdi
Dumanlı başlıklı yazısında İlhan Selçuk'un suçlamalarını
cevapladı!
Yazı : Ekrem DUMANLI
www.zaman.com.tr
Bu ülkede herhangi bir hükümet içki yasağı getirebilir mi? Cevap
çok net: Hayır. Bu kadar net cevabın arkasında ne hükümetlerin
zaafı vardır ne de içki yasağına karşı gösterilen tepkilerin
gücü.
Sistemin temel felsefesi, böyle bir yasağın karşısında duran en
büyük engel. Demokratik sistem içinde devlet, insanların şahsî
tercihlerine özgürlük tanımak zorunda. Bugün içkiye müdahale eden,
yarın başka tercihlere de müdahale eder. Hükümetten hükümete dünya
görüşü değişeceğine göre birinin yasakladığını diğeri kutsayabilir.
Böyle bir durumda sadece yasama ve yürütmenin değil, toplumun da
kafası karışır. Kaotik bir yönetim tarzının faturası sanıldığından
da ağır olur ve toplumsal ayrışmalar, kamplaşmalar meydana gelir...
Bu tür handikaplar düşünüldüğünde devlet eliyle içki yasağının
olamayacağı söylenebilir.
O zaman başka bir kritik soru çıkar karşımıza: İçki konusunda bazı
düzenlemeler getirilebilir mi? Cevap çok net: Evet. Tıpkı sigara
içilmesine bazı düzenlemeler getirildiği gibi, eğlence yerlerine
standartlar getirildiği gibi, işyerleri ve konutlara çevre şartları
dikkate alınarak sistem getirildiği gibi; içki konusunda da bazı
düzenlemeler getirilebilir. Yeter ki niyet yasaklamak değil,
düzenlemek olsun.
Yasaklama değil düzenleme
Tam bu noktada küçük bir hatıramı nakletmek istiyorum. Boston’da
bulunduğum yıllarda bir aile dostumuzun çocuğu geldi yanıma.
Ailesi, çocuklarının dil kursuna gitmesini; mümkünse bir Amerikan
üniversitesinde okumasını istiyor. Liseyi daha yeni bitirmiş bir
gence aile yakınları sahip çıkar diye düşünmüş olmalılar. Ali ile
beraber Boston’un en güzel mekânlarından birine gittik. Prudential
binasının bilmem kaçıncı katında oturduk. Boston ayaklarımızın
altında. İki kahve rica ettik garsondan. Kibar bir dille Ali’ye
dönüp “Kimliğinizi görebilir miyim?” demez mi; şaşırıp kalmıştım.
Biraz da sinirlenmiştim. “Kahve içmek için kimlik mi gösterilir?”
dedim. Sükûnetini hiç bozmadan, “Efendim, bu tür kahvelerimizde bir
miktar alkol bulunuyor. Bunu servis edebilmem için bu gencin 21
yaşında olması gerekiyor.” deyiverdi. Şoke olmuştum. Sonraları
öğrendim ki sigara almak isteyen bir genç de kimlik göstermek
zorunda; çünkü belli bir yaşın altında kalan insanlar için
düzenleyici bir yasa var. O günden sonra fark ettim ki sokakta,
parkta yaşayan Amerikalılar bile köprü altında açıktan içki
içemiyor. Ve gördüm ki evsiz yurtsuz adamlar onca bağımlılıklarına
rağmen bir kesekâğıdına ya da gazeteye sarmadan içki içemiyor.
“İçse n’olur?” diye sordum. Yıllardır orada yaşayan bir dostum
“Polis müdahale eder.” dedi.
Herkesin malumudur, tek bir Amerika yok; dolayısıyla bir konuda tek
tip bir uygulama da yok. Üstelik dünyanın bir ucunda yapılan
düzenlemenin bir başka ülkeye bire bir devşirilmesi de mümkün
değildir. Ancak her ülkede toplum hayatını ilgilendiren konularda
birtakım düzenlemeler yapılabilir. “Hayır, hiçbir düzenleme
yapılamaz” demek, başıboşluğu, serkeşliği; hatta kanunsuzluğu ve
keyfîliği savunmak demektir. Meseleyi güncel tartışmaya getirecek
olursak; şu gerçeği görmek zorundayız: Türkiye genelinde hükümetin
bir içki yasağı gündemi olamaz; olmamalı. Hükümet, çatışmalara
neden olacak konulardan ziyade, halkın daha huzurlu ve daha mutlu
bir hayat standardına kavuşması için gayret göstermeli. Ülkenin
işsizlikle, yolsuzlukla boğuştuğu bir ortamda ve üstelik sağlıkta,
eğitimde, ekonomide yapılacak onca icraat ortada dururken,
hükümetin enerjisini yasaklar üzerine odaklaması yanlış olur.
Halkın beklentisi de budur zaten. Sosyal refahın en üst düzeye
getirilmesi uğruna atılacak her adımda rüzgâr hükümetin arkasından
esmekte. Şu ana kadar hükümet, çok önemli adımlar attı. Enflasyon
tarihî bir düşüşte, özelleştirmeden elde edilen gelir rekor
seviyelere ulaştı... Böyle bir pozitif hava yakalamışken hırgür
çıkarmak isteyenlere fırsat vermemek gerekir...
Hırgür çıkaranlara fırsat verilmemeli
Medyanın belediye belediye dolaşıp, “burada da yasak var, şurada da
yasak var” demesi de hoş bir görüntü değil. Hükümet, bu konuda
genel bir uygulama olmadığını açıkça ifade etti. Bu saatten sonra
bu konunun hükümet ve medya tarafından ısrarla kaşınması doğru
olmaz; çünkü bu mesele hem gereksiz bir gerilime yol açıyor hem de
Türkiye’yi dünya nezdinde küçük düşürüyor. Kapatılmış bir tek
meyhane bile yok ortada; olamaz da. Yeni açılacak içkili mekânlar
için bir düzenleme gerekiyorsa bunun da önünde durmak bazı
yanlışlara sebep olabilir. Bu işlerin sıkıntısını, çekmeyen
bilemez. Evlerin arasındaki sarhoş naralarının, cenaze yanında
horon tepenlerin, çocukları özendirecek kadar içki tüketiminin bazı
hukukî düzenlemelere tabi tutulması gerekmiyor mu? Meseleye keşke
ideolojik açıdan; hatta inanç açısından bakılmasa, daha kolay
çözümler bulunacak. Çünkü halk paylaşım kültürünün esnek ve
şefkatli açılımlarıyla bu meseleyi önemli bir oranda çözmüş.
Problem belki de yöneticilerin kafasında... Düşünen insanlar, kafa
kafaya verip bu ülkeye çağ atlatacağına nelerle uğraşıyor bakar
mısınız?
İlhan Selçuk yanlış yapıyor
Hasan Cemal’in “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” kitabı büyük yankı
uyandırdı. Normaldir. 19 sene Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışmış,
yıllarca genel yayın yönetmenliği yapmış bir insanın tarihe ışık
tutacak hatıralarını nakletmesi; üstelik bu nakiller sırasında
gazetenin emektar ağabeyine “cuntacı, takiyyeci” gibi suçlamalarda
bulunması, bu gazetenin itibarını bir hayli sarsar; nitekim
sarsmıştır.
İlhan Selçuk’un suçlu insan psikolojisiyle sağa sola saldırmasını
da anlamak mümkün; ancak söylediklerinde bazen ne insaf ölçüsü
kalıyor ne de akıl. Aydın Doğan’a yüklendi önce; fakat konuştukça
battı. Mesela Hasan Cemal’i şikâyet etti patronuna. Sonra hızını
alamadı “Niye Zaman’ı dağıtıyorsunuz?” gibi kendisine yakışmayacak
bir itirazda bulundu. Ertuğrul Özkök’ün yazısı şamar gibi
şaklayınca suratında, adeta “pardon” deyip ricat etti ve sözü
“Zaman bedava dağıtılıyor”a kadar getirdi. Üstelik histerik bir
halet-i ruhiye ile ha bire Said Nursi’ye ve Fethullah Gülen’e
saldırıyor. İnsan çaresiz kalır; ama bu kadar açık etmez ki “İlhan
Ağabey”, belki bilmiyorsun, Said Nursi 1960’ta vefat etti.
Fethullah Gülen 7 yıldır bu ülkede değil; sebep olan vefasızların
kulakları çınlasın! Hasan Cemal’e kitabı bu insanlar mı yazdırdı ki
bu kadar acımasız, bu kadar insafsız bir yola girdin?
Doğan-Zaman ittifakı gibi akla hayale gelmedik bir hikâye
kurgulayıp sonra onu mutlak gerçekmiş gibi yazmak, yılların “İlhan
Ağabey’ine yakışmıyor. Arşivlere bakan Akşam’da, Star’da, Vatan’da,
Yeni Şafak’ta ve daha nice gazetede bu kitap hakkında haber
yapıldığını, yorum yazıldığını görecek. Ayıp ki ne ayıp! YÖK,
indirimli ve kütüphane destekli Cumhuriyet, 50 binin üstüne
çıkamıyorsa başkasına iftira etmek, “bedava dağıtılıyor” gibi bir
yalana başvurmak hangi mantıkla açıklanır? Sanırım psikolojik harp
teknikleri dedikleri bu olsa gerek; Hasan Cemal’in hatıralarına göz
gezdirince insan bu fikre kapılıyor. Keşke ısmarlama yazılar ile
nefes tüketeceğine “İlhan Ağabey”, hatıralarda geçen olaylara
açıklık getirse! Belki o zaman hadiseler biraz daha netleşir...
Zaman dünyaya açılıyor
Geçen hafta Hollanda’daydım. Zaman’ın yeni bürosunu açmak için
Rotterdam’a gittim. Oradaki arkadaşlar aylar boyu çalışmış, emek
vermiş ve Zaman’ın isim hakkını kullanmak için üç katlı şık bir
büro açmış. Bu kadar güzel bir çalışma yapılır da bu gayret
alkışlanmaz mı? Gazetemiz adına bu güzel çalışmada emeği geçenleri
tebrik etmek istedik. Orada gördüğümüz manzarayı haberlerimizde
okumuşsunuzdur; gerçekten gurur duyulacak bir yol haritası çiziyor
Zaman. Açılış törenine Hollanda Başbakanı Balkenende de geldi. Bu
duruma sadece gazetemiz değil Türkiye adına da sevinmek gerekiyor.
Türklerin bir ülkedeki durumu, orada oynadığı yapıcı ve katılımcı
rol, ülke yönetiminin de dikkatini çekiyor. Salonda bulunan Türk
milletvekillerini, Hollanda siyasetinde oynadıkları rol ve bir Türk
gazetesine verdikleri destekten dolayı takdir etmek şart. Zaten
Balkenende de konuşmasında toplumlararası diyalogdan bahsetti ve
medyanın bu tarihî vazifede üstlendiği sorumluluğun altını çizdi.
Görüyorsunuz, Zaman hızla büyüyor, mesafe alıyor; bir yandan Türk
toplumuna elini uzatıyor diğer yandan gittiği ülkedeki insanlar ile
Türk insanı arasında köprü oluyor. Ve kazanan Türkiye’miz oluyor,
dünyamız oluyor...